Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, katıldığı televizyon programında basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Belediyelerin gelirlerinin bir buçuk katı kadar borçlanması gerektiği, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde ise bu oranın aşıldığı iddialarının sorulması üzerine cevap veren Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti:
“Büyükşehir belediyeleri bütçe gelirlerinin en fazla bir buçuk katı kadar borçlanabilir. Bu işin teknik boyutu ve bu yeni değil. 2005 yılından beri var. Burada İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin Mart 2019'daki borç tutarı 28 buçuk milyar liraydı, üstelik bunun 6 milyar lirası kendi kurumları ile arasındaki borç-alacak ilişkisinden, yani fiili değil, bilanço borcundan oluşuyordu. Bir cebinden al, öbür cebine koy. Müteahhitlere yani devam eden borçta 5,2 milyar liraydı. Kalan 17,3 milyar liralık borç ise vadesi 30 yıla yayılmış ve çok uygun şartlarda alınmış borçlardı. Halbuki kanuna göre borç limitinin, gelirinin yüzde 150'sini yani 32,3 milyar lirayı geçmemesi gerekiyordu. 2022 için öngörülen borçlanmalar ile bu rakam 73 milyar liranın üzerine çıkacaktır. Peki neden böyle bir tablo ortaya çıktı? 2018 yılında İstanbul Büyükşehir'de belediye öz gelirlerinin toplam gelirlere oranı yüzde 32 seviyesinde iken bu oran 2020'de yüzde 14'e gerilemiştir. Bununla paralel şekilde merkezi idareden gelen kaynak 2018 yılında toplam gelirlerin yüzde 68'ini, bu oran 2020'de yüzde 86'ya yükselmiştir. Daha açık bir ifade ile İstanbul'da beceriksiz ve liyakatsiz yönetim sebebi ile belediyenin öz gelirleri yok edilmiş, giderlerin tamamı merkezi yönetimden gelen para ile karşılanmaya çalışılmıştır. Böyle olunca da işler tıkanmaya başlamış, Belediye hızla borç batağına saplanmıştır. Bilindiği gibi Batılı kredi değerlendirme kuruluşları, CHP'li İstanbul, Ankara ve İzmir Büyükşehir Belediye'lerini finansal sıkıntılar sebebi ile ‘riskli' kategoriye almıştır. Maalesef İstanbul Büyükşehir Belediyesi adeta 1994 yılında bizim devraldığımız döneme geri dönmüştür. Rabbim 2024'e kadar İstanbul halkının yardımcısı olsun. Biz hükümet olarak kendi sorumluluk alanımızda, ilçelerde de AK Parti Belediyeleri olarak kendi sınırlarımız içinde İstanbul'a hak ettiği hizmetleri vermeyi sürdüreceğiz.”
“Bizim İran'a falan bir borcumuz kesinlikle söz konusu değil”
İran'ın Türkiye'ye enerji akışını kesmesi hakkındaki gelişmelerdeki son durumun sorulması üzerine de cevap veren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Biz bir kere İstanbul Büyükşehir Belediyesi değiliz. Bizim İran'a falan bir borcumuz kesinlikle söz konusu değil. Tam aksine bu iddialar yalandır ve Cumhurbaşkanı İbrahim Bey ile yaptığım görüşmede de kendilerine söyledim. Onlar bir arızadan ötürü bu işi 10 gün 15 gün erteleme durumumuz olacak dediler. Biz kendilerine daha önceden bu işin Haziran'a kadar ertelemek suretiyle, eğer bu gaz akışı devam ederse biz de bu sert geçen kışı daha rahat şartlarda atlatırız dedik. Tabi şuan İran'da da kış şartları çok sert, onlar da bundan dolayı bir sıkıntıları olduğunu bana ifade etti. Bütün bunlar ile beraber, ‘en kötü şartlarda bir 10 gün burada eğer esneme yaparsak bu süreci atlatırız' dedi Sayın Cumhurbaşkanı. Bu arada da tabii Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığımızdan bir ekibi gönderdik. Ayrıca BOTAŞ'tan bir ekip orada. Onlar da görüşmelerini yapıyor, öyle zannediyorum ki, fevkalade bir durum olmadan 10 gün bilemediniz 15 gün içerisinde tekrar bu doğalgaz akışı devam edecek. Tabi ki tedbirlerimiz var. Biliyorsunuz Tuz Gölü'nün altında bir depolama çalışmamız, bunun yanında gemilerimiz ile gelen doğalgazlarımız var. Bunlarla beraber gaz akışının sağlanması da gerçekleşecek ve kış ortasında vatandaşımızı birinci derecede korumak durumundayız” şeklinde konuştu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Vatandaşlarıma sesleniyorum; diyorum ki kamu bankalarına gidin. Kamu bankalarına gitmek suretiyle de böyle bir sömürü çarkı içerisine girmeyin. Kamu bankaları bu konuda hassas. Vatandaşını kesinlikle yüksek faizle sömürme gibi bir gayretin içerisine giremez. Bundan rahatsız olacak özel sektör bankaları biliyorum. Ama bunu söylemeye mecburum” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, katıldığı televizyon programında basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Elektrik faturalarındaki kademeli fiyatlandırma konusunun sorulması üzerine cevap veren Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti:
“Salgın koşulları nedeniyle alınmış tedbir. Dünyada elektrik üretiminin ana hammaddelerinden olan kömür fiyatlarında 5 kat, doğalgaz fiyatlarında 10 kat artışlar söz konusu. Enerji piyasalarının sürdürebilirliği için zorunlu miktar kadar bir düzenleme yapılmış olmakla birlikte fiyatlarda sübvansiyon hala mevcuttur. 2021 yılında vatandaşlarımızın elektrik faturalarında yüzde 50, doğalgaz faturalarında ise yüzde 75 oranda devletimiz sübvansiyona gitmiştir. Böylece toplamda 100 milyar lirayı bulan maliyeti devletimiz sübvanse ederek karşıladı ve tarifelere de bunu yansıtmadı. 2022 yılında benzer sübvansiyonlar yine devam edecektir. Ayrıca bir konut abonesinin aylık elektrik ve doğalgaz faturası için ödediği toplam tutar 2002 yılında net asgari ücretin yüzde 47'sini oluşturuyordu. Aynı miktardaki tüketim için bu oran 2022'de yüzde 12,9 seviyelerine düştü. Kademeli tarife Türkiye'deki hanelerin ortalama elektrik tüketimleri hesaplanarak 150 kilovat saat olarak belirlendi. 2021 yılı verilerine göre ülkemizdeki konutlarda ortalama tüketim aylık 134 kilovat saat olarak gerçekleşti. Aylık 150 kilovat saatlik tüketim düşük tarifeden, 150 kilovat saati aşan tüketimler daha yüksek faturalandırılıyor. Aylık 150 kilovat saat miktarı; 1 ay 30 gün varsayılarak günlük 5 kilovat saatin 30 güne tekabül eden miktarından hareketle oluşuyor. Kademeli tarifenin amacı şu; elektriğin verimli kullanımını teşvik etmek. Dar gelirli vatandaşların kullandığı elektriğin sübvanse edilmesini sağlamak, uygulama yeni başladı. Önümüzdeki günlerde kullanım verileri de takip edilecek.”
“Bu model ile birlikte ülkemiz daha güçlü hale gelecek, ekonomimiz olası spekülatif ve manipülatif müdahalelerden daha az etkilenecektir”
Faiz politikası hakkında atılacak adımların ve yol haritasının sorulması üzerine cevap veren Erdoğan, “Uyguladığımız akılcı politikalarla kamu maliyesi, bankacılık sektöründe ciddi kazanımlar ve güçlü bir duruş elde ettik. Bunun yanında faiz oranlarında tarihi düşük seviyeleri yakalama başarısını göstermiştik. Türkiye 2013 yılında tarihinin en düşük faiz ortamını yakaladı. Bir dizi iç ve dış olumsuz gelişmeyle bu süreç kesintiye uğradı. Son 20 yılda altyapı yatırımlarında önemli mesafeler kat ettik. Doğrudan yatırımları destekleyen güçlü bir teşvik sistemine sahibiz. Ülkemizde iş yapma ortamının geliştirilmesi için devrim niteliğinde adımlar atıldı. Üretim odaklı ihracat ve istihdamı arttırmak hep önceliğimiz oldu. Bütün bunlar yeni modelimizin uygulanmasına yönelik uygun zemini hazırladı. Nihai amacımız olan dengeli ve sürdürülebilir büyümeye kesinlikle ulaşacağız. Dengeli büyüme, büyüme kompozisyonunun dış talep lehine iyileştirildiğine dair bir görünümü ifade ediyor. Sürdürebilir büyüme ise makro dengelerin korunduğu büyüme çerçevesine işaret ediyor. Yüksek faiz ortamının orta-uzun vadede kırılganlık oluşturduğu aşikar. Bu ortamda kaynaklarımız üretime gitmiyor. Bu da ekonomik olarak güçlenmek isteyen ülkemizin gelişmesine ket vuruyor. Biz bu sebeple düşük faiz ortamında kaynaklarımızı üretim, istihdam, ihracat ve büyüme olarak kullanmak istiyoruz. Biz önümüzdeki döneme çok iyimser bakıyoruz. Son dönemde döviz kurlarındaki istikrarlı seyir, bu iyimser bakışımızı da destekliyor. Kamusal kaynakları ve banka kredilerini etkin ve verimli şekilde üretimin arttırılması için kullanarak bu mücadelede başarılı olacağımıza inanıyorum. Bu model ile birlikte ülkemiz daha güçlü hale gelecek, ekonomimiz olası spekülatif ve manipülatif müdahalelerden daha az etkilenecektir. Bundan eminiz” şeklinde konuştu.
“Vatandaşlarıma sesleniyorum; diyorum ki kamu bankalarına gidin”
Merkez Bankası politika faizi ile bankaların uyguladığı faiz arasındaki makasın açıklığının sorulması üzerine cevap veren Cumhurbaşkanı Erdoğan şunları kaydetti:
“Bu makas özellikle de özel bankaların bu konuda hala sömürü çarkını devam ettirme gayretinin olduğunu görüyoruz. Vatandaşlarıma sesleniyorum; diyorum ki kamu bankalarına gidin. Kamu bankalarına gitmek suretiyle de böyle bir sömürü çarkı içerisine girmeyin. Kamu bankaları bu konuda hassas. Vatandaşını kesinlikle yüksek faizle sömürme gibi bir gayretin içerisine giremez. Bundan rahatsız olacak özel sektör bankaları biliyorum. Ama bunu söylemeye mecburum. Biz bu ülkede tüketim ekonomisine destek vereceksek, sömürü yoluyla değil vatandaş temin ettiği kredisini gelsin sizinle de kullansın. Ama siz böyle yaparsanız gideceği yer neresidir? Uygun krediyi veren kamu bankasıdır. Oralar vasıtasıyla, konut kredisi mi, araç kredisi mi, onları da buradan temin edecek. Faizden medet umulmasını kesinlikle doğru bulmuyoruz. Yatırım, istihdam, üretim, ihracat ve cari fazla ile büyüme kararımızı her zaman açıklıyorum. Bankalarımızın bu yaklaşımı benimsemeleri çok önemli. Benimsemedikleri takdirde bizim de mücadelemiz devam edecektir.”
“Enflasyon görünümündeki bozulmayı sınırlamak, enflasyonun olumsuz etkilerini vatandaşlarımıza asgari düzeyde yansıtmak amacıyla gerekli adımlar atılıyor”
Enflasyon ile mücadele kapsamında atılacak adımların atılması üzerine cevap veren Erdoğan, “Küresel enerji ve emtia fiyatlarında ciddi bir artış yaşandı. Uluslararası taşımacılık faaliyetlerinde, navlun fiyatlarında yükselişler oldu. Küresel tedarik zincirindeki bozulmalar açık ve net ortada. Bütün bunlar ile beraber girdi maliyetlerinde yine önemli artışlar oldu. Bu durum tüm dünyada enflasyonist baskıları artırdı. Maliyet enflasyonuna yol açan bu gelişmeler diğer ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de etkili oldu. Çoğunlukla dışsal ve geçici olan faktörlerin normalleşmesi ile birlikte yurt içi finansal piyasalarda bir dengelenme söz konusu. Dünyanın ekonomide en büyüğü Amerika, eğer enflasyonla mücadelede bu işi başaramıyorsa, batı ülkeleri bu işi başaramıyorsa, kendi ülkemizdeki şartlara da buna göre bakmamız lazım. Bu dengelenme 2022 enflasyon görünümüne, olumlu katkı sağlayacaktır. Enflasyonla mücadele önceliğimizdir. Enflasyon görünümündeki bozulmayı sınırlamak, enflasyonun olumsuz etkilerini vatandaşlarımıza asgari düzeyde yansıtmak amacıyla gerekli adımlar atılıyor. Bu adımları kararlı şekilde atarken de para ve maliye politikalarında güçlü bir koordinasyonumuz var. Rekabeti ve verimliliği arttırıcı yapısal politikaları da hayata geçiriyoruz. Bu yolla enflasyonun düşürülmesini hedefliyoruz. Bu kapsamda Fiyat İstikrarı Komitesi düzenli toplanıyor, fiyat hareketleri yakından izleniyor. Para politikası etkinliğinin sınırlı kaldığı arz şokları durumlarında da alınacak tedbirler bütüncül bir bakış açısıyla gözden geçiriliyor. Neticesini de bu şekilde alacağımıza inanıyorum” diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Ben şu şehir hastaneleri konusunda 'bütçede yeri neresidir' diyen mantığı anlamıyorum. O mantık bu ülkede SSK'nın başındayken hastanelerimizi rezil eden mantıktır. Onun döneminde hastanelerimiz sefil olmuştur” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, katıldığı televizyon programında basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Kur korumalı mevduat hesabı sisteminin detaylarının sorulması ve yöneltilen eleştirilerin sorulması üzerine cevap veren Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti:
“Muhalefetin bugüne kadar iktidar olarak 20 yıl içerisinde hangi yaptığımıza ‘doğru' dediği vakidir. Sağlık sisteminde şehir hastanelerini yaptık, Marmaray'ı yaptık, Yavuz Sultan Selim Köprüsü'nü inşa ettik, Osmangazi köprüsünü yaptık, 26 havalimanını 56'ya çıkardık ‘doğru' mu dediler? Böyle bir şey yok. Ben şu şehir hastaneleri konusunda 'bütçede yeri neresidir' diyen mantığı anlamıyorum. O mantık bu ülkede SSK'nın başındayken hastanelerimizi rezil eden mantıktır. Onun döneminde hastanelerimiz sefil olmuştur. Hatırlayın rahmetli Savaş Ay'ın programında oradaki hastaların konumunu ve kolu kangren olan o yavrunun halini hatırlayın. Hiçbir zaman bunlar kalkıp da bu güzelliklere ‘hayırlı olsun' demeyeceklerdir. TL cinsinden enstrümanlara güveni arttırmak ve tasarruflarını TL'de değerlendiren vatandaşlarımızın, kurdaki oynaklık karşısında mağdur olmaması için kur korumalı mevduat sistemini gündeme aldık. Şimdi bunu diyenler, bir kere siz ne zaman iktidar oldunuz ki? 20 yıldır bu ülkeyi biz yönetiyoruz. Uygulamanın başlarında olmamıza rağmen vatandaşlarımızın kur korumalı TL mevduata katılımları muhteşem. 25 Ocak 2022 tarihi itibariyle bu hesaplarda toplam büyüklük 203 milyar lirayı aşmış durumda. Bu miktarın 58,6 milyar lirası da döviz hesaplarından dönüşen tutar. Bu bakiyede 187,8 milyar lira ile gerçek kişilerin payı yüzde 92,5 düzeyinde. Tüzel kişiler ise 15,3 milyar lira ile yüzde 7,5 paya sahip. Kur korumalı mevduat ve katılım hesabına ek olarak attığımız bir dizi aksiyon adımı da yakın zamanda uygulamaya girdi. Döviz kurundaki oynaklık nedeniyle fiyatlamada zorluk yaşayan ihracatçı ve ithalatçılarımıza yönelik döviz satım ihaleleri başladı. Devlet tahvillerinden elde edilen gelirlere stopaj oranını sıfırladık. Temettü gelirlerine uygulanan stopaj oranını ise yüzde 15'ten 10'a düşürdük. Bireysel emeklilik sistemine devlet katkısını yüzde 30'a çıkardık. Bazı yatırım fonlarından elde edilen kazançların kurumlar vergisinden istisna edilmesi de sağlanmış oldu. İhracat ve imalat sanayii şirketlerine 1 puanlık vergi indirimi uygulaması da başladı. Önümüzdeki dönemde bireysel ve kurumsal yatırımcılara yönelik alternatif borçlanma enstrümanlarının ihraç edilmesi de planlanıyor. Bu adımları da atacağız.”
“KDV oranlarının sadeleştirilmesi, oran farklılıkların giderilmesi, uygulamada kolaylık sağlayacak konularında Gelir İdaresi Başkanlığımız çözüm önerilerini alıyor”
KDV indirimi konusundaki gelişmeler hakkında da bilgiler veren Erdoğan, “Ekonomi programımızda özellikle KDV'de etkinlik, adalet, basitleştirmeyi sağlamak amacıyla çalışmalar yapılacağı yönünde karar almıştık. Kayıt dışı ekonomiyi azaltmak, iş ve yatırım ortamını iyileştirmek, ihracatı arttırmak gibi KDV konusunda da Hazine ve Maliye Bakanlığımız çalışmalarını yürütüyor. KDV oranlarının sadeleştirilmesi, oran farklılıkların giderilmesi, uygulamada kolaylık sağlayacak konularda Gelir İdaresi Başkanlığımız çözüm önerilerini de alıyor. Bu şekilde gelen talep ve değerlendirmeler etraflıca analiz edilip atılması gereken adımlar varsa o adımları gerçekleştireceğiz. Her türlü ürünler bu konuda masaya yatırılarak bunların arz talep dengesi içerisindeki yeri neyse o adımları atacağız” şeklinde konuştu.
“İki lideri ülkemizde arzu ederler ise ülkemizde bir araya getirerek barış ortamının yeniden tesisine giden yolu açabiliriz”
Rusya ile Ukrayna arasında yaşanan gerilim konusundaki yaklaşımın sorulması üzerine de cevap veren Erdoğan, “Bu gelişmeleri uygun bulmamız, hayırlı bulmamız mümkün değil. Çünkü bölge bizim bölgemiz. Rusya ile Ukrayna arasındaki gerilimin yeni bir krize dönüşmesini istemiyoruz. Bunun için elimizden geleni yapmaya hazır olduğumuzu tekrar söylüyoruz. Putin ve Zelensky'ye bu mesajlarımı ilettim iletmeye de devam edeceğiz. Bölgede barış, huzur ve istikrar istiyoruz. Her iki ülke de Türkiye'nin samimiyetinin ve iyi niyetli olduğumuzun farkında olduğunu düşünüyorum. Örneğin iki lideri ülkemizde arzu ederler ise ülkemizde bir araya getirerek barış ortamının yeniden tesisine giden yolu açabiliriz. Şu unutulmamalıdır ki, iki bölge ülkesinin birbiri ile savaşmasının ne taraflara ne de bölgemize bir getirisi olamaz. Bölge istikrarsızlıktan yeterince çekti, bu bize de ziyadesiyle olumsuz yansıyor. Daha fazla savaş ve acı istemiyoruz. Kaldı ki işin, Rusya'nın Batı camiasıyla olan ilişkisiyle alakalı kısmı var. Meselenin diyalogla halledilmesini, güç kullanılmasından kaçınılmasını gerekli görüyoruz. Bu konuda malum NATO'nun kurmuş olduğu devreler var ve bu devlerin de başarılı olması en büyük temennimizdir” açıklamasında bulundu.
“Rusya'nın Ukrayna'ya silahlı bir saldırı ve işgal yoluna gitmeyeceğini temenni ediyorum”
Rusya'nın Ukrayna'ya bir saldırısı durumunda NATO ülkesi olan Türkiye'nin konumunun ne olacağının sorulması üzerine cevap veren Erdoğan şunları kaydetti:
“Ülkemiz Ukrayna'nın toprak bütünlüğü ve egemenliğine en başından beri destek verdi. Rusya'nın, Kırım'ın ilhakı başta olmak üzere Ukrayna'nın toprak bütünlüğünü zedeleyen adımlarına karşı net bir tutum sergiledik. Bu tutumumuzun değişmesi söz konusu değildir. Rusya'nın Ukrayna'ya silahlı bir saldırı ve işgal yoluna gitmeyeceğini temenni ediyorum. Zira böyle bir adım be Rusya ne de bölgemiz için akılcı bir hareket olamaz. Umarım gerginlik böyle bir noktaya ulaşmaz. Biz de zaten bu anlayışla ve sorumlu bir bölge ülkesi olarak gerginliğin silahlı çatışmaya dönüşmesini engellemek için elimizden gelen her çabayı göstermeye hazır olduğumuzu belirtiyoruz. Rusya'yı dinlemeye ve anlamlı bir diyaloğa ihtiyaç olduğu anlaşılıyor. Rusya'ya bazı taleplerin neden kabul edilemez olduğunu anlatmamız lazım. Bu yönde de bir diyaloğun NATO'nun Rusya tarafından daha iyi anlaşılmasını ve anlatılmasını sağlayacağını inanıyorum. Biz şu anda Sayın Putin'i de ülkemize davet ettik. Yanıt bekliyoruz. Kendisiyle ikili görüşmeyi yapmak suretiyle bazı adımlar atalım istiyoruz. Şu an bizim arzumuz diyalog ve diplomasi yoluyla krize çözüm bulunmasıdır. Hem Rusya'ya hem Ukrayna'ya yapıcı ve itidalli davranmaları yönündeki çağrılarımızı sürdürüyoruz. Türkiye NATO müttefiki olmanın yükümlülüklerini bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da yerine getirmeye devam edecektir. Bu konuda her hangi bir tereddütte gerek yoktur.”
İHA
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.