Başbakan Ahmet Davutoğlu, CHP ile yapılan koalisyon görüşmelerine ilişkin, “Biz bir koalisyon hükümeti teklifi yapmışız, yapmamışız gibi tartışmaların bu anlamda bir karşılığı yok. Biz zaten karşılıklı olarak bu görüş ayrılıklarını kapatmaya çalışıyorduk ama şundan eminim. Önümüzdeki dönemde ister iktidar ve muhalefet olarak karşılıklı pozisyonlarda olalım, isterse şartlar gerektirdiğinde tekrar bir takım ortaklıklar önümüzdeki seçim veya sonrasını kast ediyorum, birbirimizi şimdi daha iyi anlıyoruz" dedi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, TRT ekranlarında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. AK Parti’nin kuruluş yıldönümünün hatırlatılması üzerine Davutoğlu, “Bugün bizim için bir onur günü. Şehitlerimizin mevcudiyeti bu onur gününe büyük bir hüzün ve boyut kattı. Ayrıca yine bir demokrasi mağduriyeti ve demokrasi mücadelesinin üzerindeki baskı anlamında Rabia’nın da bugün yıldönümü. İki sene önceki Rabia dün Adeviyye meydanında demokrasi için yürüyen halka yönelik yapılan katliamdı. Bu hüzünlerin arasında onurla 14.yılımızı idrak ettik” diye konuştu.
Bir muhasebe yapma imkanı da bulduklarını ifade eden Davutoğlu, “AK Parti konjonktürel bir siyasi hareket değil. Yeni bir parti olarak doğdu 14 Ağustos 2001’de. Ama kökleri çok derinden gelen ve o derinden gelen kültürel köklerden beslenen bir hareket olarak da çok kısa sürede millete mal oldu. 14 yıl içinde o gün yola çıkan kurucu genel başkanımız ve Sayın cumhurbaşkanımızın öncülüğünde yola çıkan kadro çok önemli başarılara imza attı. Devletin üst kademesinde üstlenen görevler bakımından başka hiçbir partiye nasip olmayan önemli misyonlar üstlenildi. AK Parti’den iki Cumhurbaşkanı. 11. Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül, 12. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan çıktı. Her ikisi de parti kurulurken de bir aradaydılar. Bu zorlu mücadelede de omuz omuza birbirini takip eden iki Cumhurbaşkanı olarak aynı siyasi kadroyu temsil ettiler. Yine 3 Başbakan çıktı. Sayın Abdullah Gül, Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve arkasından benim üstlendiğim görev. 5’te Meclis Başkanı çıkardı kendi içinden. Sayın Bülent Arınç, Mehmet Ali Şahin, Köksal Toptan, Cemil Çiçek ve şimdi İsmet Yılmaz. Bir kadro kendi içinden bu derece köklü devlet adamları ve temsil kabiliyetini üstlenen liderler öncüler çıkarmışsa başlı başına zaten başarının önemli göstergesi. Tam da böyle kritik bir aşamada hükümet kurma aşamasında 14 Ağustos 2001’i anmamız 14. yılı anmamız bizim için bu 14 yılın muhasebesini yapmak ve oradan aldığımız hızla, oradan aldığımız aşk ve şevkle o günkü kurucu kadroların ortaya koyduğu kurucu değer ve ilkelerle yola devam noktasında güçlü bir ilham verdi” ifadelerini kullandı.
“İSTİŞARELERİMİZİ YAPTIK VE 3 KOMİSYON OLUŞTURDUM HER BİR PARTİYE DÖNÜK OLARAK. CHP, MHP VE HDP İLE İLGİLİ OLARAK. ÇOK HAZIRLIKLIYDIK”
CHP ile koalisyon görüşmelerinin dün itibariyle sona erdiği ve sürecin nasıl ilerlediğinin sorulması üzerine Başbakan Davutoğlu, şunları kaydetti:
“Bir planlama yaparız 7 Haziran günü. Ben Konya’dan Ankara’ya gelirken zihnimde bu dönemde ne yapılacağıyla ilgili o andan itibaren düşünmeye başlamıştım. Bir koalisyon zaruriyeti ortaya çıkmıştı. O günden bugüne de hep aynı çizgiyi korumaya çalıştım. O andan itibaren MYK’da, MKYK’da, Bakanlar Kurulu’nda hep istişarelerimizi yaptık ve 3 komisyon oluşturdum her bir partiye dönük olarak. CHP, MHP ve HDP ile ilgili olarak. Çok hazırlıklıydık. Bütün bu metinleri ifadeleri, açıklamaları uyuşan uyuşmayan yönleri ortaya koyduk. Cumhurbaşkanımız bana görevi tevdi ettiğinde bu hazırlıklar tamamlanmıştı. Hemen arkasından 9 Temmuz’da görevi aldım. 13 Temmuz’da Sayın Kılıçdaroğlu, 14 Temmuz’da Sayın Bahçeli, 15 Temmuz’da HDP Eş Başkanlarıyla görüştük. Sayın Kılıçdaroğlu ile oturduğumda son derece samimi bir diyalog içinde yöntemi biz konuştuk. Koalisyon olup olmamasının ötesinde yöntem üzerinde mutabık kaldık. Yani bu süreç içinde birbirimize karşılıklı saygı etrafında acaba bir koalisyon kuralım mı diye birlikte çaba sarf edelim. Şunu herkesin görmesi lazım. CHP Ak Parti ilişkisi 1. Meclise, Meşrutiyete ilk meşrutiyete kadar giden neredeyse 1876’lara kadar iki farklı akımdan beslenen siyasi akımlarız. Bundan daha doğal bir şey yok. O zamanda bu zamana özellikle yakın dönemde AK Parti tek bir kanat olarak doğmadı. Bünyesinde eski CHP’lileri de barındırdı. Nihayet bakıldığında siyasi akım olarak milli kültürel dokulardan beslendi AK Parti’de CHP’de. Bu kültürel dokuların farklılıkları doğaldır. Derin farklılar olduğunu ikimizde oturduğumuzda biliyorduk, bir güven problemi olduğunu da biliyorduk. Bunu ifade etmişti Sayın Kılıçdaroğlu, ‘Karşılıklı güven ihdasına ihtiyaç var’ diye.”
İstikşafi görüşmelerde 35 saat çalışıldığını kaydeden Davutoğlu, “Neticeye baktığımızda koalisyon hükümetin çıkmamış olması bir başarısızlık gibi algılanır ama bu sürecin kendisi önce bir başarı hikayesidir. Ne elde ettik; taraflar birbirlerine örnek teşkil edecek daha sonraki dönemlerde de olumlu bir şekilde hatırlanacak siyasi nezaket kurallarını, çok olgun bir üslubu tecrübe ettiler ve başarıyla hayata geçirdiler. Bunda AK Parti tarafı olarak bizim, CHP tarafı olarak oradaki muhatapların ve iki genel başkanın katkıları oldu. Siyasi tansiyon bugün Türkiye’de düşmüş ve bir olumlu atmosfer olmuşsa bu sürecin etkisi var. İkincisi güven meselesi. Eminim şuanda Sayın Kılıçdaroğlu ve bizim aramızda ve iki heyetler arasında ilk görüşmeye göre güven çok daha güven ihdası mümkün olmuştur. Çünkü bu konular dışarıya yansıtılmayacak dedik. Yansıtılmadı, şu kurallar içinde denildi, kurallar hep beraber tespit ettiğimiz kurallara uyuldu. Peki ‘koalisyon niye olmadı’ sorusuna geldiğimizde; o derin görüş ayrılıklarının farkındaydık. Yapılan koalisyon müzakereleri değildi. ‘Acaba koalisyonu nasıl gerçekleştirebiliriz’ diye bir egzersizdi” dedi.
“BİZ BİR KOALİSYON HÜKÜMETİ TEKLİFİ YAPMIŞIZ, YAPMAMIŞIZ GİBİ TARTIŞMALARIN BU ANLAMDA BİR KARŞILIĞI YOK”
Pazartesi günü bir araya gelindiğinde saatlerce brifing aldığını kaydeden Davutoğlu, şöyle konuştu:
“Sayın Kılıçdaroğlu da aldı. İki konuda doğrusu bizim uzun süreli bir koalisyonda karşılaşacağımız zorluklar olduğunu bizim taraf olarak hissettik. Biz 12 yıllık kazanımları sürdüren bir koalisyon istiyoruz. Tabi CHP eleştirmek açısından demiyorum, 12 yıllık dönemi bir yıkım bir olumsuzluklar dönemi olarak görüp bir onarım hükümeti gibi bir kavram. Uzlaşması en zor alan buydu. Burada iktidar ve muhalefet olarak pozisyonlarımız samimi ve karşılıklı olarak dürüst pozisyonlardı. Bu pozisyonları bir araya getirmek bizim açımızdan güçlükler vardı. Bazı ifadelerde bu anlamda zorluklar vardı. Ayrıca başta dış politika ve eğitim olmak üzere bazı muhtevayla ilgili konularda da derin görüş ayrılıkları var. Şunu biz rahatlıkla söyleyebilirdik; ‘hadi gelin uzun süreli bir hükümet kuralım’. Bir hükümet kurup, 3 ay, 4 ay, 4 yıl diye düşünülen hükümeti çok daha önceki aşamalarda eğer bu derin görüş ayrılıkları sebebiyle bozulmasıyla gibi bir tabloyla karşı karşıya kalsaydık sükûtu hayal olurdu. İki ana akım siyasi bünyesinin sarsılması marjinal eğilimlere yol açabilirdi. Benim hem ülke selameti hem de hepimiz açısından bu şeyleri test ettiğimiz bir dönem oldu. Ama bu koalisyon kuramayacağımız anlamına gelmeyebilirdi. Çok da anlaştığımız hususlar var, hala var. Dünkü toplantıda o hususları da teyit ettik. Yeni özgürlükçü bir anayasa, seçim barajının düşürülmesi, seçim kanunda yapılacak değişiklikler, iç tüzükte yapılacak değişiklikler, HSYK’da özellikle hakimlerin ve savcıların ayrılması gibi birçok konuda da anlaştığımız unsurlar var. Bunları şuanda biliyoruz. Biz o zaman bir reform hükümetiyle süreli ve seçim odaklı bir şey üzerinde durduk ve bunları samimiyetle tartıştık. Sayın Kılıçdaroğlu ve ekibine teşekkür ediyorum. Sonunda da bu model CHP tarafından kabule şayan olmadığı için ve iki tarafta daha test aşamasında şuanda bu müzakerelerin yürütüleceği zemin olmadığına karar verildi. Dolayısıyla biz bir koalisyon hükümeti teklifi yapmışız, yapmamışız gibi tartışmaların bu anlamda bir karşılığı yok. Biz zaten karşılıklı olarak bu görüş ayrılıklarını kapatmaya çalışıyorduk ama şundan eminim. Önümüzdeki dönemde ister iktidar ve muhalefet olarak karşılıklı pozisyonlarda olalım, isterse şartlar gerektirdiğinde tekrar bir takım ortaklıklar önümüzdeki seçim veya sonrasını kast ediyorum, birbirimizi şimdi daha iyi anlıyoruz. Bu bir kazançtır. Teklif yapıldı yapılmadı gibi bir tartışmanın karşılığı yok.”
“FAYDALI BİR SÜREÇ OLDU. BİR KAZANIM OLDU”
Dünkü masadan ayrılış sürecinde kurallar olduğunu ve karşılıklı sert açıklamaların olmadığının sorulması üzerine Davutoğlu, “Çok seviyeli, çok gerçekten entelektüel düzeyde çok yoğun görüşmeler olmuş. Doğrusu bende bulunmak ve tartışmalara katılmak istediğim yerler oldu. Ortak noktalar baştakine göre daha fazla olduğu da görülüyor. Ama bazı görüş ayrılıkları da anlaşılmış gibi görünen hususlarda derinlemesine bir koalisyon müzakerelerine gelindiğinde detaylarda çok anlaşılması güç noktalar çıkacağı da aşikar. Faydalı bir süreç oldu. Bir kazanım oldu. Bu anlamda seviyeli bir görüşmenin nasıl olacağı konusunda da güzel bir örnek teşkil edildi. Bizim yaptığımız iki görüşme de sadece konuyla ilgili hususlar değil, diğer alanlarda yaptığımız sohbette gayet seviyeli ve karşılıklı saygıya dayalı bir biçimde gerçekleşti. Bu bir kazanımdır” değerlendirmesinde bulundu.
“BEN 8 HAZİRAN’DAN İTİBAREN HÜKÜMET ORTAKLIĞI KONUSUNDA İLK KONUŞMALARIMI YAPTIĞIMDA MUHATAPLARIMIN ZİHNİYETİNDE AK PARTİ İLE HERHANGİ BİR ŞEY YAPMA DÜŞÜNCESİ YOKTU”
CHP ile masaya oturmaya başlama kararı verildiği andan itibaren Davutoğlu’nun koalisyon kurmak istemediği ve bu kararda Cumhurbaşkanı’nın rolünün olduğu yönündeki açıklamalarla ilgili Davutoğlu, “Bir kere bunu söyleyen arkadaşlar, 7 Haziran’dan itibaren bugüne kadar, tüm siyasi liderlerin konuşmalarını alsınlar, kelime analizine tabi tutsunlar, en az erken seçim diyen muhtemelen benimdir. Bu erken seçimin kötülüğünden falan değil. Ben olaya sistematik bakmak gerektiğini düşünüyorum. Millet bize bir görev vermiş. ‘Seni en büyük parti yapıyorum. Dolayısıyla hükümet kurma ve ülkeyi yönetme sorumluluğunu sana yüklüyorum. Bundan taviz verme, bunun gereğini yap. Ama bu sefer geçmiş 12 yıl gibi değil, yeni bir hükümet kurarken diğer partilerle de görüşerek bunu kur. Bir ortaklık kur.’ Üçüncü olarak da, ‘çok olumlu işler yaptın ama bazı eksiklikler olabilir bu 13 yılda çıkmış olan. Bu meyilde kendine çeki düzen ver.’ Ben bu 3 mesajı son derece dürüstçe aldım, kurullarımız da aldı. Üçüncüsü daha içe dönük bir mesajdı, hala üzerinde çalıştığımız noktalar var. Kendimizi daha iyi anlatabilmek için ne yapmamız gerektiğiyle ilgili. İki hususta samimiyetimizden kimse şüphe edemez. Cumhurbaşkanımız bize görev vermeden önce ben heyetleri oluşturdum. Niyetimiz erken seçim olsaydı küçük demagojiler yapardık, karşılıklı suçlamalar yapardık. Ağzımızdan hiçbir demagojik bir söz çıkmadı o günden bu güne. Niyetimiz samimiydi; hala samimidir. Ben 8 Haziran’dan itibaren hükümet ortaklığı konusunda ilk konuşmalarımı yaptığımda muhataplarımın zihniyetinde AK Parti ile herhangi bir şey yapma düşüncesi yoktu. Psikoloji ona uygun değildi. HDP zaten ‘AK Parti ile asla’ aynen ifade budur. ‘AK Parti ile asla doğrudan veya dolaylı olarak işbirliği yapmayacağız.’ Sayın Bahçeli o gece kendisinin ne yapacağından daha çok, bizim ne yapmamız gerektiğini ifade eden ve bizi kategorik olarak nerdeyse sanık sandalyesine oturtan bir tavır sergiledi. CHP yüzde 60’lık bloktan bahsetti. Yani bizimle koalisyon görüşmesi yapmaya dair uygun bir zemin yok görünüyordu. AK Parti’deki bazı makamların alınacağı vehmine kapıldılar. Onlar biz ‘Hayır’ dedikleri halde, onlar bizi denklemin içinde görmedikleri halde en başından itibaren, biz dedik ki; bu ülkenin yönetme sorumluluğu bizde ve gereğini yapacağız. Şu ana kadar da, 2 buçuk aya yaklaştı, bir yönetim boşluğu oluşmasına izin vermedik. Bir yanda da karşıt bütün muhataplarımızı yumuşatabilmek için her türlü çabayı gösterdik” şeklinde konuştu.
“CUMHURBAŞKANIMIZIN DA BU KONUDA ‘ŞUNLARLA KESİNLİKLE OLMASIN’ VEYA ‘ŞÖYLE YAPALIM’ GİBİ BİR TELKİNİ BANA OLMAMIŞTIR”
Davutoğlu konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Cumhurbaşkanımız görevi verdi, o güne kadar birçok şey söylendi. Görev benim, ben siyasi liderlerle tabi ki buluşacağım. HDP ile buluşma konusunda bazı kaygılar iletildi. Çünkü HDP tarafından AK Parti’ye yönelik çok ağır ifadeler kullanıldı. Ama ben hepsiyle aynı samimiyetle görüştüm. Çünkü nihayet hiçbir partiyi dışlamak hiçbir partiyi siyasetin dışında görmek doğru değil. AK Parti ile asla olmaz diyenlerle de ben gittim yerlerinde konuştum. Kibir yapmadım, yukarıdan bakmadım; sen beni istemiyorsan bende seni istemiyorum demedim. Sayın Cumhurbaşkanımız ile benim aramdaki görüş ayrılıkları konusuna gelince, bunu kim yapmış olursa olsun hem gerçekten uzak hem de çok kötü bir oyunun içinde. Ben onların hepsini görüyorum. Sadece partiler değil, dışarıdan da Cumhurbaşkanımız ile benim aramda görüş ayrılığı var tezi üzerinden tezurat yapanların hepsini biliyorum. Aslında şu dönem bazı kişilikleri, bazı davranışları görebilmemiz bakımından da sıhhat belirtisi oldu. ‘Davutoğlu beni tahrik edebilmek için bir takım vehimleri üzerimize salmak için, kongre kaygısıyla koalisyon kurmak istiyor. Cumhurbaşkanı ise seçime gitmek istiyor.’ Bunlar da dahil üretilen tezuratların hepsi ayan ve beyan ortaya çıktı. Ben sadece ve sadece kendimle tutarlı olmaya çalışırım. Dava arkadaşlarım, parti içindeki kurullarımla istişare etmeye özen gösteririm, Cumhurbaşkanımızla her aşamada istişare ettik. Çünkü beni görevlendiren Cumhurbaşkanıdır, benim Cumhurbaşkanıyla istişare etmemden daha doğal bir durum yoktur. Ama hükümet kurma görevini alan benim, Sayın Cumhurbaşkanımızın da bu konuda ‘Şunlarla kesinlikle olmasın’ veya ‘Şöyle yapalım’ gibi bir telkini bana olmamıştır. Bunlar çok küçük ayak oyunları. Önemli olan doğru olanı yapmak. Her şey örtülür, milletimiz bunu görür. Her şey örtülebilir, her şey gizlenebilir ama iki şey gizlenmez; doğallık ve samimiyet. Bir aşamada anlaşılmasa dahi samimiyet mutlaka kendini ortaya çıkartır. Gayri samimi tutumda bin dönem örülse dahi bir müddet sonra sırıtır ortaya çıkar. Hayatını maske takmakla ve değişik konjoktürlerle değişik güç çevrelerine yaranmakla geçiren insanların akıbetlerine akın hiçbir şey olmamışlardır. Ama ihtirasları ve bir takım hesapların dışında kalarak kendi doğrularıyla hareket eden ilkeli insanlar ise bir dönem ithama, töhmete maruz kalsalar da mutlaka gerçek yüzleriyle tarih sahnesinde hep hayırla anılırlar. 7 Haziran’dan bu güne ne söylediysem onu yaptım. Birisi de çıksın desin ki şu değil de bunu yaptı. Dolayısıyla bu eleştirilerin karşılığı yok. Verdiği söze sadık kaldım, ilan ettiğim yol haritasında da hiçbir zaman sapmaya mahal vermedim.”
Başbakan Ahmet Davutoğlu, TRT ekranlarında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Davutoğlu, “Sayın Kılıçdaroğlu ile koalisyon görüşmeleri anlamında tekrar görüşme olacağı şu anda görünürde yok. Ama kendisiyle şunda mutabık kaldık; bundan sonra bu ülkenin her sorumluluğu hepimizin üzerinde. İhtiyaç oldukça ya arkadaşlar üzerinden ya da doğrudan görüşelim dedik. Mecliste beraber olacağız, birçok reforma ihtiyaç olabilir, birçok kararı almaya ihtiyaç olabilir. Temaslarımız bundan sonra, şimdiye kadar olduğunda daha sıhhatli bir şekilde yürür. Benim hükümet süreci ile ilgili başka bir partiye, ne yapacağını ödev verir gibi konuştuğumu kimse görmedi. Sayın Bahçeli ve MHP ilk andan itibaren bize ödevler verdi, kendisi ne yapacağını söylemedi. CHP ile AK Parti bir araya gelsin hükümet kursun. Bırakın da ona biz karar verelim; kurarız, kurmayız. Ben şimdiye kadar bunu zikretmedim. Çünkü sürecin doğası gereği bu doğru bir şey değildi. Saygı görmek isteyen saygı gösterecek. Ben Sayın Bahçeli ile ikili görüşmelerimde hep nezaketimi gıyabında da ifade etmişimdir. Bazen yazılı açıklamalara yansıyan ifadeler, ülke sorumluluğu ve böyle bir kritik dönemde talihsiz bulmuşumdur. Ödev vermeyelim birbirimize, ödevi millet verdi. Oturup konuşalım. Anlaşabilirsek anlaşırız. CHP de olduğu gibi anlaşamazsak yine konuşmaya devam ederiz. Sayın Bahçeli’nin bize görev verir edayla konuşmasından biz rahatsız oluruz. Ben en başında verdiğim söze sadığım. Sayın Bahçeli’ye Kılıçdaroğlu ile yaptığım görüşme sonrasında, eğer sizde koalisyon kurma niyeti varsa, eş zamanlı olarak konuşmaya devam edelim, sizinle uygun zemin çoksa vakit kaybedilmez, bir ortaklık kurma çalışmalarını sizinle de yürütürüz. Eğer bizim erken seçim niyetimiz olsa niye bu kadar çaba sarf edelim. Ama Sayın Bahçeli’nin dediği, ‘Siz CHP ile konuşun, millet bize ana muhalefet görevi verdi.’ Daha önce de 20 Haziran da erken seçime gidilmeli dedi, erken seçim içinde 15 Kasım tarihini söyledi. Sayın Bahçeli görüşmeye açık olduğunu söyledi ama bir heyet oluşturmadık CHP gibi. Temas noktalarımız olsun dedik, her an tekrar görüşebilelim dedim” diye konuştu.
"BANA HİÇBİR KOALİSYON SİNYALİ VERMEYEN SAYIN BAHÇELİ’YDİ. BEN BUNLARI BİLEREK DÜN ERKEN SEÇİMDEN BAHSETTİM"
“Haziran’da erken seçim” diyenin Bahçeli olduğunu hatırlatan Başbakan Davutoğlu, “’Bize ana muhalefet partisi verildi’ diyen Sayın Bahçeli idi. Bana hiçbir koalisyon sinyali vermeyen Sayın Bahçeli’ydi. Ben bunları bilerek dün erken seçimden bahsettim. Bana en başında deseydi ki; ‘bizde koalisyon düşünebiliriz, CHP ile eş zamanlı yapalım’ deseydi. Eş zamanlı yapardık. Şuana kadar zaman kaybetmezdik. MHP ile mesafe almış olduğumuzu görseydik CHP’ye derdik ki, ‘kusura bakmayın burada koalisyon ihtimali daha yüksek’. Sayın Kılıçdaroğlu da MHP ile görüşün onunla daha kolay yapacaksanız onu yapın da dedi. Bahçeli gerek yok dedi. Şimdi vakit kaybından bahsediliyor dünkü açıklamada. 14 Temmuz’dan biz bugüne kadar aynı CHP gibi bütün müktesebatı gözden geçirip aynı yol alabilirdik. Vakit kaybı varsa, biz kimseye taahhütte bulunmadık, CHP ile koalisyon kuracağız diye. CHP’de taahhütte bulunmadı. Deneyeceğiz dedik, denedik. O arada vakit kaybetmezdik eğer MHP bize koalisyon ışığı, sinyali verseydi vermedi. Ben açıkçası o görüşmede de olmazsa daha sonra erken seçime nasıl gideriz diye, ikinci tur görüşmede nasıl yapabiliriz diye düşünüyordum Sayın Bahçeli ile. Çünkü bir koalisyon için ışık görmemiştik. Yanlış anlaşılmak istemem. O birlikte olmadı şunu da demedi Sayın Bahçeli, CHP ile olmadığı ortaya çıkınca ‘gelin birlikte koalisyon görüşmeleri sizinle yapabilirizin’ de sinyalini vermedi. Onu yapabilmiş olsaydı belki biz CHP ile daha hızlı bir takvimle MHP ile görüşebilecek bir aralık kalırdı. Bize görüşmeye gerek yok bizimle ama isterseniz görüşebiliriz denildi. Şimdi ben sözümü verdiğim için görüşme talebinde bulundum. Bugün cevabını aldık” ifadelerini kullandı.
“SADECE BİZE GÖREV VERDİNİZ. SİZ NE YAPTINIZ, SİZ NE YAPACAKSANIZ?”
Pazartesi günü MHP ile görüşeceklerini kaydeden Davutoğlu, şunları kaydetti:
“Biz vakit geçirmeye oynamadık, tiyatro da yapmadı kimse. Biz Sayın Kılıçdaroğlu ile görüşmeyi boşuna yapmadık. Bir taraftan ülke terör saldırısı altında, bir taraftan operasyonları yöneteceksiniz, günlerce burada sabahladık neredeyse, diğer taraftan hükümet görüşmeleri yürütmeye çalışıyoruz vakit kaybından bahsediliyor. O zaman bugün söylediğim şey; Peki biz bunları yaparken siz ne yaptınız. Sadece bize görev verdiniz. Siz ne yaptınız, siz ne yapacaksanız? Millet hepimize görev vermiş. Ne teklif ettiniz. Siz şunu yapın demenin ötesinde. Bende şunu yaparım diye niye önerdiniz. Şartlar öne sürmek bir takım şeyleri zikretmek doğru değil. Dikte etmekte doğru değil. Şunlar olursa konuşuruz olmaz. Dolayısıyla bugün itibariyle MHP ile de bu çerçevede konuşacağız ama bu arka planın bilinmesi önemli. Biz bu dönemde hükümet görüşmeleri yaparken oyalanmayla uğraşmadık. Ülke yönettik. Yüreğimiz yanarak şehit cenazelerinin başında eşleriyle aileleriyle beraber olduk. Güvenlik ikazlarına rağmen ben Ceylanpınar’da vatandaşlarımızla kilometrelerce yolu yürüdüm ki şunu göstermek için burada Türk, Kürt, Arap hepimiz birlikteyiz diye. Bir elimiz yağda bir elimiz balda tatil yapmadık biz bu dönemde. Oyalamada yapmadık. Bunlar bizim üzerimizdeki ulvi görevdir. Şimdi hepimizin birbirimize saygıyla görev yapma bilinciyle birbirimizi anlamamız lazım. Siyasi liderlerden muhataplarımdan benim tek beklediğim karşılıklı nezaket iyi bir uslüp, iyi bir istişare yöntemi ve ortak olduğumuz hususlarda birlikte hareket, ortak olmadığımız hususlarda karşılıklı saygıyla hayır bunlarda anlaşamıyoruz diye ama birbirimizi demagojik ifadelerle ve gerçekten zedeleyici üslupla rencide etmemek.”
“GEREKİYORSA ÜÇÜMÜZ BİRARAYA GELELİM. BUNDAN ÇEKİNMEM BEN”
Türkiye’nin seçime nasıl gideceği sorusuna Davutoğlu, “Olabilecek senaryoları zihnimde sıralamıştım. Olabilecek en iyi senaryo sürdürülebilir hükümet kurmaktır. CHP ile olabilecek senaryoların değişik versiyonlarını denedik olmadı. MHP ile benzer senaryolar vardı zihnimizde ama bir kısmını MHP en başından kendisi devre dışına çıkardı. Ben bu işte ben yokum anlamına gelen o kadar çok söz sarf edildi ki. Biz hesaplarımızı yaparken onu gözeterek yapmak zorunda kaldık. Şimdi yine pazartesi hiçbir önyargı olmadan oturup konuşacağız. Birbirimizi rencide etmeden ortak şeyler etrafında hükümette kurmak da dahil seçime gitmek de dahil her şeyi konuşmaya hazırız. Bizden bu anlamda engelleyici bir tutum olmaz. Ama dün erken seçim bahsetme sebebim, daha önce Sayın Bahçeli ve MHP yetkililerinin koalisyonla ilgili verdikleri olumsuz ifadeler ve bu konudaki açık niyet negatif niyet beyanıdır. Şimdi oturup konuşacağız. Bu durumda elimizde 23 Ağustos’a kadar ya bir hükümet kurmak, ya Meclis kararıyla seçime gitmek benim tercihimi açıkça söyleyeyim; 23 Ağustos’tan sonra bu meselenin Cumhurbaşkanımıza tevdi edilmesine ihtiyaç duyulmayan bir yöntemi bizim kendi aramızda partiler olarak liderler olarak çözmemiz ve bulmamız. Bu milletin bize olan güvenini arttırır. Seçime gitme kararını da birlikte alsak denedik olmadı ama kendi kararlarıyla gittiler. Bir olağanüstü hal olmadan götürdüler. Cumhurbaşkanımızın kuracağı bir hükümet formülü 23 Ağustos’tan sonra birbiriyle anlaşması çok zor 4 partiden oluşan bir Bakanlar Kurulu görüntüsü gibi bir şey verir ama bu seçime götürecek terörle mücadele ediyoruz. Ekonomik küresel alanda bir kriz yaşanıyor. Bütün bunlarda etkin karar almamıza engel olur. Sayın Bahçeli daha önce mevcut hükümetle seçime gidilebilir diye bir ifadesi var mesela. Seçim kararı almak suretiyle mevcut hükümetle gidilebilir diyor. Bunları ben kimseye empoze ediyor değilim. Bunlar ihtimaller arasında. Benim çağrım Sayın Bahçeli’ye ve Kılıçdaroğlu’na değişik alternatifleri birlikte düşünelim, gerekiyorsa üçümüz bir araya gelelim. Bundan çekinmem ben. Yeter ki siyasi liderler oturdular ve bir çözüm buldular dedirtelim. Bunu dedirtebilirsek siyasete güven artar. 45 günlük süre niye verildi biliyor musunuz? 12 Eylül anayasasında Cumhurbaşkanına yetki? Çünkü 12 Eylül’den önce hükümet kurulamadı bu ülkede. Azınlık hükümetiyle götürüldü. Bu güvensizlik böyle bir tedbiri gerektirir. Böyle bir güvensizliğin tekrar siyaset kurumuna atfedilmesindense biraraya gelelim. Konuşalım. Cumhurbaşkanımızın kararına bırakmadan bir çözüm bulalım. Bırakılırsa bu gayri yasal mı? Hayır anayasa bunu tanımlıyor. Halk hepimize soracak” değerlendirmesinde bulundu.
"TÜRKLER İLE KÜRTLER KARŞI KARŞIYA DEĞİLDİR"
Çözüm süreci ve terörle mücadeleyle ilgili Davutoğlu, “Türkiye’nin tarihten gelen güçlü kültürel dokuları olduğu gibi yakın tarihimizden gelen çok ciddi meseleleri de var. Onu görmemiz lazım. Şuana kadar PKK’nın egemen olduğu bir yerde herhangi ikinci bir düşünceye fırsat tanınmamıştır. 90’lı yıllarda Irak’ta Barzani ile yapılan çatışmaları herkes bilir. Kobane’de kendileri gibi düşünmeyen herkesi sürdüler, daha DEAŞ oraya gelmeden 2013’te. Bölgede iki akım var. Tek tipleştirici, totaliter, diktatöryel davranışlar sergileyen rejimler ve terör örgütleri, ta bunun karşısında ise bütün çeşitlilikleri kültürel zenginlik olarak görüp barışçıl bir şekilde demokratik bir ortamda bir arada yaşamaya çalışanların oluşturduğu siyasal akım. Türkler ile Kürtler karşı karşıya değil. Türkiye demokratik bir ülke.12 Eylül’ün bütün kalıntılarını, asimilasyon politikalarını yerle bir ettik AK Parti olarak. Onların hepsini tarihin çöplüğüne attık. Bizim bunları yaparken PKK’nın yaptığı tehdit dolayısıyla yapmadık. İnandığımız için yaptık. Şundan emin olsun bütün vatandaşlarımız. Özellikle de Kürt kökenli vatandaşlarımız adını koymaktan hiç çekinmiyorum. Bu operasyonlar hiçbir şekilde barış içinde, huzur içinde, onurlu bir hayat sürmek isteyen siyasi düşüncesi ne olursa olsun hiçbir vatandaş kesimine karşı değil. Aksine Doğu ve Güneydoğu’da terör örgütünün bütün baskıları altında kalan, bütün vatandaşlarımızı bir hukuk devleti kuralları içinde özgürce yaşamak için yapıyoruz. Bir kimlik dikte etmek, asimilasyon için bu lafları söyledikleri için diyorum bunun için yapılmıyor bu operasyonlar” dedi.
“BUGÜN BİZİ ELEŞTİRENLER, NORMAL ŞARTLARDA 12 EYLÜL REJİMİNE KARŞI ÇIKAN ÇEVRELER”
Türkiye’nin Mısır’a karşı duruşu hakkında konuşan Davutoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Ben akademik hayatta da dış politika hakkında da eserler ortaya koymaya çalıştım, pratikte de büyükelçi olarak, Dışişleri Bakanı olarak şimdi Başbakan olarak bu süreçlerin içindeyim. Tarih dinamik akıyorsa hiçbir şey statik olmaz. Yani benim pozisyonum statik olarak şurada dursun demeyiz. Dinamik akan tarihin şartlarına hep uyum göstermek rasyonel dış politikanın bir gereğidir. Burada kurulması gerek denge şurada; Bu rasyonalite ile sizin değerleriniz arasındaki ilişki; hangisini önceleyeceksiniz. Yani bir zalim kendi halkını katlediyorsa, muktedir bile olsa o zalim, Suriye’yi kastediyorum ki muktedir değil, bulunduğu yerde ona karşı ses çıkarmamak senin çıkarına diye o değerden feragat edecek misin? Soru burada. Hangi değerler üzerinde dış politika yapılır? Dış politika sadece çıkar alanı mıdır, Yoksa değer alanı mıdır? Eğer biz dış politikayı sadece çıkar alanı görürsek, değerlerimizden yavaş yavaş taviz veririz; siyasetimizin dayandığı hiçbir ahlak, zemin kalmaz. Ama maceracı bir şekilde ulusal çıkarı göz ardı eden bir idealizme yönelirse bu seferde tabiri caizse Don Kişotluk konumuna gelinir. Eğer bir ülkede çok ciddi insani dram yaşanmamışsa ve insani değerler ayaklar altına alınmamışsa, o ülkenin hangi rejimle idare edildiğine hiç karışmadık. Beşer Esat 5 sene önce demokratik miydi, değildi. Ama biz en iyi ilişkilere sahiptik. Biz onun rejimine müdahil olmadık. Ama burada bir rasyonalite var. Beşer Esat kendi halkını katletmeye başladıktan sonra en önemli değerlerimiz; kiliseler, camiler havadan bombalanıp yok edildiği bir dönemde, varil bombaları, kitle imha silahları; Halep bu hale geldiğinde hala çıkar öncelikli dediğinizde, kimliğinizi kaybedersiniz. Aynı şey Mısır için de geçerli. Mübarek demokratik bir yolla seçilmiş lider değildi. Ama demokrasiyle seçilmiş bir lideri de yerinden etmedi. Dolayısıyla Mübarek döneminde Mısır ile ilişkilerimizi gayet iyi sürdürdük. Onun yönetim biçimini beğenmememize rağmen. Arap Baharı başlayıp halklar demokrasi talep ettiklerinde de değerlerimiz gereği o demokrasinin yanında yer aldık. Bugün bizi eleştirenler, normal şartlarda 12 Eylül rejimine karşı çıkan çevreler. Sayın Kılıçdaroğlu ile de bunları samimi bir şekilde konuştuk. Biz bu konuda, değerlerimizden taviz vermeden, insan onurundan ve zalimlerle işbirliği yapmama ilkesinden taviz vermeden herkesle konuşur, herkesle görüşür, her adımı atar; iyi şartlar doğduğunda da politikalarımızı gözden geçirmekten kaçınmayız.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.