Demek ki görece olarak kıdem tazminatında orada eksiklik var. Örtülü anlaşmalara gerek kalmayacak. Tamamen şeffaf yürüyecek bir süreç ortaya koymaya çalışıyoruz" dedi.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Soylu, Ekonomi Muhabirleri Derneği’nin (EMD) düzenlediği sohbet toplantısına katıldı. Toplantıda basın mensuplarının sorularını cevaplayan Soylu, kıdem tazminatıyla ilgili, “Doğal olarak diyorlar ki kıdem tazminatı bizim güvencemizdir. Bu özellikle kıdem tazminatı bizim güvencemizdir noktasından hareketle niçin güvence? Kıdem tazminatını ödeyemediği için işverenin işçiyi işten çıkarmaması ama sadece güvence bir kıdem tazminatı olarak nitelendirilemez. Tam tersi eğer bir insan kıdem tazminatının kendi birikim hesabında olduğunu gördüğü andan itibaren o iş yerine daha sağlıklı ve sıhhatli bir şekilde bağlanabilme sürecini ortaya koyar. Esas güvence odur. Kıdem tazminatının ortaya koyduğu böyle bir güvence varlığından da aslında söz edilemez. Öbür tarafta milyonlarca çalışan var. Nasıl bir süreçle karşı karşıya kalacakları belli değil. İşçi var, iş yerinden memnun değil. Ayrılmak istiyor, işveren de onu ayırmak istiyor. Ama kıdem tazminatı yükünden dolayı hiç kimse hareket edemiyor. İşçi var yıllarca çalışmış, iş yeri iflas etmiş. Ellerini ovuşturmaya başlamış, 'Ben ne yapacağım' diye. İşveren var, işçisinin de mutabakatıyla onu çıkarmak istiyor. Bu çalışma hayatına bir rahatlık, bir güvence, ahenk ve uyum getirmiyor. Sonuçları itibariyle de, rakamları itibariyle de getirmiyor" ifadelerini kullandı.
"İŞÇİYLE İŞVEREN ARASININ TEK TARAF OLDUĞU BİR ÇALIŞMA HAYATI BİÇİMİNE DOĞRU DAHA FAZLA EVRİLSEK HERHALDE DAHA İYİ BİR SÜREÇ OLUR"
Soylu, konuşmasına şöyle devam etti:
"Herkesin bireysel kıdem tazminatı hesabı olsa ve hafta sonu ailemizle bilgisayarımızın başına geçtiğimizde 'Bakın bakalım, bu hesap nereye kadar gelmiş' diye baktığınızda bu hesap sosyal tarafların her birinin gözetimi altında olsa, dünyadaki muadilleri gibi bu yönetilse, işçiyle işveren arasında bir kıdem tazminatı tehditleşmesi olmasa ve herkes güvence içerisinde, işçiyle işveren arasının tek taraf olduğu bir çalışma hayatı biçimine doğru daha fazla evrilsek herhalde daha iyi bir süreç olur. İşçi rahatlar. Bu hem kendisi için hem ailesi için çok önemli bir garanti. İşveren için önemli. Asgari ücretlerdeki artışta işverenin en çok zorlandığı alanlardan bir tanesi kıdem tazminatı yükü oldu. Çok doğal olarak maaşların arttığı kadar kıdem tazminatı da aynı oranda artıyor. Bu işin bir bölümü. Bir bölümü daha var. Biz Türkiye’de işsizlik fonundan 93 bin lirayı kendi tasarrufumuz olarak değerlendiriyoruz. Türkiye’nin tasarruf problemi olduğunu biliyoruz. Tasarruf problemi risk primimizi yükseltiyor."
"BUNDAN GERİYE DÜŞEMEYİZ"
Kıdem tazminatı hesaplamasında 30 günden geriye gidilip gidilmeyeceğiyle ilgili soruya Soylu, "Diyorlar ki 'Bizim bugün 30 günümüz var'. Doğru. Biz bundan geriye düşmeyiz. Ama bugün 30 günün de görece olduğunu siz benden daha iyi biliyorsunuz. Kıdem tazminatı neyi veriyor? Son aldığı maaşın üzerinden kaç yıl çalışmışsa. Peki en yüksek son aldığı maaş ne kadar? Bunun bir limiti var mı? Niye onu tartışmıyoruz o zaman? En yüksek ödenecek tavan maaş gerçekliği yansıtıyor mu? Hayır. Demek ki görece olarak kıdem tazminatında orada eksiklik var. Örtülü anlaşmalara gerek kalmayacak. Tamamen şeffaf yürüyecek bir süreç ortaya koymaya çalışıyoruz. Ne işveren ani ödemelerle karşılaşacak, sıkıntı çekecek ne de işçi kendi beklentisinin çok altında ve çok zorlanarak bir karşılık alacak" açıklamasında bulundu.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.