Allah’a kulluğun en asil hali: Dua

Allah’a kulluğun en asil hali: Dua
Bir ayette, “De ki: Duanız olmasa rabbim size ne diye değer versin” denilmek suretiyle insanın ancak Allah’a olan bu yönelişiyle değer kazandığı belirtilmiştir. Hz. Peygamber de “Dua ibadetin özüdür” buyurmuştur

Dua, kulun Allah’tan bir şey dilemesi, Allah’ı yardıma çağırması, anması demektir. Duada Allah ile kul arasında bir vasıta yoktur ve bu sebeple kulluk makamlarının en önemlisidir. Bir ayette, “De ki: Duanız olmasa rabbim size ne diye değer versin” (el-Furkân 25/77) denilmek suretiyle insanın ancak Allah’a olan bu yönelişiyle değer kazandığı belirtilmiştir. Hz. Peygamber “Dua ibadetin özüdür” (Tirmizî, “Daavât”, 1) buyurmuştur. Bazı hadislerde de Allah’ı güzel isimleriyle anan kimsenin günahlarının deniz köpükleri kadar çok olsa bile yine affedileceği bildirilmiştir (Buhârî, “Daavât”, 65). 

İbadetlerimiz, aslında duanın çeşitli  görünüşleridir. Zekat, servetle dua; oruç, bedenle dua; iyiliği emir kötülükten  sakındırmak lisanla dua; ilim ise zihinle duadır. Allah Resulü’nün hayatına baktığımızda her fırsatta Rabbine dua ettiğini  görmekteyiz. Sabah uyandığında, akşam yatağına girdiğinde  dua ediyor, yağmur yağdığında, kuraklık olduğunda, güneş veya ay tutulduğunda, yolculuğa çıktığında Rabbine yalvarıyor, dua esnasında hamd ve şükür ifadeleri mübarek dudaklarından dökülüyordu. Teheccüde kalktığında rab bine ya  karıyor, abdest alırken, ezan bitince, yeni bir elbise giydiğinde, bir meclisten ayrılacağı zaman dua ediyordu.

O dualar yerine ulaşmaz

Resûlullah’ın duaları özlü ve kapsamlıydı. İnsanın şerefini düşüren cimrilik, korkaklık, tembellik gibi kötü huylar, fakirlik, zenginlik veya ihtiyarlığın yol açacağı ahlâkî çöküntü onun en çok sakındığı durumlardı. Hz. Peygamber’in, çok meşhur bir duasında insanın ahlâk ve ruh sağlığının korunmasına ne kadar önem verdiği dikkati çeker: “Allahım! Ürpermeyen kalpten, doymayan nefisten, fayda vermeyen bilgiden ve kabul olunmayacak duadan sana sığınırım” (Tirmizî, “Daavât”, 69).

Kur’an-ı Kerim’de insanın bir tehlike ve sıkıntıya düşünce bütün samimiyetiyle Allah’a yöneldiği; bıkmadan usanmadan dua edip iyilik ve başarı istediği; ihtiyaç ve sıkıntılarının giderildiği ifade edilir. Diğer taraftan kendini emniyet içinde ve başarılı gördüğü durumlarda Allah’tan yüz çevirdiği, bencil ve nankör olduğu, zalimce hareket ettiği vurgulanmaktadır.

Duanın kabul olabilmesi için helali önceleyen bir hayat ve içten gelen bir yakarış halinin önemi büyüktür. Yaşarmayan bir göz, kızarmayan bir yüz, hissetmeyen bir öz, haramlara batmış bir bedenle yapılan dualar yerine ulaşamaz. Rasülullah şöyle buyurur: “Uzun bir yolculuğa çıkan bir kişi saçları dağınık, toza toprağa bulanmış bir vaziyette ellerini semaya uzatarak: “Ya Rabbi, Ya Rabbi, diye dua eder. Halbuki yediği haram, içtiği haram, giydiği haram… Böylesinin duası nasıl kabul edilsin ki?” (Müslim, Zekat, 65).

Hz. Peygamber duanın kabulünde birkaç durumun   söz konusu olduğunu ifade eder:  Dua edene istediği şey ya bu dünyada hemen verilir veya âhirete saklanır yahut üzerinden istediği iyilik kadar bir kötülük giderilir.

Kesinlikle yasaklanmıştır

Kur’an-ı Kerîm’de Allah’tan başkasına, putlara veya kendilerine mutlak nitelikler izâfe edilen başka yaratıklara dua ve ibadet edilmesi Kur’an’da kesinlikle yasaklanmıştır. Kur’an’ın tasvirine göre Allah’tan başkasına dua edenler, ağzına su gelsin diye suya doğru ellerini açan, fakat elleri boş kalan kimselere benzerler (er-Ra‘d 13/14). Halbuki Allah’ın dışında kendilerine dua edilenler de O’nun kulları ve yaratıklarıdır  en-Nahl 16/20).  

Mübarek yerlerde  ve vakitlerde

İslam alimleri duanın mübarek vakit ve yerlerde yapılmasının önemine dikkat çekmişler, kıbleye dönülerek ve Allah’ın adıyla başlanarak, günahlara pişmanlık duyularak yapılmasını, kabulü için acele edilmemesini, kabul edileceğine inanılarak ısrarla sürdürülmesini tavsiye etmişlerdir. Hz. Peygamber’i dua ederken görenler, bazan onun koltuk altları görülecek şekilde ellerini yukarıya kaldırdığını, duadan sonra ellerini yüzüne sürdüğünü, bazen hamd, tekbir, tesbih ifade eden sözleri belli sayıda tekrar ettiğini ve bunu yaparken parmak boğumlarını kullandığını söylemişlerdir. Bununla beraber Resûlullah sayılı tesbih işinin çok vakit almasına taraftar olmamış, bunun yerine “yaratıklar sayısınca” veya “Allah’ın arşı ağırlığınca” gibi geniş kapsamlı ifadelerle üç kere tekrar etmenin kâfi geleceğini, ayrıca bir isteği arzetmeden önce Allah’a hamdü senâ etmenin ve peygamberine salâtü selâm getirmenin uygun olacağını söylemiştir.

Sevdiğinizi söyleyin

İnsanlar arasındaki muhabbeti büyütüp geliştiren durumlardan biri de sevgiyi dillendirmektir. Bir gün Resulullah’ın yanında oturan bir kişi yoldan geçen bir şahsı gösterdi: “Ey Allah’ın Resulü! Ben şu geçen kişiyi çok seviyorum.” dedi. Peygamberimiz: “Peki, onu sevdiğini kendisine söyledin mi?” diye sordu. “Hayır, söylemedim” deyince, “Hemen git ona kendisini sevdiğini söyle” buyurdu. Adam kalkıp, giden kişiye yetişti ve: “Ben seni Allah rızası için seviyorum” dedi. Karşısındaki ona şu cevabı verdi: “Beni rızası için sevdiğin Allah da seni sevsin!” (Ebû Dâvud, Edeb 122).

Aziz Mahmud Hüdayi Camii

İstanbul’un Üsküdar ilçesinde Aziz Mahmud Hüdayi Mahallesi’nde yer alan, Osmanlı Dönemi’nden kalma tarihi bir camidir. Kanuni Sultan Süleyman’ın torunu olan Ayşe Hümaşah Sultan tarafından, üçüncü eşi Aziz Mahmud Hüdayi adına yaptırılmıştır. Yapımına 1589 yılında başlanan cami, 6 yıllık inşaat sürecinden sonra 1595 yılında ibadete açılmıştır. Cami, mimari olarak Osmanlı esintilerini yansıtmaktadır.

‘Gün’ parası caiz midir?

Kadınların kendi aralarında yaptıkları “gün” adı verilen toplantılarda topladıkları paraları dönüşümlü olarak almaları caiz midir? İnsanların muhtaç olan kişilere borç vermeleri sevabı olan bir davranıştır. Borç vermede önemli olan, borç karşılığında herhangi bir fazlalığın şart koşulmaması, borç verenin ya da alanın zarara uğratılmamasıdır. Kadınlar arasında tertip edilen toplantılarda her bir katılımcının toplanan miktarı  dönüşümlü olarak her ay içlerinden birine vermeleri şeklindeki uygulamada bir sakınca yoktur. Çünkü bu  bir borç verme işlemidir. Ancak katılımcılardan bir kısmına sıra gelmesi için beklenmesi gereken süre içinde paranın değerinde meydana gelecek kayıptan  doğan zararın karşılanması uygun olur. Çünkü paranın değerinin artması halinde sırası önce gelenler; düşmesi  halinde ise sırası sonra gelenler zarara uğramış olacaktır. Değer kaybı durumunda borçların misliyle değil kıymetiyle (borçlanıldığı gündeki alım gücüyle) ödenmesi esastır.

Suriyeliler için Beykoz’da iftar

Beykoz’daki Suriyeli sığınmacılar için iftar yemeği verildi. Ensar Vakfı Beykoz Şubesi tarafından Beykoz Beytaş Sosyal Tesislerinde düzenlenen iftarda, ülkelerinden uzakta Ramazan geçiren Suriyeli ailelerin duygusal anlar yaşadığı gözlendi.

İftara katılan Suriyeliler, Türkiye’ye minnettar olduklarını anlatarak, “Türkiye’ye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a çok teşekkür ediyoruz. Bize böyle bir fırsat tanındı. Savaştan kaçtık ve Türkiye’ye gelebildik. Dünya üzerinde bize kapılarını açan ilk  ülke Türkiye oldu. Biz başka bir yere gidemedik, Türkiye’ye geldik. Buradaki insanlar gerçekten kardeşlerimiz gibi. Herkese teşekkür ederiz” dedi.

 

‘İstiğfar’ ile ‘tevbe’ arasında ne fark var?

Sözlükte örtmek, örtbas etmek anlamına gelen istiğfar, dini bir kavram olarak, hata ve günahların Allah tarafından af ve mağfiret edilmesini istemek; kulun işlediği iyi ve güzel amelleri azımsayıp bunları artırmaya çalışması, günahlarını çok bulup bunları azaltmaya gayret etmesi demektir.

Aynı kökten gelen “Gufran” ve “Mağfiret” kelimeleri, Allah’ın kulun hata ve günahlarını örtmesi, ona azap etmemesi, günahlarını bağışlaması anlamına gelir. İstiğfar ile “günahtan vazgeçme” anlamına gelen “tevbe” arasında bazı farklar vardır. Kişi ancak kendi günahından dolayı tevbe edebilirken, başkalarının günahından dolayı da istiğfar edebilir. Yani başkasının affını Allah’tan dileyebilir. Allah’ın güzel isimlerinden olan “gafur” ve “gaffar”, günahları örten, bağışlayan, affeden demektir.

(Al-i İmran, 3/17; Zariyat, 51/18)

 

BİR HADİS

“Güçlü kimse insanları güreşte yenen değil, hiddet anında kendini zapteden, iradesine sahip olan kişidir.”

 

Hz. Peygamber’den bir dua

“Allahım! Hatalarımı kar ve dolu suyu ile temizle; beyaz elbiseyi kirden arındırdığın gibi kalbimi günahlardan arındır”

(İbn Mâce, “Duâ”, 3)

Bir ayet

Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve herkes, yarın için önceden ne göndermiş olduğuna baksın. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. (el-Haşr 59/ 18)  

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Önceki ve Sonraki Haberler
Bunlar da İlginizi Çekebilir