TBMM'de AK Parti Grup toplantısında kürsüye çıkan ve Meclis çalışmaları hakkında bilgi veren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Seçime artık 15 ay gibi kısa sayılabilecek bir sürenin kaldığını dikkate alarak her anımızı çok iyi değerlendirmeliyiz. Partimizi sandıktaki 16. zaferine hep birlikte hazırlayacağız” diye konuştu.
Siyasi muhalefeti önemli, gerekli, saygıdeğer vaka olarak kabul etiklerini ve Türkiye'nin talihsizliğinin uzunca bir süredir bu sıfatları hak edecek bir muhalefet liderliğinden, üslubundan, organizasyonundan, faaliyetinden mahrum bulunması olduğunu söyleyen Erdoğan, “Karşımızda bırakın milleti, kendine bile hayrı olmayan bir CHP vardır. Girdiği 16 seçimin istisnasız tamamında hezimete uğrayan CHP, kendini geliştirmek için en küçük bir gayret göstermemiş, tam tersine sürekli geriye gitmiştir. Şimdi bu CHP, güya peşine taktığı ve hepsinin ismini açıkça zikretmeye cesaret dahi edemediği bir 28 Şubat ittifakı kurdu. Güya bu ittifakla seçimi kazanarak ülkenin yönetim sistemini değiştirecek, dünyayı güzelleştirecek, bölgemizi krizlerden kurtarıp çiçek böcek diyarı haline getireceklermiş.
Biz iddialı bir insan olarak karşımızdaki muhalefetin de iddialı olmasını severiz, isteriz. Ama en azından şuana kadar karşımızdaki ittifakın ortaya koyduğu fotoğraf bizi bu yönde motive etmek yerine kah güldürüyor, kah hüzünlendiriyor, kah hayrete düşürüyor. Daha masada hangi sırayla oturacaklarına, koridorda hangi sırayla yürüyeceklerine karar veremeyenlerin ülkemizin, bölgemizin ve dünyanın içinden geçtiği kritik dönemde gereken hızlı, etkin, dirayetli, cesaretli adımları nasıl atacaklarını merak ediyoruz. Henüz yolun başında birbirlerine bu derece güvensizlik içinde olanlara milletimiz nasıl itimat edecek onu da bilemiyoruz.
28 Şubat ittifakının bugüne kadar karşı çıktıkları hususlara baktığımızda bunların; Türkiye'nin bölgesel ve küresel kazanımlarından vazgeçeceklerini, sınır ötesi harekatları ve terörle mücadeleyi bitireceklerini, Akdeniz, Ege ve Kuzey Afrika başta olmak üzere bulunduğumuz her yerden çekileceklerini, ekonomiyi IMF'ye teslim ederek çalışanları işsizliğe, insanları sefalete mahkum edeceklerini, savunma sanayinin kritik projelerinin, şehir hastanelerinin ve benzeri büyük yatırımların kapısına kilit vuracaklarını, S-400'leri geri verip SİHA'ları silahsızlandıracaklarını, ATAK'ları atacaklarını, dünyanın gıpta ile seyrettiği yap-işlet-devret projelerini yerle yeksan ve ülkeye bu hizmetleri verenleri doğduklarına pişman edeceklerini, velhasıl ülkemizi yeniden 1990'lı yılların sefaletine, hatta tek parti devrinin karanlığına döndüreceklerini anlıyoruz.
Daha şimdiden kalkıp bu dev yatırımları yapan müteahhitleri tehdit etmek suretiyle ‘sakın ha' diyen bir muhalefet mantığını dünyanın hiçbir yerinde bugüne kadar görmedik. Bun nasıl bir anlayıştır? Bütün bunlara karşı enflasyonu nasıl indirecekleri, PKK ve FETÖ ile nasıl mücadele edecekleri başta olmak üzere milletin gerçek gündemi ile ilgili program ortaya koyduklarını görmedik.
Tek işleri koalisyon güzellemesi yapmak, bunu da öyle bir hararetle yapıyorlar ki, sanıyorsunuz ki Türkiye hükümetlerinin ömürlerinin bir yılı bulmadığı, hiç bir programın kısa vadeyi bile göremediği dönemlerden geçerek bu günlere gelmedik. Daha cumhurbaşkanı adaylarını belirleyememiş olanlar yönetim sistemi değişikliği gibi zorlu bir Meclis ve halkoylaması gerektiren aşamaları atlayıp doğrudan başbakanlık pazarlığına giriştiler.
Sizin yaptığınız bu çalışmanın parlamentoda bir defa yeter sayınız var mı? Bu parlamentodan böyle bir şey çıkartmanız mümkün değil, bu gülünç, orta oyunu bile tek başına karşımızdakilerin milleti nasıl kandırmaya çalıştığını göstermeye kafidir. Halbuki, Türkiye'nin bölgemizde ve dünyada yaşanan krizler karşısında sergilediği güçlü yönetim iradesinin gerisinde Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin bulunduğunu herkes kabul ediyor. Deseler ki, ‘Biz bu imkanı ülkemizi her alanda daha ileriye taşımak için kullanacağız', anlaşılabilir bir tutum diye bakar, politikalarımızı yarıştırırız. Bunlar eskiden beri karşı çıktıkları ne varsa, hayata geçtiğinde ondan istifade etmeyi alışkanlık haline getirmiş bir ekiptir. Marmaray'dan İstanbul-İzmir otoyoluna ve şehir hastanelerine kadar her konuda şahit olduk.
Biz bu ülkeye kazandırdığımız her hizmeti, her eseri hiçbir ayrım gözetmeksizin 85 milyon insanımızın emrine veriyoruz. Bizim itirazımız, milletimizin içi boş tartışmalarla, yalan yanlış beyanlarla, iftira derecesine varan ithamlarla, ülkenin ve dünyanın gerçeklerinden bihaber siyaset müsamereleriyle vaktinin ve enerjisinin heba edilmesinedir. Güvensizliğimiz, şimdi söyledikleri kadar geçmişte sergiledikleri çarpık tutumadır. Dün Gezi olaylarında ‘ekonomiyi batırın' çağrısı yapanlar bunlardı. Dün vesayetçilerin ve darbecilerin yanında saf tutup demokrasimizi sırtından hançerleyenlere destek verenler bunlardı. Dün ülkemiz terör saldırılarıyla, ekonomik tuzaklarla, siyasi çelmelerle boğuşurken ellerini ovuşturarak emperyalistlerin sözcülüğüne soyunanlar bunlardı.
Dün patates soğan üzerinden, salgın döneminde alınan tedbirler üzerinden, bugün yağ üzerinden ülkenin başına kara bulutlar toplamaya çalışanlar yine bunlardır. Türkiye bu güne kadar olduğu gibi halihazırda yaşadığı sıkıntıları da kısa sürede geride bırakacaktır. Ama enimin olun bunların yerli ve milli duruş sergilemek yerine ısrarla peşinden gittikleri müptezellik baki kalacaktır. Biz eser ve hizmet siyasetinde yarışacak muhalefet arıyoruz. Biz ülkemizi ve milletimizi demokraside ve kalkınmada dünyanın en üst ligini çıkartacak politikalarda yarışacağımız bir muhalefet istiyoruz. Biz yıkmanın değil yapmanın, çökertmenin değil inşanın, gerilemenin değil ilerlemenin, düşmanın değil yükselmenin, sefaletin değil refahın, zayıflığın değil güçlü olmanın hedefiyle yapılacak bir siyaset mücadelesinin peşindeyiz. Muhalefetteyken, elleri rahatken bile ülkenin hiçbir meselesi konusunda somut, akılcı, hesaba dayalı, emek ürünü bir teklif ortaya koyamayanlar iş başına gelince birden aydınlanma yaşayacak değiller.
Daha ortada bir şey yokken kendi kendilerini gaza getirip sergiledikleri kibir, şımarıklık, hezeyan bunların asıl cibilliyetlerini ve niyetlerini ortaya koymaya yetiyor. CHP dün neyse bugün de odur. Yarın da aynısı olacaktır. 28 Şubat ittifakının ortakları bugün hangi kavganın, gerilimin, pazarlığın, ihtirasların kıskacındaysalar, yarın da aynı şekilde davranacaklar. Milletimiz bu zihniyete ülkeyi asla teslim etmez” şeklinde konuştu.
“Günlük sorunları çözerken geleceğimizi de koruyoruz”
Vatandaşların yaşadığı ekonomik sıkıntı ve fiyat artışlarına ilişkin de konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Hiç şüphesiz kurdaki yükselişten, enerji ve gıda başta olmak üzere küresel emtia fiyatlarındaki aşırı artışların ülkemize yansımalarından kaynaklanan bir hayat pahalılığı ile karşı karşıyayız. Ancak, enflasyonun sadece ülkemize mahsus bir durum olmadığı, gelişmiş ülkelerinde boğuştuğu bir gerçektir. Bu süreçte Türkiye üretim ve istihdam gücü ile şoklara karşı dayanıklılığını bir kez daha ispatlamıştır. Sağlam ekonomik temellerimiz ve uyguladığımız etkin politikalar sayesinde salgın döneminde en hızlı toparlanma kabiliyeti gösteren ekonomilerden biri olduk.
Nitekim, küresel ekonominin yüzde 3,1 oranında daraldığı 2020 yılında Türkiye ekonomisi yüzde 1,8 oranında büyüyerek Çin ile birlikte pozitif büyüme kaydeden iki ülkeden biri olmuştur. Küresel tedarik zincirinde görülen aksamalar, salgın kaynaklı belirsizlikler ve hızla artan girdi fiyatlarına rağmen Türkiye ekonomisi 2021 yılında da yüzde 11 ile son 10 yılın en yüksek büyüme oranına ulaşmıştır. Geçtiğimiz yıl elde ettiğimiz büyümeye yurt içi talebin etkisi 6,1 puan, net dış talebin katkısı ise 4,9 puan olmuştur.
Kişi başına düşen milli gelirimizin döviz kurundaki yükselişe rağmen bir önceki yıla göre 900 doların üzerinde artarak 9 bin 539 dolar olarak gerçekleşmesi de önemli bir veridir. İmalat sanayi kapasite kullanım oranı, satın alma yöneticileri endeksi ve elektrik tüketimi gibi öncü göstergeler ekonomik büyümenin 2022 yılında da süreceğine işaret ediyor. Bilindiği gibi geçen yıl ihracatımız yüzde 33 artış ile 225 milyar doların üzerine çıkarak rekor kırmıştır. Dış ticaret açığımız ise yüzde 7,5 azalarak 46,2 milyar dolara gerilemişti. İhracatımızdaki güçlü artış 2022 yılında da devam ediyor.
Şubat ayı itibariyle yıllık ihracatımız 232 milyar dolara ulaşmıştır. Ekonomimiz büyürken istihdamda da önemli artış sağlanmıştır. Geçtiğimiz Aralık ayı sonu itibariyle toplam istihdam 30 milyonu aşarak tarihi bir seviyeye çıkmıştır. Rusya ve Ukrayna arasında yaşanan gerilimin emtia fiyatlarını yükseltmesi ülkemizde de enflasyonu olumsuz yönde etkiliyor. Bununla birlikte vatandaşımızın alım gücünü iyileştirmek için çok sayıda adım attık ve atacağız. Geçtiğimiz sene sadece enerji sübvansiyonları için 165 milyar liralık bir kaynak kullandık. Bu yıl da elektrikte ve doğal gazda çok daha yüksek sübvansiyonlarla vatandaşımızı korumayı sürdürüyoruz. Petrol fiyatlarındaki hızlı yükselişin akaryakıt tarifelerinde yol açtığı artışları takip ediyoruz. İnşallah sondaj gemilerimizi 5'e çıkartıyoruz. Sıfır kilometre 4. sondaj gemimizi alıyoruz ve böylece sondaj çalışmalarında çok daha güçlü bir hale gelmiş olacağız. Gıda fiyatlarındaki dalgalanmaları da aynı şekilde mercek altına aldık ve gereken müdahaleleri yapıyoruz.
Her konuda vatandaşlarımız lehine yapılacak ne varsa hayata geçireceğimizden kimsenin şüphesi olmasın. Finansal istikrarı sağlamaya yönelik tedbirler aldık. Kur korumalı mevduat ve katılma hesabı uygulamasına vatandaşımız büyük ilgi gösterdi, bu sayede döviz kurlarındaki oynaklığı önemli ölçüde giderdik. Bu hesaplarda biriken tutar yaklaşık 550 milyar lirayı buldu. Bunun yüzde 58'i Merkez Bankası bünyesindeki dolar hesabından Türk Lirası hesabına geçişlerden oluşuyor. KDV'nin sadeleştirilmesi kapsamında başlatılan çalışmanın ilk adımını attık.
Tüm bakliyat ürünleri, temel gıda maddeleri, sebze ile meyve, kuruyemiş, baharat, bebek maması gibi ürünlerde KDV oranını yüzde 1'e indirdik. Meskenlerde ve tarımsal sulamada kullanılan elektriğin KDV'sini yüzde 18'den yüzde 8'e düşürdük. Ticarethanelerde kullanılan elektrik için kademe uygulaması başlattık ve aylık 900 kilovatsaate kadar olan kullanıma yüzde 25 indirim yaptık. Bu indirimlerin tüketiciye yansıyıp yansımadığını yakından takip ediyoruz. Önümüzdeki dönemde de arz güvenliği ve fiyat istikrarı için her türlü tedbiri almayı sürdüreceğiz. Tüm bunları yaparken mali disiplinden de taviz vermiyoruz. Günlük sorunları çözerken geleceğimizi de koruyoruz. Geçtiğimiz yıl merkezi yönetim bütçe açığının milli gelire oranını program hedefi olan yüzde 3,5'un altında bir seviye olan yüzde 2,7'de tutmayı başardık” ifadelerini kullandı.
“Merak ediyorum, nerede bu dünyada gücü elinde bulundurduğunu söyleyen ülkeler?”
Türkiye'nin çevresinde yaşanan insani dram ve istikrarsızlıklara dikkat çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Komşumuz Suriye'de 1 milyon insanın hayatına mal olan, 12 milyon insanın evine terk etmesine yol açan kriz halen devam ediyor. Burada da kimlerin aktör olarak yer aldığını gayet iyi biliyorsunuz. Acımasızca devam eden bu süreçte de bizler elimizden geldiğinde bu işi nasıl bir barış havzasına dönüştürürüz bunun mücadelesini verdik. Yemen'deki iç savaş başta çocuklar ve kadınlar olmak üzere savunmasız insanları etkilemeyi sürdürüyor. Lübnan'dan Irak'a, Afganistan'dan Libya'ya kadar gönül coğrafyamızın dört yanında kan, gözyaşı ve istikrarsızlık hakim. Nereye baksak, yüzümüzü nereye çevirsek orada bir avuç azınlığın hırsı ve ikbali uğrunda masumların acı çektiğini görüyoruz. Ağlayan annesinin gözyaşlarını yalayan bir çocuk. Aynı şekilde bu sabah ekranda izledim, polis babasının kaskını yumruklayan bir yavru, arkada annesi çocuğuna sahip çıkmaya çalışıyor, böyle bir tablo.
Bu vicdansızlıktan ne yapıp biz barışın çocuklarını yeniden inşallah ihya etmeliyiz. İnsanlık adına yüz karası bu tablo karşısında görevi küresel güvenlik ve istikrarı sağlamak olan kuruluşlar maalesef kıllarını dahi kıpırdatmıyor. Merak ediyorum, nerede bu dünyada gücü elinde bulundurduğunu söyleyen ülkeler? Hangi, geldiler mi? Gerekli desteği verdiler mi? Hayır. Sadece bol bol nasihat çekiyorlar. ‘Ne yapıyorsun?' dediğinde bir şey yok. Herhangi bir insani destek yok. Kurtarma adına attıkları bir adım yok. Kendi çıkarları söz konusu olduğunda dünyayı ayağa kaldıranlar 11 yıldır bölgemizdeki katliamları uzaktan seyrediyorlar. Ne açlıktan bir deri bir kemik kalmış çocuklarının dramı, ne sahile vuran masum çocuk bedenlerinin utancı, ne iffeti ile oynanan kadınların feryadı, ne gözyaşlarını içlerine akıtan babaların mahcubiyeti, ne de enkaz haline dönüşen kadim şehirlerin içler açısı hali BM Güvenlik Konseyi başta olmak üzere uluslararası kuruluşları bu güne kadar harekete geçirmeye yetmedi.
Katliamları engelleyecek, çatışmaların önüne geçecek, zulmü durduracak, coğrafyamıza huzur ve istikrarı getirecek hiç bir adım atılmadı. Bizim gibi çatışma bölgelerine komşu ülkeler insani ve ekonomik bakımdan çok ağır yükleri omuzlarken güya gelişmiş, zengin devletler adet yerini bulsun kabilinden yayınladıkları kınama mesajları dışında zulme ses çıkartmadılar. Bununda ötesine geçerek ülkemizin bölgeye istikrar ve güven getirmeyi amaçlayan operasyonlarını engellemeye çalıştılar. Bu süreçte sadece yalnız bırakılmadık, aynı zamanda gizli açık pek çok tehdide, şantaja, ambargoya maruz kaldık. DEAŞ ile mücadele kılıfı altında terör örgütlerinin meşrulaştırıldığını, teröristlerin silahlarla desteklendiğini gördük. Buna Amerika dahil, Avrupa dahil. Bu teröristlere her türlü araç, gereç, silah, mühimmat yardımları yaptılar. Bunları kendilerine söyledik. Ukrayna krizi ile beraber batılı medya organlarında yapılan açıklamalar bu tepkisizliğin, insani trajedilere yönelik bu kayıtsızlığın, terör örgütlerine karşı sergilenen çifte standardın gerisindeki sebepleri ortaya çıkartmıştır. Mazlumları dinine, kökenine, derisinin rengine göre ayıran bir zihniyetin ne insaniyetle ne de medeniyetle hiç bir bağı yoktur. Irkçılığın daniskası olan bu bakış açısı insanlık adına utanç vericidir.
Batı dünyasının, toplumların bünyesini kanser hücresi gibi saran ırkçılık hastalığı ile yüzleşmesi şarttır. Ukrayna'nın sahipsiz bırakılması gibi Rus halkına, Rus edebiyatına, öğrencilerine, sanatçılarına yönelik cadı avını andıran uygulamaları da kabul etmiyoruz. Almanya'da filarmoni orkestrası şefi Putin'in arkadaşı diye görevine son veriliyor. Böyle saçmalık olur mu? Öbür tarafta Dostoyevski'nin eserleri, Avrupa'nın değişik ülkelerinde bu eserlerinde yasak getiriliyor. Böyle saçmalık olur mu? Bunun tarihte Bağdat'taki kütüphaneleri yakan Hülagü'den ne farkı var, aynı bunlar. Ne yazık ki, bu asrın artık bu zamanında bunları görmek, yaşamak gerçekten biz siyasetçileri kahrediyor.
Bu faşist uygulamalar, sapla samanı karıştırarak kin ve nefret iklimini körükleyerek, yeni mağduriyetler oluşturarak Ukrayna halkının meşru mücadelesine gölge düşürmektedir. Türkiye olarak bölgemizdeki krizler karşısında ilk günden itibaren soğukkanlılığı elden bırakmadık, ilkeli bir duruş sergiledik. Ülkesindeki savaştan ve zulümden kaçarak kapımıza gelen insanların hiçbirinin diline, dinine, ten rengine bakmadık. Gözlerinin rengine bakmadık. Bu ne saçmalıktır. Şunların gözü şu renkli, şunların ki şu. Bu ne saçmalıktır. Tıpkı asırlar boyunca ecdadımızın yaptığı gibi hangi dine mensup olursa olsun ülkemize sığınan mazlumlara sahip çıktık. Gönül coğrafyamızın dört bir ucundaki kardeşlerimizin imdadına koştuk. İnsani hasletlerin sınandığı bir çağda Türkiye duruşuyla, alicenaplığıyla, samimiyetiyle, merhametiyle tüm insanlığın yüz akı olmuştur. Ağızlarını her açtıklarında insan hak ve hürriyetlerinden bahsedenler sınıfta kalırken, milletimiz insanlık sınavını bir kez daha başarıyla vermiştir. Tüm vatandaşlarıma, 85 milyonun her bir ferdine teşekkür ediyorum. Rabbime, bizlere böyle necip bir millete hizmet etme şerefi bahşettiği için hamdediyorum” açıklamasında bulundu.
“Şimdiye kadar insani yardımdan diplomatik temaslara birçok adım attık”
Türkiye'nin ülkelerin toprak bütünlüğünü ve egemenliğini savunan politikasını Ukrayna meselesinde de sürdürdüğünün altını çizen Erdoğan, şu ifadeleri kullandı:
“Her ikisi de Karadeniz'de komşumuz olan Rusya ve Ukrayna arasındaki gerilimin sıcak çatışmaya dönüşmesinden büyük üzüntü duyuyoruz. Krizin trajediye dönüşmemesi için çok çaba harcadık, halen de harcıyoruz. İki liderle yaptığımız görüşmelerde sorunların kaba güç yerine diplomasi yoluyla çözülmesi gerektiğinin altını çizdik. İstikrarsızlıkla boğuşan bölgemizin yeni krizlerin, ağır maliyetleri olacak bir savaşı kaldıramayacağını ifade ettik. Bugün 14. günün geride bırakan çatışmalar maalesef her iki taraf için de ciddi insani kayıplara ve dramlara yol açıyor. Şimdiden 2 milyon insan evlerini terk etmek zorunda kaldı. Böyle gitmesi halinde rakamın herhalde 5-10 milyonu bulması yakındır. Aralarında sivillerin de olduğu binlerce insan hayatını kaybetti, yaralandı.
Çatışmaların yaşandığı şehirlerde yollar, okullar, evler, hastaneler çok ağır hasar gördü. Diğer savaşlarda olduğu gibi bunda da en büyük acıyı masum çocuklar ve savunmasız kadınlar çekiyor. Bir bavula sığdırdıkları eşyaları ile hayata tutunmaya çalışan siviller bize ve tüm insanlığa savaşların gerçek yüzünü bir kez daha hatırlatıyor. Ekranları başında bizleri izleyen milletime sesleniyorum, savaşların kesinlikle kazananı olmaz. Kalbinde zerre kadar merhamet olan birisinin çocukların yüzlerine vuran o korkuyu, dehşeti görüp de hüzün duymaması mümkün değildir. Türkiye olarak bu acıyı bir an önce dindirmeyi hem insanlığımızın hem de komşuluk hukukumuzun bir gereği olarak görüyoruz.
Bu amaçla şimdiye kadar insani yardımdan diplomatik temaslara birçok adım attık. Bazı liderlerle bir kez, bazılarıyla 2-3 kez görüşme fırsatım oldu. Diplomatik faaliyetlerimiz kapsamında aralarında NATO Genel Sekreteri, Azerbaycan Cumhurbaşkanı, Belarus Cumhurbaşkanı, Avusturya Cumhurbaşkanı, Hollanda Başbakanı, Birleşik Krallık Başbakanı, Litvanya Başbakanı, Ukrayna Cumhurbaşkanı, AB Konsey Başkanı, Sırbistan Cumhurbaşkanı, Kanada Başbakanı, Rusya Devlet Başkanı, Moldova Cumhurbaşkanının da yer aldığı devlet ve hükümet başkanları ile defalarca görüşmek suretiyle bu süreci barışa kavuşturmanın gayreti içinde olduk. Dışişleri Bakanımız, Savunma Bakanımız, Cumhurbaşkanlığı Sözcümüz de muhatapları ile sürekli temas halindeler. NATO Olağanüstü Liderler Zirvesine video konferans yöntemi ile iştirak ederek ittifak olarak atacağımız adımları değerlendirdik. Ülkemizin bu meseledeki dengeli yaklaşımının ne kadar isabetli olduğu gün geçtikçe ortaya çıkıyor. İçimizdeki muhalefet anlamasa da Türkiye'nin her iki tarafla konuşabilen anahtar ülke konumu tüm dünyada büyük taktir topluyor. Telefon görüşmesi yaptığımız hemen her lider ülkemizin kararlı, dürüst, barış ve istikrarı önceleyen tavrından sitayişle bahsediyor.
Diplomasi trafiğimizi 11-13 Mart tarihleri arasında düzenlenecek Antalya Diplomasi Forumu'nda da sürdüreceğiz. Yarın Ukrayna ve Rusya Dışişleri Bakanlarının ilk kez bir araya geleceği görüşmenin kalıcı ateşkese kapı aralamasını ümit ediyorum. Ülkemizin ev sahipliği yapacağı bu kritik görüşme öncesinde sivillerin tahliyesi için ilan edilen ateşkesi de memnuniyetle karşılıyoruz. Diplomatik arenada tüm adımları atarken krizin hem vatandaşlarımız hem de Ukrayna halkı açısından yol açtığı sıkıntıları göz ardı etmiyoruz. Bugüne kadar toplam 13 bin vatandaşımızın tahliyesini veya sınırdan geçişini temin ettik.
Ayrıca Kırım Tatarı, Ahıska Türkü, Azerbaycan Türkü, Özbek, Türkmen kardeşlerimizle diğer ülke vatandaşlarının tahliyesine yardımcı olduk. Bu çerçevede ülkemize giriş yapan yabancı sayısı 20 bine yaklaştı. Türk Kızılayı ve AFAT vasıtasıyla Ukrayna'ya 23 tır yardım malzemesi gönderdik, bu rakam 39 tıra yükselecek. UMKE gibi kurumlarımız vasıtasıyla yerlerinden edilen kişilerin ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyoruz. Mültecilerin yoğun olarak bulunduğu Polonya ve Moldova gibi ülkelere yardım malzemelerini ulaştırıyoruz. Ülkemizin yüz akı STK'larımız her türlü riski göze alarak insani yardım faaliyetlerini sürdürüyor. Temennimiz Ukrayna'da bir an önce çatışmaların durması, barışın sağlanması, istikrarın yeniden tesis edilmesidir. Türkiye olarak bu doğrultuda her türlü gayreti göstermeye devam edeceğiz.”
Sıkıntıların geçici olduğunu, yarınların müjdelerle birlikte Türk halkını beklediğini belirten Erdoğan, “Milletimden sabırlı olmalarını, sağduyuyu elden bırakmamalarını, bize güvenmeye devam etmelerini istiyorum” dedi.
Erdoğan, sözlerini İnşirah Suresi'ni önce Arapça, ardından da Türkçe mealini okuyarak bitirdi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.