Devlet Bahçeli’den ‘Ergenekon’ eleştirileri

Devlet Bahçeli’den ‘Ergenekon’ eleştirileri
Bahçeli, “Hukukun kararlarına saygı duymak, hepimizin uyması gereken başlıca kuraldır. Ancak hukuk saygıyı da hak etmelidir. Tarafsızlığı kalmamış, objektifliği tarumar olmuş bir hukuk anlayışına saygı duymak, akla ve mantığa aykırıdır" dedi
 
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Ergenekon davası kararlarını ve hükümeti eleştirdi.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Sincan F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan partili milletvekili Engin Alan’ı ziyaret etti. Daha sonra kameraların karşısına geçen Bahçeli, Ergenekon davası kararlarını ve hükümeti eleştirdi. Bahçeli, “Hukukun kararlarına saygı duymak, hepimizin uyması gereken başlıca kuraldır. Ancak hukuk saygıyı da hak etmelidir. Tarafsızlığı kalmamış, objektifliği tarumar olmuş bir hukuk anlayışına saygı duymak, akla ve mantığa aykırıdır. Ergenekon davasında dayanaksız şüphelerden hareket edilerek varılan sonuçlardan aşırı cezalardan malum bir azınlık dışında kimse memnun kalmamıştır… Şimdi başbakan yada görevlendireceği bir kişi bize bu cevapları vermelidir. Hükümetin atadığı, başbakan ile cumhurbaşkanıyla iki yıl boyunca aynı mesaiyi paylaşan emekli Orgeneral İlker Başbuğ’un müebbet hapis cezasıyla cezalandırılması doğru ve yerinde midir? Bu müebbet ceza verilmesi demek sayın Başbuğ ve onun gibilerini ölüme mahkum etmek değil midir? Örgüt yöneticiliği suçlamasından dolayı bu değerli komutanın yargılanması insanlığa sığacak mıdır?...İlker Başbuğ, İmralı canisi gibi ağırlaştırılmış müebbet cezası almıştır. Şerefle şerefsizlik, şeytanla melek nasıl ayrıştırılacaktır? Bu olanların neresini doğru görelim, neresini kabullenelim?” dedi.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “Ergenekon davasının temyiz aşamasında, Yargıtay’daki değerli hâkimlerin suçsuz ve günahsızların aklanması ve temize çıkması konusunda üzerlerine düşen tarihi sorumluluğu yerine getireceklerini, hukukun saygınlığını tekrar kazanması için ellerinden geleni yapacaklarını düşünüyor ve bunu ümit ediyorum. Şu nazik ortamda, Silivri’deki hesabın Yargıtay’dan dönmesi milletimizin en acil beklentisi haline gelmiştir” dedi.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında kamuoyunda “Ergenekon davası” olarak bilinen hukuki sürecin 12 Haziran 2007 tarihinden bu tarafa ülke gündemini birinci dereceden etkilediğini söyledi. Bir ihbar telefonuyla İstanbul Ümraniye’deki bir evde yapılan aramalar sonucunda 27 el bombasının ele geçirildiğini ve arkasından yakın tarihin en uzun, en tartışmalı, en meşakkatli ve en çok konuşulan hukuki sürecinin başladığını söyleyen Bahçeli, “Yıllar içinde ardı arkası kesilmeyen operasyon dalgaları, evlere şafak vakti yapılan baskınlar, şüpheli olarak görülenlerin yaka paça tutuklanmaları, özel hayat ihlalleri, telefon dinlemeleri, fişlemeler, itibarsızlaştırma hamleleri hepimizin gözü önünde vuku bulmuştur. Görülen sözde darbe davasının karar günü olan 5 Ağustos 2013 gününe kadar 23 ayrı dosya ana davayla birleştirilmiştir. Binlerce sayfalık iddianame yazılmış, yüzlerce kişi mahkeme salonlarında ecel terleri dökmüş, yıllarca süren yargılamalar yapılmıştır. Geçen uzun zaman zarfında cezaevinde hastalananlar, hatta mahkeme sonuçlanmadan vefat edenler bile yaşanmıştır. Yerli ya da yersiz, haklı ya da haksız sanık olarak gösterilen kişilere yöneltilen suçlamalar Türkiye’nin adeta üzerini örtmüş, toplumsal güvene ve adaletin inandırıcılığına ağır hasar vermiştir. Yargılamalar uzadıkça tartışmalar alevlenmiş, yanlı ve tarafgir değerlendirmeler arttıkça kutuplaşmalar zincirlerinden boşanmıştır. Ergenekon davasına konu olan iddialar ne kadar önemli ve ciddiye alınması gerekli ise de, adaletin üzerine düşen siyaset gölgesi, geçmişle hesaplaşma ve rövanş alma hedefleri söz konusu davanın sulanmasına ve yıpranmasına hizmet etmiştir. Doğru ve yanlış bu kapsamda birbirine girmiş ve aralarındaki ayrım oldukça incelmiştir. Darbe iddialarıyla ilgili kuşkular kuvvetli delillerle desteklenememiş, sağlam ve güvenilir tanıklarla güçlendirilememiştir” diye konuştu.
 
“SİLİVRİ TÜRK ORDUSUNUN SİLİNDİR GİBİ ÜZERİNDEN GEÇİLDİĞİ ZULÜMHANEYE DÖNDÜ”
 
Gizli tanık eziyetinin Ergenekon davasındaki kararların tekemmül ettirilen hükümlerin oluşmasında hatırı sayılır bir fonksiyon icra ettiğini söyleyen Bahçeli, “Parmaksız Zeki kod isimli teröristin görüşleri bile önemli ve kayda değer bulunmuş, Türk Silahlı Kuvvetleri bu şekilde zan ve töhmet altında bırakılmıştır. Buna göre PKK militanları, Ergenekon davası muhteviyatında sunulan fırsat ve imkânları boş çevirmemişler, dağda yapamadıklarını duruşma salonlarında, karanlık odalarda iftiralarıyla yerine getirmişlerdir. AK Parti iktidarının taraf olarak müdahil olduğu söz konusu dava, başından itibaren siyasal mülahaza, tesir ve telkinlere açık olmuştur. Adaletin ilke ve esasları hiç gözetilmemiş, hiç umursanmamıştır. Usul konusunda kastı aşan yanlış ve yaptırımlar ne hükümeti ne de hukuk insanlarını vicdanen ve kanunen rahatsız etmemiştir. Silivri adeta Türk ordusunun yargılandığı ve silindir gibi üzerinden geçildiği zulümhaneye dönmüştür. Hepsinden daha da hazin verici olanı ise, Türk Silahlı Kuvvetleri’nde görev almış, makam ve mevkii olarak bu kurumun zirvesine tırmanmış değerli şahsiyetlerin terör örgütü kurmak ve yönetmekle suçlanması olmuştur. TSK’nın terör örgütüyle eşdeğer görülmesi, şerefli isminin terörizmle bir anılması ve bu peygamber ocağına terörist yetiştiren çete muamelesi yapılması en nazik ifadeyle müfterilik olarak damgalanacaktır. Şüphesiz AK Parti hükümeti ve tüm hücrelerine kadar zehirlediği adalet müessesesi tescilli ve kanlı asıl terörist başını aklama derdine düşerken, Genelkurmay Başkanlığı yapan saygın isimlere terör örgütü çamuru sıçratması ve örgüt yöneticiliği iftirasını reva görmesi ahlaksızlıktır. Türk milleti bu rezil tezgahı inanıyorum ki bağışlamayacak ve kimsenin de yanına bırakmayacaktır” şeklinde konuştu.
 
“NEMRUT MUSTAFA PAŞA DİVANI ON YILLAR SONRA TEKRAR HAREKETE GEÇMİŞTİR”
 
TSK’da her seviyedeki askerin darbeci ve darbe teşebbüsü ile itham edildiğini belirten Bahçeli, “Anlaşılan Nemrut Mustafa Paşa Divanı deyim yerindeyse on yıllar sonra tekrar harekete geçmiştir. En alt rütbeden en üste kadar her seviyedeki Türk askeri, darbeci ve darbe teşebbüsüyle itham edilmiştir. Gazeteciler, yazarlar, akademisyenler, sanatçılar, siyasetçiler, işadamları, emekliler darbeci yaftasına maruz kalmışlardır. Masumlarla suçlular birbirine karıştırılmış; darbe kafesine, darbeci safına sağlıklı ve objektif bir tasnif yapılmadan muhalif özellikleriyle bilinen birçok kişi konulmuştur. Bu nedenle doğru bir şekilde başlayan, gerçek manada darbenin ve darbecilerin üstüne gitmesi gereken yargı süreçleri, ilerleyen yıllarda bağlayıcılığını ve inandırıcılığını hem ahlaken hem de hukuken yitirmiştir. Görüldüğü kadarıyla ülkemizin sırtındaki kambur daha da büyümüş ve Silivri’yle birlikte daha da sivrilmiştir. Tabiidir ki adalete bağlılık, toplumsal işbirliği ve sosyal ahenk derin ve tedavisi güç bir yara almıştır” ifadelerini kullandı.
 
“HUKUK HER ŞEYDEN ÖNCE SAYGIYI VE RİAYETİ DE HAK ETMELİDİR”
 
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Ergenekon davası kapsamında yargılanan birçok kişiye ceza yağdırdığını ve önüne gelene mahkûmiyet verdiğini ifade eden Bahçeli, “66’sı tutuklu olmak üzere 275 kişi hakkında belirlenen kararlar açıklanmıştır. Mahkeme heyeti, özellikle ağırlaştırılmış müebbet ceza verme konusunda çok bonkör davranmış ve hukuk zihniyetinde olmaması gereken yorumlarda bulunmuştur. Yargılananlar arasında bulunan 3 kişiye iki kez olmak üzere ağırlaştırılmış müebbet, 7 kişiye ağırlaştırılmış müebbet ve 9’nu da müebbet ceza verilmiştir. Bu çerçevede 254 kişi değişik cezalar almış, 21 kişi suçsuz bulunmuş ve 16 kişi de tahliye edilmiştir. Israrla söylediğimiz gibi hukukun kararlarına saygı duymak hepimizin uyması gereken başlıca kuraldır. Ancak hukuk her şeyden önce saygıyı ve riayeti de hak etmelidir. Tarafsızlığı kalmamış, objektifliği tarumar olmuş bir hukuk anlayışına saygı duymak ve kararlarını vicdanlarda onaylamak hiç şüphesiz akla ve mantığa aykırıdır. Ergenekon davasında dayanaksız şüphelerden ve mesnetsiz delillerden hareket edilerek varılan sonuçlardan, aşırı ve ölçüsüz cezalardan malum bir azınlık dışında kimse memnun kalmamış ve olağan görmemiştir. Halbuki yandaşlar verilen uçuk ve kaçık cezalara sevinmiş ve neredeyse bayram etmişlerdir. AK Parti hükümetinin ise bir tek havalara uçmadığı, şenlik düzenlemediği kalmıştır. Hükümet Sözcüsü Başbakan Yardımcısı alay eder gibi, ‘Herkese geçmiş olsun’ diyerek yargının kararına saygı duyulması gerektiğinden bahsetmiştir. Başbakan’ın en yakınında bulunan bir danışmanı da, bu davanın Türk demokrasisinin geleceği açısından önemli bir dönüm noktası olduğunu ifade etmenin yanında, bir hesaplaşma olduğunu da belirtmiştir. Evet doğrudur, Ergenekon davası Cumhuriyet tarihinin en büyük hukuki hesaplaşmasının adıdır. Çünkü hesabı görülen Türkiye’dir, hesabı görülen Türk milletidir. Hesabı kesilen Türk Silahlı Kuvvetleri’dir. Hesaplaşılan, hesaba çekilen ve hesap sorulan vesayet, statüko, darbe kılıfıyla Türkiye’nin temel ve milli kurumlarıdır. AK Parti hükümeti küresel ve bölgesel projeler gereğince Türk Silahlı Kuvvetleri’ne operasyon yapmış, hukuku baltalamış ve Türkiye’nin kanına girmiştir” açıklamasında bulundu.
 
“BAŞBAKAN CEVAPLASIN”
 
Bahçeli, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a şu soruları yöneltti:
“Hükümetin atadığı, Başbakan ve Cumhurbaşkanıyla iki yıl boyunca aynı mesaiyi paylaşan Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ’un müebbet hapis cezasıyla cezalandırılması doğru ve yerinde midir? Bu müebbet ceza verilmesi demek, Sayın Başbuğ ve onun gibilerini demir parmaklıklar ardında ölüme mahkûm etmek değil midir? Başbakan’ın bile şikayet ettiği örgüt yöneticiliği suçlamasından dolayı bu değerli komutanın yargılanması bırakınız adaleti, insanlığa sığacak mıdır? İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi; hangi delil, tanık ve belgelere dayanarak Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin cebir ve şiddet kullanılarak ortadan kaldırılacağı veya görevlerini yapmasını kısmen ve tamamen engelleneceği kanısına varmıştır? Cebir nerededir, şiddet nerede yaşanmıştır? Başbakan Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, iki yıl boyunca kendilerine sözde cebir ve şiddet uygulayan birisine nasıl katlanmışlar, buna nasıl dayanmışlardır? Devletin tepesinde bulunan bu iki kadim arkadaşın akılları o zamanlar acaba nerededir? Değil mi ki, Türkiye Cumhuriyeti hükümetini malum isimlerin cebir ve şiddetle devirme teşebbüsü sabit görülmüştür, değil mi ki, bir örgütün varlığına hükmedilmiştir; o halde Başbakan ve hükümeti hangi maksat ve gerekçeyle İlker Başbuğ’u Genelkurmay Başkanlığı görevinde tutmuştur? Sayın Başbuğ, tıpkı İmralı canisi gibi müebbet ceza aldığına göre şerefle şerefsizlik, şeytanla melek, caniyle kahraman nasıl ama nasıl ayrıştırılacaktır? Bu olanların neresini doğru görelim, neresini kabullenelim? Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs ettiği ilan ve iddia edilenlere acımasızca cezalar verilmiştir de, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yıkmaya ve yok etmeye çalışanlara ne hakla, ne cüretle ve ne bahaneyle kucak açılmış, pazarlıklar yapılmış ve yapılmaya da devam edilmektedir? Karar merciindeki hukuk insanları aleniyet kazanan ihanetlere, resmiyet kazanan bölücülüğe, kurumsallaşan en adi ve cani suçlara neden sessiz, neden tepkisiz ve hangi akla hizmet put gibi durmaktadır?”
 
“HUKUKİ SÜREÇLER ŞEFFAF OLMALI”
 
“Bugünkü ülke yönetimini elinde tutanlar üç darbeye şu ya da bu şekilde şahitlik etmişler ve ceremesini çekmişlerdir” diyen Devlet Bahçeli; üç ihtilal, iki muhtıra yaşayan bir neslin ferdi olarak demokrasinin derinleştirilmesini, temsil ve yönetimde adaletin sağlanmasını, çoğulculuğun azınlığa tahakküm kurmamasını çok önemsediğini söyledi. Bahçeli, “Şurası da iyi anlaşılmalıdır ki, demokrasiyi savunmak konusunda hiç kimse yalpalamamalı, gayri meşru yönetim ve oluşumlara hiç kimse hareketsiz durmamalıdır. Öncelikle Türkiye’nin ara rejim dönemlerinden ders alınmalı, siyasetteki tıkanıklıkların, aşınmaların, egemenliğin kullanımındaki çarpıklıkların nelere mal olduğu ve olacağı unutulmamalıdır. Bu yüzden darbe teşebbüsüne kalkıştığı tam ve kesin emarelerle, şahitlerle, bilgi ve bulgularla belirlenenlerin, darbeye çanak tuttuğu kuşkuya yer bırakmayacak şekilde teyit edilenlerin üzerine kararlılıkla gidilmelidir ve en ufak bir taviz ve gecikme hali gösterilmemelidir. Parti olarak, darbelerin ülkemiz ve milletimiz açısından ağır maliyetlere neden olduğu ve demokrasinin önemli oranda zedelendiği dönemleri yaşayarak biliyoruz. Şunu da kabul etmeliyiz ki, darbeci bile olsa, kişilerin insan olmaktan doğan hakları vardır ve bu asla yabana atılmamalıdır. Hukuki süreçler açık ve şeffaf olmalı, hiç kimseye işlemediği bir suçla ilgili ceza layık görülmemelidir. Farklı zamanlarda ifade ettiğim gibi, Türk Silahlı Kuvvetleri’nde eğer varsa darbecilerin ayıklanması da yapılmalıdır. Fakat her fırsatta Türk askerini ‘darbeci’ diyerek sindirmeye ve şüphe altında bırakmaya da kimsenin hakkı yoktur. Türkiye’nin hak ve menfaatlerinin yanında olan, Türk milletinin birliği ve varlığı için ölümü bile göze alan Türk ordusunun yüzlerce yıllık şahsiyetiyle oynamak, rencide etmek hainler, teröristler ve emperyalist maskaralık dışında hiç kimseye bir şey kazandırmayacaktır. Bu gerçekleri göz önüne alarak Ergenekon davasının temyiz aşamasında, Yargıtay’daki değerli hâkimlerin suçsuz ve günahsızların aklanması ve temize çıkması konusunda üzerlerine düşen tarihi sorumluluğu yerine getireceklerini, hukukun saygınlığını tekrar kazanması için ellerinden geleni yapacaklarını düşünüyor ve bunu ümit ediyorum. Şu nazik ortamda, Silivri’deki hesabın Yargıtay’dan dönmesi milletimizin en acil beklentisi haline gelmiştir” dedi.
 
“SINIRLARIMIZ ALARM VERİYOR”
Türkiye’nin sınır hattının başıboşluğa terk edildiğini söyleyen Bahçeli, “Ata binen, silahı kuşanan, bombayı lanetli vücuduna saran, gözünü kan bürüyen kaçakçısı, göçekcisi, teröristi, her neviden katili Türkiye’yi zehirli sarmaşık gibi sarmıştır. Sınırlarımız alarm vermektedir. AKP’nin müsahamakar ve aciz siyaseti, teröristlerle düşüp kalkan utanmazlığı tüm musibetleri mıknatıs gibi üzerimize çekmektedir. Türkiye’nin egemenlik hakları çarçur edilmektedir. Türkiye’nin itibarı iki paralık olmaktadır. Türkiye’nin yaptırım gücü, devlet olmaktan kaynaklanan hakları, sünepe bir iktidar, işi gücü yalnızca dedikodu olan bir Başbakan tarafından harabeye çevrilmektedir. Sınırlarımız tıpkı arı kovanı gibidir. Sınırlarımız tıpkı delik deşik olmuş duvar gibidir. Hayat ve varlık haklarımız yerlerdedir, kuvvet ve kudretimiz serbest düşüş halindedir. Özellikle sınırlarımızdaki il, ilçe ve köylerimizde yaşayan vatandaşlarımız can ve mal korkusunu aşırı şekilde yaşamaktadır. Ceylanpınar’da yaşananlar ve bu ilçemizde Suriye’nin kuzeyinden açılan ateş sonucunda vefat eden ve yaralanan kardeşlerimiz hepimizi kedere boğmuştur. Başbakan Erdoğan ise bu kadar mesele varken, bu kadar tehlike ortadayken tencere-tava avcılığına soyunmuş, demokratik tepkilerini gösteren öğrencilerin peşine düşmüştür. Türkiye bu denli zillete, hakarete ve mahcubiyete mahkûm haldeyken, Başbakan Erdoğan iftar ve açılışlarda üfürmekle ve maval okumakla vakit geçirmiştir. Gezi Parkı gerilimini sıcak tutarak oluşan siyasal cepheleşmeden azami derecede istifade etmeyi ve bu yolla baskıyı şiddetlendirmeyi planlayan Başbakan, Türkiye’nin milli güvenliğini ve milli bekasını da bölgesel ve küresel emrivakilere rehin bıraktığını göremeyecek kadar zihnen çürümüştür. Sınırlarımızda kaçakçılar, kaçakçı görünümündeki teröristler, kaçakçıların arasına sızan kanlı eller belirli aralıklarla topluca saldırırken, Başbakan Erdoğan oralı bile değildir. Dün Suriye sınırında, Oğulpınar Hudut Karakolu sorumluluk sahasında tespit edilen 2 bin 500-3 bin kişilik kaçakçı grup ile bir başka kaçakçı grup güvenlik güçlerimize alçakça saldırıda bulunmuştur. Olay mahallindeki bazı ev ve hanelerden de pompalı av tüfekleriyle ateş açılmıştır. Bunun sonucunda 18 askerimiz çeşitli yerlerinden yaralanmıştır. Bu vesileyle askerlerimize acil şifa dileklerimi iletiyorum. Yaklaşık bir hafta önce aynı mahal ve mücavir alanlarda benzer bir provokasyon yaşanmış, kaçakçı olduğu iddia edilen kalabalık grup ikazlara aldırmayarak güvenlik güçlerimize saldırmıştır. Türkiye Cumhuriyeti artık kaçakçılara bile diş geçiremeyen, hakkından gelemeyen ve haddini bildiremeyen zavallı bir duruma düşmüştür. Başbakan Erdoğan boşuna konuşmamalı, beyhude yere nefes tüketmemeli, büyük laf etmemelidir. Kendisinin ancak gücü tencere çalan hanımefendilere, gösteri yapan gençlerimize, stadyumlarda bağıran taraftarlarımıza yetecek, zalimliği, kabalığı, nefret ve küfür saçan dili muhalif olarak gördüğü kişilere yönelik olacaktır” diye konuştu.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Önceki ve Sonraki Haberler
Bunlar da İlginizi Çekebilir