Partisinin grup toplantısında konuşan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, diziyle itişen, tiyatroyla cebelleşen, sanatçıyla çekişen, sporcuyla tartışan, öğrenciyle ters düşen ve gazeteciyle uğraşan Başbakan Erdoğan’ın son olaylar karşısında foyasının meydana çıktığını ileri sürdü. Bu zihniyetin otoriter heveslerin girdabına kapılmış, demokrasinin yolundan dönmeyecek şekilde saptandığını belirten Bahçeli, “Koltuk hırsı, mevki merakı. İktidarda kalma tutkusu kural, insaf ve vicdan inkarına kadar varmıştır. AK Parti’nin Türkiye’nin hayrına milletimizin faydasına yapacağı katkı ve vereceği hizmet çoktan bitmiştir” dedi.
AK Parti iktidarının yanılmış, yozlaşmış ve sorunlar karşısında yenildiğini öne süren Bahçeli, bu iktidarın çürüdüğünü, küflendiğini ve eskidiğini söyledi. İktidarın geriye gitmeye, beraberinde de ümitler heba etmeye başladığını ifade eden Bahçeli, terörle mücadelede sınıfta kalan AK Parti hükümeti olduğunu savundu. AK Parti hükümetinin dış politikada çuvalladığını savunan Bahçeli, konuşmasına şöyle devam etti:
“Düşmanı dost sayan, şehitleri kelleyle bir gören, isyancılarla aynı anlayıştan gıdalanan AK Parti hükümetidir. Ekonomide sanal başarılarla oyalanan, yoksulu kullanan, varlıklıyı havalara kaldıran AK Parti hükümetidir. Milli ve manevi değerlerimize hücum eden AK Parti hükümetidir. Demokrasiye bıçak vuran, özgürlükleri gerçek anlamından soyutlayan, hukuku tarafgirliğe mahkum eden AK Parti hükümetidir. Ülkemizin biriken meseleleri, yığılan sorun başlıkları umursamazlığın mahzenine bu siyaset ekolü tarafından bırakılmıştır. Buna karşılık Başbakanın bireysel hedefleri, menfaat arayışları her şeyin önüne geçmiştir. Parlamenter yapının zenginlikleriyle iktidar olan Başbakan ve partisinin, mevcut sistemi başkanlık modeliyle değiştirmeye iştah ve inatları anormal bir seviyeye gelmiştir.”
“BAŞKANLIK SİSTEMİ TARTIŞMALARI”
Türkiye’nin kaderi adeta Başbakan Erdoğan’a bağlandığını öne süren Bahçeli, Türk milletinin sanki Başbakan Erdoğan’dan başka şansı ve seçeneğinin kalmadığını belirterek, “Varsa da, yoksa da bu siyaset simasının ne olacağı, hangi makam ve sistemle istismarlarını sürdüreceği konusu her meselenin üzerine çıkmıştır” dedi.
AK Parti tarafından Kasım ayının ilk haftasında TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na sunulan başkanlık sistemi teklifinin demokrasi vasıtasıyla tek adamlığın ön hazırlığı olarak kabul edilmesi gerektiğini ifade eden Bahçeli, “Zira söz konusu sistemin gündeme taşınan özelliklerine baktığımızda başka bir yorum yapma ihtimalimiz de bulunmamaktadır. Öyle ki, önerilen sistem, başkanlık modelinin aslına ve ruhuna aykırılıklarla doludur.
Birinci olarak, AK Parti’nin projelendirdiği bu modelde, başkana genel siyasetin yürütülmesinde ihtiyaç duyduğu konularla ilgili başkanlık kararnamesi çıkarma yetkisi verilmektedir ki, bu da çok ciddi sorunlara yol açabilecektir. Mesela ABD başkanlarına, Kongre’yi anlamsız ve fonksiyonsuz kılacak kararname çıkarma yetkisi verilmemiştir. Bunun tek istisnası ise Latin Amerika ülkelerindeki yönetim modelleridir.
İkinci olarak, AK Parti’nin başkanlık sistemi düşüncesinde, başkan büyükelçileri, yüksek mahkeme üyelerini atama yetkisi TBMM’ne takılmadan sahip olacaktır.
Üçüncü olarak ise, başkanın parlamentoyu hiçbir gerekçe yokken feshetmesi söz konusudur. Şayet Başbakan Erdoğan başkanlık makamına oturursa, istediği an ve fırsatta seçimleri yenilemeye karar verebilecektir. AK Parti’nin başkanlık sistemindeki maksadı demokrasi veya yönetimde etkinlik ve verimlilik değildir. Buradaki gizli niyet ve amaç yönelim modeli adı altında rejim değişikliğidir. Başbakan Erdoğan, meşruti monarşinin tekrar kurulmasını ve kendisini de seçilmiş sultan olmasını beklemekte ve bunun için gayret göstermektedir.
Türkiye Cumhuriyeti 89 yıl sonra eskiye, geriye ve denenmişe kafayı takan bir maceraperest müsrif siyasetçi tarafından tehdit edilmektedir. Sormak lazımdır ki, parlamenter sistemin neyi ve hangi yönü Başbakan’ı rahatsız etmektedir” diye konuştu.
Bahçeli, dün Dünya Engelliler Günü olduğunu anımsatarak, "Engelli olmanın ortaya çıkardığı olumsuzluklara teslim olmak, bunlara göz göre göre kayıtsız kalmak hiçbir şekilde doğru ve ahlaki değildir. Bize göre asıl engel, engelliyi dikkate almamak, engeliyle birlikte yaşama mücadelesi verenleri görmezden gelmektir" dedi.
Engellilerin millet ve devlet hayatına yaptıkları ve yapacakları olumlu katkıların her zaman farkında olmak gerektiğini onlara layık oldukları ilgi ve yakınlığı göstermek sosyal denge ve insani sorumluluk bakımından elzem olduğunu belirten Bahçeli, şunları söyledi:
"Biliyoruz ki, Türkiye’de milyonlarca engelli kardeşimiz, birçok güçlüğe rağmen ayakta kalma ve hayata tutunma kavgası vermektedir. Bu saygıyı ziyadesiyle hak eden azmi buradan takdirle karşıladığımı ifade etmek istiyorum. Ne var ki, engelli vatandaşlarımızın toplumsal sisteme eşit bireyler olarak katılmalarının önündeki maniler hala devam etmektedir. Muhatap kaldıkları insan hakları ihlalleri henüz bütünüyle yok edilmemiştir. Engelli kadınlarımızın, engeli bulunan kızlarımızın hem ev içinde hem de ev dışında şiddete, istismara, baskıya, ihmale, ihmalkâr ve kötü muamelelere çaresizce katlanmak zorunda kalmaları skandal düzeyde halen sürmektedir. Medya vasıtasıyla şahit olduğumuz bu utanç tablosu ve üzüntü verici hadiseler hükümet için ikaz edici olmalıdır. Bir insana herhangi bir yetersizliğinden yararlanarak şiddet uygulamak alçaklığın ve ahlaksızlığın en kesif örneğidir. Böylesi rezillerin, insanlığı iflas etmiş kişiliklerin vicdanları her yönüyle engelledir ki, bunun da tedavisi kesinlikle bulunmamaktadır. Engelli kardeşlerimizin sorunlarının giderilmesi, kabaran beklentilerinin karşılanması AKP hükümetinin en belirgin hedefi olmalıdır. Kendi seçimlerini yapma özgürlüğü de dahil olmak üzere, engelli kardeşlerimizin bireysel varlıklarının ve bağımsızlıklarının önemi hala dar ve güdük zihinlerde kabullenilememiştir. Bu kardeşlerimiz rahat bir nefes almadan, önlerine dikilen çeşitli engeller kaldırılmadan gelişmişlikten ve huzurdan bahsetmek suya yazı yazmak manasına gelecektir."
“NE YAZIK Kİ KADINLARIMIZ HER GÜN ŞİDDET KURBANI OLMAYA DEVAM ETMEKTEDİR”
Yarın Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı verilişinin 78. yıldönümünün kutlanacağını anımsatan Bahçeli, "Türk milletinin bağımsızlık ve özgürlük mücadelesinde yeri doldurulamayacak bir misyon üstlenen, sembolleşen fedakarlıklarıyla gönüllere taht kuran kadınlarımızın 5 Aralık 1934 tarihinde milletvekili seçme ve seçilme imkanını elde etmesi zamanın şartları bakımından muazzam bir gelişmedir. Böylelikle sadece yönetilen değil yöneten, yönlendiren ve yön veren bir konuma çıkan kadınlar Türk siyasetine incelik, nezaket ve değer katmıştır. Bu tarihi adım ve karara sevinsek de, kadınların geçmişte cinsiyet ayrımcılığına uğramaları, insan olmalarından kaynaklanan haklarına gecikmeyle ulaşmaları gayet tabii çok düşündürücüdür. Bilhassa muhterem ecdadımızın kadına verdiği kıymetin, kadını ön plana alan yaklaşımlarının, devlet ve toplum hayatına dahil etme konusundaki ısrarlarının unutulduğu, ikinci plana itildiği dönemler ne yazık ki yaşanmıştır. Bu itibarla Türk kadınına layık olduğu siyasal haklarının daha fazla bekletilmeden verilmesi bir yönüyle ertelenmiş ve hasıraltı edilmiş insani itibarının iadesi olarak da görülmelidir. Geçmişte yeri gelince cephelere mermi taşıyan, yeri gelince silah tutan, yeri gelince de evinde annelik yapan ve üretim sürecine aktif olarak katılan kadınlarımızın içinde yaşadığı ülkeyle ilgili karar ve tercihlerde bulunmaları en tabii haklarıdır. Bu açıdan kadınlarımızın seçme ve seçilme imkanına kavuşması Türk demokrasisi için bir dönüm noktasını teşkil etmiştir” dedi.
“Sadece buna bakarak kadınlarımızın sorunlarının çözüldüğünü iddia etmek mümkün değildir” diyen Bahçeli, şunları kaydetti: “Ne acıdır ki, hala kadınlarımız şiddet kurbanı olmaya devam etmektedir. Farklı sebeplere dayalı şiddet ve cinayet haberlerinin arkası bir türlü kesilmemektedir. Her gün gazete ve televizyonlarda ya bir ölüm haberi ya da bir tecavüz vakasına rastlanmaktadır. TBMM’nde 8 Mart 2012 tarihinde kabul edilen ve 20 Mart 2012 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren, bizim de destek verdiğimiz; “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun”un pratikte henüz caydırıcı olamadığı anlaşılmaktadır. Bu çağda, böylesi bir insanlık zamanında kadınları hedefine alan saldırganlıklara, canice girişimlere, gözü dönmüşlüklere şahit olmak son derece kaygı vericidir. Kadınlara yönelmiş her türlü nefret, şiddet ve öfke dalgası lanetlenmeye müstahak olup, asla cezasız ve karşılıksız bırakılmamalıdır. Zira bu meyanda işlenen suçlarda azalma olmadan, kadınlar emniyetli hale gelmeden, şiddet haberleri kesilmeden gelişmiş ve kalkınmış bir ülkeden bahsedilemeyecektir. Kadınlarımızın sosyal, ekonomik ve siyasal alandaki belirleyiciliği olması gereken düzeye çıkarılmadan güçlü, istikrarlı ve sözü dinlenen bir Türkiye tablosuna ulaşmak imkansızdır. Kadınlar yalnızca belirli zamanlarda hatırlanmamalı, belirli tarihlerde sorunlarına kafa yorulmamalıdır. Artık günümüz, cinsiyet farklılığının inceldiği, insan olmanın her şeyin önüne geçtiği bir döneme doğru hızla gitmektedir. Nitekim doğal ve doğru olanı da budur. Kadın hakkını bir insanlık onuru şeklinde görmeden, kadınları toplumun saygın ve eşit üyeleri olarak kabul etmeden ve her alanda kadın elini, kadın varlığını hissetmeden ileriye gitmek hayalden öte bir anlam taşımayacaktır. İnanıyorum ki, Türkiye’nin geleceği kadınlarımızın üstleneceği yapıcı role, verecekleri değerli çalışmalara yakından bağlıdır. Bu itibarla parti olarak her zaman kadınlarımızın yanındayız, her şart altında Türk kadının hak ve hukukunu savunmaya kararlıyız. Siyasetten ticarete, sanattan spora, sosyal hayattan kültürel alanlara kadar kadınların var olan sorunları çözülmeli ve hak ettikleri toplumsal statüye ulaşmaları sağlanmalıdır. Milliyetçi Hareket Partisi bunun için her yardım ve desteği verecek, sorumlu ve duyarlı hareket etmeyi hevesle sürdürecektir."
“KARDEŞLİĞİMİZ AĞIR HASAR ALMIŞTIR”
Konuşmasında terör konusuna da değinen Bahçeli, "İyi şeyler olacak denilerek 3 yılı aşkın süredir atılan yapay adımların, samimiyetsiz çıkışların, bereketsiz tekliflerin geldiği noktada iyi şeylerden söz etmek mümkün değildir. Görülmektedir ki, biteceği söylenen terör azmıştır. Kandil kadrolarına şehir teröristleri dahil olmuştur. Kardeşliğimiz ağır hasar almıştır. Habur, Oslo ve İmralı üçgeninde taviz ve teslimiyet resmileşmiştir. Analar ağlamasın propagandası çökmüştür. Önce Demokratik Açılım ve arkasından Milli Birlik ve Kardeşlik olarak isimlendirilen yıkım projesi ayrışma ve husumet doğurmuştur. PKK talepleri bir bir cevaplanmış, bölücülük dirilmiş ve canlanmıştır. Şehitler gelmeye, ocaklar kararmaya, feryatlar yükselmeye devam etmiştir. Ve bunların hiçbirisi ne müjdelenecek iyi bir şeydir, ne de sözde fırsat yılı ilan edilen 2009 yılındaki rezaletlerin ve sonraki yılların üstünü örtmeye yetecektir. İmralı canisi ile hükümet arasındaki kanlı, barutlu, taşlı sopalı pazarlıklar Başbakan Erdoğan ve hükümetinin maskesini düşürmüş ve aziz milletimiz acı gerçeklerle ve sorumlularıyla üst üste tanışmıştır. AKP için İmralı çözüm adresi, peşmerge reisi tek müttefiktir" diye konuştu.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın 5 Eylül 2012 tarihinde, Afyonkarahisar’da meydana gelen mühimmat deposu patlamasında şehit olan Tolga Taştan’ın annesini terslediğine ilişkin habere göndermede bulunan Bahçeli, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Şehidimizin annesi muhterem Zekine Taştan Hanımefendi’nin Başbakan Yardımcısı tarafından terslenmesi, şehit anasına saygısızlığın ve vicdansızlığın suçüstü halidir. PKK’ya ağlayan, şehit analarını azarlayan bu kalpsizliğin bize göre hiçbir bahanesi olamayacaktır. Açlık grevine girenlere merhamet abidesi kesilen, ölen teröristlere ağlamayanları insanlıktan çıkaran çürümüş emniyet müdürüne destek veren söz konusu başbakan yardımcısının, şehit analarını hakir görmesi kendi seviye ve seciyesindeki düşüklüğün net delilidir. Bu zihniyet sahipleri; Ermeni’ye ağlar, Rum’a ağıt yakar, işgalciye el sallar, hainlere umut sağlar da ama sıra şehitlerimize, askerlerimize ve polislerimize geldiğinde vicdanlarını Kandil basmasıyla sarmalamaktan katiyen kaçınmazlar. PKK’ya ve kanlı eylemlerine ses çıkaramayanların, hıncını ve öfkesini şehit yakınlarına yöneltmeleri neresinden bakarsak bakalım zalimlik olduğu kadar da patolojik vakadır. Şehitleri, birkaç Mehmet diyerek küçümseyen, onların emanetlerine sudan sebeplerle kızanların olsa olsa ya duygularında bir bulanıklık veya niyetlerinde bir sakatlık olacaktır. Diziyle itişen, tiyatroyla cebelleşen, sanatçıyla çekişen, sporcuyla tartışan, öğrenciyle ters düşen ve gazeteciyle uğraşan ama teröristlerle sözleşen ve söz kesen Başbakan Erdoğan ve işbirlikçilerinin son olaylar karşısında foyası iyice açığa çıkmıştır. Bu zihniyet otoriter heveslerin girdabına kapılmış, demokrasinin yolundan dönmeyecek şekilde sapmıştır. Koltuk hırsı, mevki merakı, iktidarda kalma tutkusu kural, insaf ve vicdan inkârına kadar varmıştır. AKP’nin Türkiye’nin hayrına, milletimizin faydasına yapacağı katkı ve vereceği hizmet çoktan bitmiştir. Bu iktidar yanılmış, yozlaşmış ve sorunlar karşısında yenilmiştir. Bu iktidar çürümüş, küflenmiş ve eskimiştir. Bu iktidar geriye gitmeye, beraberinde de ümitleri heba etmeye başlamıştır."
“FİLİSTİN'İN BAŞARISI AKP'NİN DEĞİL FİLİSTİN HALKININ BAŞARISIDIR”
Konuşmasında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda 29 Kasım tarihinde yapılan tarihi nitelikli oylamada Filistin gözlemci devlet statüsü kazanmasına da değinen MHP Genel Başkanı Bahçeli, "138 üye ülkenin oyuyla elde edilen bu yeni durumun Filistinli kardeşlerimize hayırlı olmasını temenni ediyorum. Filistin’in tam olarak tanınması, Filistin’in uluslararası toplum nezdindeki hak ve beklentilerinin karşılanması yolunda bu gelişme sevindirici ve kayda değerdir. Topraklarının sınırları net olmasa da, önemli bir kısmı İsrail işgali altında bulunsa da, Filistin zımnen devlet olarak kabullenilmiş ve teyit edilmiştir. Şu ana kadar yapılan duaların, dökülen kanların, vazgeçmeyen mücadele disiplininin yavaş yavaş meyvesini vermesi tek ve yegane olarak Filistin’in zaferidir, Filistin’in başarısıdır. Ne var ki, Filistin’le ilgili olumlu gelişmeyi kendi hanesine yazmaya çalışan AKP zihniyetinin, konuyu iç siyaset malzemesi yaparak istismara kalkışması dürüst ve tutarlı bir tavır olmamıştır. Bilinsin ki, Filistin’in başarısı Filistin halkına aittir. Mazlumların direnişi, Gazze’nin gözyaşları, Nablus’un hüzünleri, Cenin’in yürek atışları Filistin’in umutlarına dayanak ve destek olmuş, sonunda da önemli bir eşik aşılmıştır. Filistin’e uluslararası camia daha fazla tepkisiz kalamamıştır. Filistin’in çığlığına insanlık alemi daha fazla sessiz duramamıştır. Bu yeni statüyle Filistin davası dünya kamuoyuna daha iyi anlatılabilecek ve daha etkili bir şekilde savunulabilecektir. Bundan sonra, Filistin, Uluslararası Ceza Mahkemesi üyeliğiyle, Batı Şeria ve Gazze’deki insan hakları ihlallerinin, işgal ve cinayetlerin peşine hukuken de düşecek ve çiğnenen haklarının arayışında olacaktır. İnşallah Filistinli kardeşlerim, bağımsızlıklarına ve toprak bütünlüklerine tam olarak ulaşırlar, dünyadaki saygın yerlerini böylelikle alırlar. Bizim kalbimiz Filistinli kardeşlerimiz için atacaktır. Desteğimiz, dayanışmamız ve niyazlarımız Filistin’e yönelik olacaktır. Beklentim odur ki, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin de sorunları uluslararası toplumun gündemine tam olarak getirilmeli ve Filistin’le beraber hak ve talepleri karşılanarak uluslararası sistemde tanınması sağlanmalıdır."
“ASKERİ DARBELER KADAR SİVİL NİTELİKLİ DARBE VE TEHLİKELER GÜNÜMÜZDE BİR HAYLİ ETKİNLİK KAZANMIŞTIR”
Bahçeli, konuşmasında Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu'nun çalışmasını tamamlayıp raporunu Meclis Başkanlığı'na sunduğunu anımsattı. Bu nedenle Komisyon Başkanı Nimet Baş ve komisyon üyelerine teşekkür eden Bahçeli, "Darbelerin araştırılmasında, demokrasiye kast eden niyet ve eylemlerin bütün yönleriyle ortaya çıkarılmasında bu Komisyon’un çalışması hiç kuşkusuz başarılı olmuştur. Güç kullanarak siyasi iktidarları deviren, yasa dışı yol ve yöntemlerle demokratik kanalları tıkayan, hukuksuzluğu ve gayri meşruluğu silah zoruyla hayata geçiren sancılı dönemlerden Türkiye gerekli sonuçları elbette çıkarmalıdır. Her darbe geriye gidiş, her ara rejim demokrasinin can evinden vurulması ve baltalanmasıdır. Siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel yıkım ve tahribatlara ardına kadar kapı aralayan demokrasi dışı müdahalelerin Türkiye’den çok şeyi götürdüğü, vahim bedellere yol açtığı hepinizin malumlarıdır. Parti olarak darbelerin acı sonuçlarını yaşamış bir tecrübenin içinden süzülerek geldiğimizden dolayı, bu dönemlerin ne anlama geldiğini her yönüyle biliyoruz. Ama darbecilerle ve darbeyle mücadele kılıfı altında, Türk ordusunu darbe meraklısı olarak sunmanın masum ve hoş karşılanacak bir yanının olmadığının da bilincindeyiz. Bize göre, askeri darbeler kadar sivil nitelikli darbe ve tehlikeler günümüzde bir hayli etkinlik kazanmıştır. Demokrasiyi ve sandığı alet ederek ancak darbe dönemlerinde olabilecek tahribatlara neden olan sivil yönetimlerin varlığı da oldukça dikkat çekicidir. Temennimiz, darbelerin sadece silahlı çeşidine değil; siyasi, ekonomik ve sosyal nitelikleriyle tebarüz etmiş türlerine de odaklanılmasıdır. Bizim için önümüzdeki süreçte asıl tehdit kaynaklarından birisi de işte budur" diye konuştu.
“GELİR DAĞILIMINDAKİ EŞİTSİZLİK ORTAYA ÇIKACAK”
Okullarda tek tip kıyafet uygulamasına son vermenin kıyafet serbestliğine geçmenin anlaşılabilir ve kabul edilebilir bir karar olduğunu dile getiren Bahçeli, “Ne var ki, 27 Kasım 2012 tarihinde yayımlanan yeni yönetmeliğin doğuracağı bazı sakıncaları ve olumsuzlukları ihmal etmemek siyasi sorumluluk taşıyan iktidarın öncelikli görevleri arasındadır. Ülkemizde gelir dağılımındaki eşitsizliğin ileri düzeyde bulunduğu, herkesin aynı imkânlara sahip olmadığı göz önüne alındığında, okul çağındaki evlatlarımız arasındaki farklılığın daha da belirmesi birçok sosyal soruna davetiye çıkaracaktır. Önlüğün çıkması, tek tip giyim kıstasının kaldırılması aileler arasındaki maddi ve fiziki uçurumların çocuklara yansımasına zemin hazırlayacaktır. Özellikle, dar gelirli ailelerin çocukları, daha iyi bir duruma sahip ailelerin çocuklarına özenecek; kıskançlık, kompleks ve eziklik duyguları maalesef ortaya çıkabilecektir. Bu da yeni açmazların, yeni sorunların yeşermesine kaynaklık edecektir. Bu itibarla, kıyafet serbestliğinin kutuplaşmalara, sosyal yaralara sebebiyet vermemesine özen ve dikkat gösterilmelidir. Yetişme çağındaki evlatlarımızın hem bedenen, hem de zihnen tam ve sağlıklı olmaları öncelikli olarak ele alınmalı, ekonomik ve sosyal eşitsizlikler mümkün mertebe törpülenmelidir” diye konuştu.
“KIZ ÖĞRENCİLERİ BAŞLARINI ÖRTMELERİ EN TABİİ HAKLARI”
“Bir kişinin toplum yapısı içinde öğrenci olduğunun anlaşılabilmesini temin etmek ve belirsizlikleri gidermek için önlemleri almak bizim için önemli bir husustur” diyen Bahçeli, konuşmasına şöyle devam etti:
“İmam hatiplerde okuyan ve diğer ortaokul ve liselerde seçmeli Kur'an-ı Kerim derslerini alan kız öğrencilerimizin başlarını örtmelerini insani ve İslami açıdan en tabii hakları olarak gördüğümüzü ifade etmeyi yararlı görüyorum. Bazı çevrelerin ise başörtüsü üzerinden yürüttüğü içi boş polemiklerini, aslı astarı olmayan uydurmalarını, korku pompalamaya çalışan işgüzarlıklarını kötü niyetlilik olarak değerlendiriyoruz. Şu tesadüfe bakınız ki, bir tarafta, yayımlanan yönetmelikle başörtüsünün yasaklandığını iddia edenler, diğer tarafta ise başörtüsünün önünün açıldığını söyleyenler aynı körlükte buluşmuş, beslendikleri karşıtlıkların tekrar alevlenmesini, cephelerin yeniden keskinleşmesini en ufak utanma emaresi göstermeden beklemişlerdir. Bunların, işin aslında birbirileriyle al takke ver külah içinde oldukları, yıllarca iki kutba çekilerek ülkemizin kuyusunu kazmaya giriştikleri sağduyu sahibi herkesin bildiği gerçekler arasındadır. Laiklikten geçinenlerle, maneviyat karaborsacılığına soyunanlar can havliyle her fırsatı kullanmaya, her hassasiyeti kaşımaya çalışmışlardır. Çok şükür şapka düşmüş, kel görünmüştür. Bunların kaynağı kurumuş, çırpınışları ve çağrıları fayda etmemiştir. Önce gömleği, şimdi de önlüğü çıkaran AK Parti zihniyeti, bu cepheleşmeyi hem tetiklemiş, hem de bundan sonuna kadar istifade etmiştir. Dileğimiz okullardaki yeni kıyafet düzenlemesinin bildik ve malum gerginliklere konu olmadan uygulanması ve gelecek kuşağın gelişme ve öğrenme sürecine ket vurmamasıdır.”
“FİLİSTİN’İN BAŞARISI, FİLİSTİN HALKINA AİTTİR”
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda Filistin’in gözlemci devlet statüsünü kazandığını hatırlatan Bahçeli, 138 üye ülkenin oyuyla elde edilen bu yeni durumun Filistinlilere hayırlı olmasını temenni etti. Bahçeli, Filistin’in tam olarak tanınmasının, Filistin’in uluslararası toplum nezdindeki hak ve beklentilerinin karşılanması yolunda sevindirici ve kayda değer olduğunu belirtti.
Topraklarının sınırları net olmasa da, önemli bir kısmı İsrail işgali altında bulunsa da, Filistin zımnen devlet olarak kabullenilmiş ve teyit edildiğini kaydeden Bahçeli, “Şu ana kadar yapılan duaların, dökülen kanların, vazgeçmeyen mücadele disiplininin yavaş yavaş meyvesini vermesi tek ve yegâne olarak Filistin’in zaferidir, Filistin’in başarısıdır. Ne var ki, Filistin’le ilgili olumlu gelişmeyi kendi hanesine yazmaya çalışan AK Parti zihniyetinin, konuyu iç siyaset malzemesi yaparak istismara kalkışması dürüst ve tutarlı bir tavır olmamıştır. Mazlumların direnişi, Gazze’nin gözyaşları, Nablus’un hüzünleri, Cenin’in yürek atışları Filistin’in umutlarına dayanak ve destek olmuş, sonunda da önemli bir eşik aşılmıştır. Filistin’e uluslararası camia daha fazla tepkisiz kalamamıştır. Filistin’in çığlığına insanlık âlemi daha fazla sessiz duramamıştır. Bu yeni statüyle Filistin davası dünya kamuoyuna daha iyi anlatılabilecek ve daha etkili bir şekilde savunulabilecektir. Bundan sonra, Filistin, Uluslararası Ceza Mahkemesi üyeliğiyle, Batı Şeria ve Gazze’deki insan hakları ihlallerinin, işgal ve cinayetlerin peşine hukuken de düşecek ve çiğnenen haklarının arayışında olacaktır. İnşallah Filistinli kardeşlerim, bağımsızlıklarına ve toprak bütünlüklerine tam olarak ulaşırlar, dünyadaki saygın yerlerini böylelikle alırlar. Bizim kalbimiz Filistinli kardeşlerimiz için atacaktır. Desteğimiz, dayanışmamız ve niyazlarımız Filistin’e yönelik olacaktır. Beklentim odur ki, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin de sorunları uluslararası toplumun gündemine tam olarak getirilmeli ve Filistin’le beraber hak ve talepleri karşılanarak uluslararası sistemde tanınması sağlanmalıdır” diye konuştu.
“DARBE KOMİSYONU’NA TEŞEKKÜR”
Bahçeli, Türkiye’de demokrasiye müdahale eden tüm darbe ve muhtıralar ile demokrasiyi işlevsiz kılan diğer bütün girişim ve süreçlerin tüm boyutlarıyla araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırma Komisyonu çalışmasını tamamladığını ve çıkan sonuç rapor halinde TBMM Başkanlığı’na sunulduğunu hatırlattı. Bahçeli, “Buradan başta Komisyon Başkanı Sayın Nimet Baş Hanımefendi olmak üzere, komisyon üyelerine, değişik meslek kollarından görevlendirilen uzman personele yaptıkları değerli çalışmalar için teşekkür ediyorum” dedi.
“Hatırlanacağı üzere söz konusu Komisyon 2 Mayıs 2012 tarihinde çalışmalarına başlamıştır” diyen Bahçeli, konuşmasında şunları kaydetti: “Darbelerin araştırılmasında, demokrasiye kast eden niyet ve eylemlerin bütün yönleriyle ortaya çıkarılmasında bu Komisyon’un çalışması hiç kuşkusuz başarılı olmuştur. Güç kullanarak siyasi iktidarları deviren, yasa dışı yol ve yöntemlerle demokratik kanalları tıkayan, hukuksuzluğu ve gayri meşruluğu silah zoruyla hayata geçiren sancılı dönemlerden Türkiye gerekli sonuçları elbette çıkarmalıdır. Her darbe geriye gidiş, her ara rejim demokrasinin can evinden vurulması ve baltalanmasıdır. Siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel yıkım ve tahribatlara ardına kadar kapı aralayan demokrasi dışı müdahalelerin Türkiye’den çok şeyi götürdüğü, vahim bedellere yol açtığı hepinizin malumlarıdır. Parti olarak darbelerin acı sonuçlarını yaşamış bir tecrübenin içinden süzülerek geldiğimizden dolayı, bu dönemlerin ne anlama geldiğini her yönüyle biliyoruz. Ama darbecilerle ve darbeyle mücadele kılıfı altında, Türk ordusunu darbe meraklısı olarak sunmanın masum ve hoş karşılanacak bir yanının olmadığının da bilincindeyiz. Bize göre, askeri darbeler kadar sivil nitelikli darbe ve tehlikeler günümüzde bir hayli etkinlik kazanmıştır. Demokrasiyi ve sandığı alet ederek ancak darbe dönemlerinde olabilecek tahribatlara neden olan sivil yönetimlerin varlığı da oldukça dikkat çekicidir. Temennimiz, darbelerin sadece silahlı çeşidine değil; siyasi, ekonomik ve sosyal nitelikleriyle tebarüz etmiş türlerine de odaklanılmasıdır. Bizim için önümüzdeki süreçte asıl tehdit kaynaklarından birisi de işte budur.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.