Bu hafta Dr. Ahmet Demirhan’ın ağırlandığı programda, “Edebiyat Eleştirisinde Baba Söylemi” konuşuldu. Bir görüntülü konuşma uygulaması üzerinden gerçekleşen buluşmada Demirhan, baba söylemini içeren edebiyat metinlerini pek çok açıdan tartışmaya açarak eleştirel bir bakış açısı sundu.
Konuşmasına psikanalitik teoride baba söylemine değinerek başlayan Demirhan, Freudyen psikanalizin toplumsal uzanımdaki kullanışlılığını vurgulayarak teorinin insan türünün gelişmesini analojik kıldığını ifade etti. Baba söyleminin insanlık tarihindeki ilk aşama olarak düşünüldüğünü; insan yavrusunun gelişim aşamalarınsa insanlığın gelişme aşamalarına benzediğini söyleyen Demirhan bu sayede yerli edebiyat metinlerindeki baba söylemi ile Freudyen baba söylemi arasında köprü kurdu.
“Neden bizde baba söylemi ülkeyi çocuklaştırarak yapılıyor”
“Göbeğini Kaşıyan Adam’ın Psikanalizi” adlı kitabına, psikanalitik teorinin kullanışlı kavramlarının Türkiye’deki alımlanma biçimlerini inceleyerek başladığını söyleyen Demirhan, “Neden bizde baba söylemi psikanalizdekinin aksine ‘çocuk ülke’, ‘kötü çocuk Türk’ gibi temalar üzerinden ülkeyi çocuklaştırarak yapılıyor?” sorusundan hareket edildiğinde bu sorunun bizi 1980’lere götüreceğini ifade etti. İlk baba söyleminin 80’li yıllarda Jale Parla’da görüldüğünü belirterek konuşmasına devam eden Demirhan, ilk baskısı 1990 tarihli Babalar ve Oğullar’ın çerçevesinin, Parla ve öğrencileri aracılığıyla 1980’lerde çizilmeye başlandığını ifade etti. Demirhan, bu çalışmayı yürüten gönüllü grubunda Nurdan Gürbilek, Bülent Somay, Gürol Irzık, Sibel Kuvent gibi edebiyat eleştirisi alanında aşina olunan isimlerin yer aldığını ve kitabın çerçevesinin bu isimlerle belirlendiğini ifade etti.
Tanzimat epistemolojisinin Türk romanlarına etkisini araştıran Parla’nın, batılılaşma etkisiyle mutlak metnin kudretini yitirdiğini, edebiyat metinlerinin baba yerine konulduğunu, mutlak metnin öldürülememesi nedeniyle de oğulların babanın yerine geçtiğini içeren kitabındaki baba söyleminin psikanalizdeki baba söylemiyle oldukça farklı olduğunu dile getirdi.
“80’li yıllarda ne oldu da edebiyatımızda baba söyleminin peşine düşüldü”
Tanzimat Döneminde çok yoğun hissedilmeyen doğu-batı ayrımının Parla’nın mezkûr metninde görebileceğimizi ve doğulu ile batılı değerleri ayırmaya yönelik bir çatlak zeminin oluştuğunu ifade eden Demirhan, Parla’nın metnine giden yolun Oğuz Demiralp’in “Babasına Yenilen Savaşçının Öyküsü” başlıklı yazısından geçmiş olabileceğini öne sürdü: “Yazının başlığı ilginç ve her şeyi ortaya koyuyor aslında. Babasına yenilen savaşçının burada İsmet Özel olduğunu söyleyebiliriz. Yazı gerçekten İsmet Özel’in şiirleri arasında bir okumayı psikanalizle taban tabana zıt kuramları kullanarak yapıyor” diyen Demirhan, yazıda “Amentü” şiirine değin babaya yenilemeyen, ideal benini arayan ve ancak babası öldükten sonra babayla uzlaşan bir İsmet Özel portresi çizildiğini ifade etti. Bu çerçevede bu metinlere bakıldığında Demirhan, metinlerin temel iddialarının, “Batılılar babalarını yenmiştir; bizdeyse baba yenilemediği ve “O” hep tepede kaldığı için otoriter ve totaliter bir kültür ortaya çıkmıştır” olduğunu ileri sürdü. Freud’u, Lacan’ı ve psikanalizi ciddiye alarak değerlendirmek gerektiğini öne süren Demirhan; bu ciddiyetle nazar edildiğinde bizdeki psikanalitik kavramlarla oluşturulan baba söyleminin sakatlık içerdiğini ifade etti.
“Tanpınar’ı okuma tarzını Sevgi Soysal’a uygulamıyorlar”
İsmet Özel ve Yahya Kemal üzerinden “evden kaçmamız lazım, ev babadır” söylemleri aracılığıyla kurulan ev-baba arasındaki ilişkide önemli bir çarpıklık olduğunu ifade eden Demirhan sözlerini, “Psikanalitik açıdan babanın insanlığın ilk evresindeki yüceltilmesinin izlerini taşıması gerekiyor. Babanın fî tarihten, mutlak metin veyahut kültür olarak çıkmaması gerekiyor. Çünkü psikanalizin kendi tarih yazımı babayı insanlığın ilk dönemine yerleştirmiştir. Biz onu Tanzimat Dönemine ya da 1980’e getirip yerleştiremeyiz. İsmet Özel’in Müslüman olmasına yerleştiremeyiz” ifadeleriyle sürdürdü. Bu metinlerin psikanalizi sonuna kadar götürmediğini ifade eden Demirhan, “Cemil Meriç, Ahmet Hamdi Tanpınar, Peyami Safa’nın metinlerine uygulanan bu psikanalitik okuma yönteminin Virginia Woolf, James Joyce, Thomas Mann’a uygulandığında başlarına ne geleceğini merak ediyorum doğrusu” dedi. Psikanaliz adına sadece Türkiye’ye özgü bir edebiyat eleştirisi olabileceğini fakat daha antropolojik olan psikanalizin metinsel düzleme taşınmasıyla yapılan edebiyat eleştirisinin, eleştirilen Tanzimat yazarlarının yaptığından daha kötü bir yöntemsel hata içereceğini vurguladı. Bunun yapılma gerekçesininse kültürle hesaplaşma olduğunu ve baba söylemiyle bu kültürün tabir-i caizse dövüldüğünü ifade eden Demirhan, “seni, beni okumak” ifadeleriyle bu tür sakat bir psikanalitik okumanın şahıslar düzeyinde olduğunu söyledi. Demirhan, “Tanpınar’ı okuma tarzını Sevgi Soysal’a uygulamıyorlar. Demek ki burada başka bir şey yapılıyor” dedi.
“Baba söyleminin yeri kaydırılmıştır”
Demirhan, “80 darbesiyle toplumsal hayatın hemen her alanı darba uğradı. Türkiye’de pek çok şey gibi sağ da sol da darbe aldı. Sol kendisini yeniden tanımlarken, toplumu total ve bütüncül olarak düşünmek yerine yalnızca kendi adına düşünmeye kalktığı için psikanalizin bu gibi kullanımında bir sakatlık meydana geldi” sözleriyle konuşmasını sürdürürken bu kuramsal sakatlığın edebiyat metinleriyle yayıldığını ifade etti. Esas gayenin 80 sonrası solun girmeye çalıştığı yere çözüm bulmak olduğunu belirten Demirhan sonuç olarak; “Türk edebiyat eleştirisinde baba söyleminin yeri kaydırılmıştır” dedi. İkinci bir sonuç olarak Demirhan, edebiyat eleştirisinin bir kesimi dövmek için araçsallaştırıldığını ifade etti. Son sözlerinde, “Peyami Safa’yı biz alalım, Kemal Tahir’i onlara verelim” tavrına değinen Demirhan, Nurdan Gürbilek’in bir şey almadan Bilge Karasu, Vüsat O. Bener’i göndermeye (okutmaya) yönelik teklifini “Bilge Karasu’nun metin diliyle bir kesimi dövme girişimi” olarak değerlendirdi ve bu tavrın baba söyleminin nihai bir sonucu olduğunu vurguladı. Baba söyleminin toplumun bir kesimini dövmeye yarayan kullanışlı bir araç olduğuna dikkat çeken Demirhan son olarak, bu araçsallaştırmanın “Amentü” şiirinden kaynaklandığını ve bir hayli travmatik olduğunu ifade etti.
Demirhan: “Edebiyat eleştirisinde baba söylemi toplumun bir kesimini dövmek için araçsallaştırıldı”
Yayınlanma:
Güncelleme:
Samsun Üniversitesi (SAMÜ) Düşünce ve Sanat Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (DÜSAM), “Öteki Buluşmalar” dizisine dijital buluşmalar ile devam ediyor.
Bunlar da İlginizi Çekebilir
Güncel
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.