HABER-FOTO: Nurhan GÜZEL
CHP Çarşamba Kadın Kolları Başkanı Av Sema Altürk'ün, yaptığı basın açıklaması şöyle: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, kutlu olsun diyemeyeceğim. Çünkü artık kadının öldürülmediği gün yok. Her gün kadınların cinayete kurban gittiği, cinsel istismar, dayak vs. fiillere maruz kaldığı haberlerini izliyoruz. Biraz bunu irdelemek istiyorum. Bu toplum, bu noktaya nasıl geldi? Aslında şiddet, sadece kadına yönelik değil. Şiddet kültürü, bütün topluma egemendir. Hiç kimse kendini güven içinde hissetmiyor.
Bu güveni sağlamak adına Özgecan cinayetinin ardından idam, hadım etme gibi cezalarla bu suçların azaltılabileceği çokça konuşulup dillendirildi. Oysa toplumu ceza ile korkutup uslandırmak mümkün değildir. Bu tür ceza sistemleri, eski dönemlerinde uygulanmış; ama çözüm olmadığı anlaşılınca terk edilmiştir. Yeni bir ceza sistemine geçilirken, geçmişin yanlışlarını tekrarlamak doğru değildir. Suça iten nedenleri ve diğer mekanizmaları sorgulayarak daha doğru sonuçlara ulaşabiliriz.
Hiç kimse doğuştan çok kötü ya da çok iyi değildir. İnsanı kötülüğe ulaştıran süreci sorgulamak gerekir. Çok sevdiğim bir Çin atasözü var: ”Bir yıl sonrasını düşünüyorsan tohum ek. On yıl sonrasını düşünüyorsan ağaç dik. Yüz yıl sonrasını düşünüyorsan insanı eğit” der. Bizim eğitim sistemimiz maalesef siyasilerin yazboz tahtası gibi. Her yıl değişiklikler yapılırken, uzman görüşleri bile alınmaz. Geçen yıl kızlarla erkeklerin sınıflarının ayrılması konuşuldu. Bu çocuklar ülkemizin geleceği. Sınıfların ve hatta okulların ayrı olması, yabancılaşmayı tetikleyeceği gibi, eğitim biliminin temel ilkelerine de aykırıdır. Edep de, ahlak ta toplum içinde öğrenilir. İnsan ilişkileri, laboratuardır. İyiliği de kötülüğü de orada öğreniriz. Toplumsal değerleri, kendimizi yönetmeyi, kontrol etmeyi, birey olmayı, ayakta durabilmeyi toplum içinde öğreniriz. Mahalleleri, şehirleri cinsiyetlere göre ayırmak olanaksızdır. Esasında yasaklar; istenmeyen, hoş karşılanmayan şeylere ilgiyi artırır.
Toplumdaki bireyler, kendilerine rol model seçer. Bunlar genellikle siyasetçilerdir. Siyasetin dili kirlendikçe, toplumdaki şiddet de tırmanır. Çünkü bireyin seçtiği rol modeldeki olumsuzluk, toplumun kılcal damarlarına nüfuz etmektedir. Siyasetin dili barışçı ve sevgiye dayalı ise, toplumdaki olaylar da sükûnet içinde cereyan eder. Oysa fazla bağıranın, daha çok haklı sayıldığı yerde saygı tükenir. Bağırıp çağırmanın bir ikna yöntemi sayıldığı yerde toplumsal barış zedelenir. Siyaset dilinin şiddete bulandığı yerde sevgi soluksuz kalır.
Toplumu her alanda bölerek kutuplaştırma, çağdaş ve insani bir yöntem değildir. Toplumu ayrıştırarak iktidar olanlar, kısa vadede kazançlı çıkabilirler ama uzun vadede, bütün toplum çok şey kaybeder. Çünkü barışı yeniden ve yeniden kurmak, topluma çok enerji kaybettirir.
Sırf “öteki” yaratma uğruna, geçtiğimiz yıllarda, uydurma delillerle toplu davalar açıldı. Binlerce insan ağır mağduriyetler yaşadı, yüzlerce aile mahvoldu. Ölenler, genç yaşta intihar edenler oldu. Şimdi, yeniden ve bir başka “öteki” yaratılarak, hokus pokus oynamaya devam ediyorlar. Hukuk Devleti kavramı ve idarenin hukuka bağlılığı ilkesi ulu orta çiğneniyor. Belki bir gün, “pardon” deme fırsatını da bulamadan gidecekler. Çünkü köklü ve kalıcı bir barışın gelmesi için, toplumu ayrıştıran siyasal elitin gitmesi gerekir. Kadını dışlayan bu ayrımcı zihniyet, toplumumuzu geriye, yüzyıllar öncesine götürmüştür. Kadının çalışmasını istemeyen ve hatta kadının sokakta dolaşmasına dahi laf eden bu görgüsüz zihniyet, çekip gitmelidir.
Kadına karşı şiddeti önlemenin yolu, bu şiddetin sebeplerini ortadan kaldırmaya bağlıdır. Kadının, asaletinden gücünü örgütlemeye çok ihtiyacımız var! Siyasette kadın dilini etkili kılmaya sevgi ve saygıyı etkili kılmaya çok ihtiyacımız var! Bu toplumun şiddet yerine, daha çok barışa, daha çok ekmek ve sevgiye ihtiyacı var. Bu sorumluluk duygusuyla, Dünya Emekçi Kadınlar Gününü kutluyoruz" dedi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.