ATO Congresium'da düzenlenen Birleşmiş Milletler (BM) Çölleşme ile Mücadele 12. Taraflar Konferansı'nda konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, konferansa katılanlara "Türkiye'ye Ankara'ya hoşgeldiniz" diyerek sözlerine başladı.
Ankara'nın ilk defa bu boyutta uluslararası çevre konferansına ev sahipliği yaptığını belirten Erdoğan, 12. Taraflar Konferansı'nın sürdürülebilir kalkınma gündeminin önemli bir gününe denk geldiğini söyledi. Erdoğan, konferansın sürdürülebilir kalkınma hedeflerinin Eylül ayında Newyork'ta kabul edilmesinden hemen sonra İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'nin Aralık ayındaki 21. Paris Taraflar Konferansı'nın öncesinde gerçekleştirildiğini kaydetti.
Küresel ısınma, iklim değişikliği, çölleşme ve kuraklığın günümüzün en önemli meseleleri arasında yer aldığını belirten Erdoğan, "4 milyar hektardan fazla bir alanı etkileyen, 110'dan fazla ülkede yaklaşık 1,2 milyar insanı doğrudan tehdit eden çölleşme, arazi bozulumu ve kuraklık aynı zamanda küresel bir problemdir. Dünyadaki hiç kimse bu problemin etkilerinden azade değildir" diye konuştu.
"YAKLAŞIK 1 MİLYAR İNSAN BU SEBEPLE YETERLİ BESLENEMİYOR"
Erdoğan, bu sorunların çevrenin yanında ekonomiyi, güvenliği, kalkınmayı ve sosyal hayatı da birinci derecede etkilediğini vurgulayarak, "Günümüzde çatışma ve savaşlardan sonra insanları yerlerini terk etmeye zorlayan sebeplerin başında çölleşme sorunu geliyor. Her yıl 100 milyon hektardan fazla tarım arazisini kaybediyor ve 5,2 milyon hektar orman arazisini de tahrip ediyoruz. Yaklaşık 1 milyar insan bu sebeple yeterli beslenemiyor. Toprakların kötü kullanımı nedeniyle 2035 yılına kadar küresel gıda üretiminin yüzde 12 azalması bekleniyor. Bu olumsuz tablonun en büyük mağdurları da az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdir. Endüstrileşmiş ülkelerin yapmakta olduğu tahribatın bedelini Afrika, Güney Amerika ve Güney Asya'dakiler başta olmak üzere fakir ülkeler ödemektedir" ifadelerini kullandı.
"BU KÜRESEL SORUNUN ESAS SEBEBİ, İNSANIN KENDİSİNE VE ÇEVRESİNE YABANCILAŞMASIDIR"
Az gelişmiş ülkelerin, ortaya çıkmasında neredeyse hiçbir sorumluklarının olmadığı bir sorunun ağır yükü altında ezildiğine dikkat çeken Erdoğan, şöyle devam etti:
"Bu adaletsiz tablonun daha fazla sürdürülemeyeceğini artık herkesin idrak etmesi gerekiyor. Paleyatif tedbirlerle, günübirlik politikalarla, sadece ve sadece belli ülkelerin çıkarlarını merkeze alan yaklaşımlarla bu sorunu çözemeyiz. Bu karamsar gidişatın tersine çevrilebilmesi, soruna köklü çözüm bulunabilmesi için şu gerçeği kabul etmemiz gerekiyor: Bugün hepimizi etkileyen bu küresel sorunun esas sebebi, insanın kendisine, çevresine ve kadim değerlere yabancılaşmasıdır. Kutsalı ve metafiziği hayatından çıkaran insan kendisiyle beraber çevresine de yabancılaşmıştır. Dünyadaki yerini tespit konusunda boşluğa düşen insan hayatı paylaştığı diğer varlıklara da bigane kalmıştır. Tabiat, doğa, hava, su, deniz, çevre, hayvanlar, toprak... Tüm bunlar insan için bir şekilde yaşamını beraber idame ettirdiği varlıklar olarak değil tahakküm altına alınması gereken unsurlar olarak görülmüştür. Bu yabancılaşmanın çarpık etkilerine çevre ve doğayla birlikte insanın insanla olan ilişkilerinde de şahit oluyoruz. "
16. yüzyılda başlayan 18. ve 19. yüzyıllarda zirveye ulaşan sömürgecilik hareketleri ve köle ticaretinin söz konusu çarpık anlayışın ürünü olduğunu belirten Erdoğan, "Kendi dışında her şeyi ötekileştiren, öteki olarak tanımladıklarına hiçbir değer vermeyen bu bakış açısı maalesef son üç asıra damgasını vurmuştur. Batı'da Sanayii Devrimi sürecinde insanla tabiat arasındaki hassas denge öylesine hoyratça, öylesine tehlikeli bir şekilde bozulmuştur ki insanlar bu dehşet verici durum karşısında harekete geçme gereği duymuşlardır. Aynı şekilde İkinci Dünya Savaşı'nda ilk defa kullanılan atom bombası atıldığı yerin ve dönemin ötesinde etkileri yıllarca hissedilen tahribatlara yol açmıştır" değerlendirmesinde bulundu.
"TABİAT SADECE AĞAÇ, BİTKİ, HAVADAN, SUDAN İBARET DEĞİL"
"Tabiat sadece ağaçtan, bitkiden, havadan, sudan, doğal kaynaklardan ibaret bir şey değil" diyen Erdoğan, "Tabiat bizatihi bireyin, toplumun yani insanın varlığıyla ilgili bir husustur. İnsan varlığının tehlikeye girdiği, yok olma tehdidi altında bulunduğu bir yerde üretimin, kalkınmanın, teknolojinin önemi yoktur, olamaz. İnsanın bizzat içinde var olduğu çevreyi tahrip eden bir büyüme anlaşıyışının geleceği karanlıktır. Burada şu gerçeği de ifade etmek isterim: Toplumdan kopup ülkenin tarihiyle milletin değerleriyle örtüşmeyen bir çevrecilik yaklaşımının da başarılı olması, bu tehlikeli gidişin önüne geçebilmesi mümkün değildir" ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, çevre meselesinin artık tabiat-insan ilişkileri bağlamında yeniden ele alınması, insanların manevi dünyalarındaki asli yerine oturtulması gerektiğini vurgulayarak, "Dünyada ve ülkemizde çevre sorunlarıyla ilgili çözümlerin de bu çerçevede üretilmesi gerektiğine inanıyorum. Yaşadığımız toprakları sadece atalarımızdan bir miras değil aynı zamanda çocuklarımızın bizlere bir emaneti olarak görmeliyiz. Zira yarın çocuklarımız var ve onlara bizim böyle bir emaneti devretmemiz gerekiyor. Sadece bugünü değil yarınları, sadece kendimizi değil çocuklarımızı, sonraki nesilleri de düşünmeliyiz. İşte bu anlayışla biz çevre politikalarımızı dünya standartlarına uygun olarak oluşturuyoruz. Örneğin pekçok gelişmiş ülkenin onaylamaktan imtina ettiği Kyoto Protokolü'nü başbakanlığım döneminde, 2009 yılında onayladık. Aynı şekilde Avrupa Birliği'ne adaylık sürecinde ülkelerin büyük bölümünü en sona bıraktığı Çevre Faslı'nı biz en başta açtık. Bu gelişmelere bağlı olarak çevreye karşı işlenen suçları Türk Ceza Kanunu'nun kapsamına aldık, yenilenebilir enerji çalışmalarına öncelik verdik" açıklamasında bulundu.
"VİCDANLARIN ÇÖLLEŞTİĞİ BİR DÜNYADA TOPRAĞIN ÇÖLLEŞMESİNİ ÖNLEMEK MÜMKÜN DEĞİL"
"Ülkelere ve halklara sadece yeraltı kaynaklarının değeriyle bakanlar çok büyük acıların yaşanmasına yol açıyorlar" diye konuşan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Bugün dünyanın pek çok yerinde insanlığın ve tabiatı varlığına yönelik suçlar işlenirken maalesef uluslararası toplum iyi bir imtihan vermiyor. Hemen yanıbaşımızdaki Suriye'de -daha yeni aldığım rakamı söyleyeceğim- 366 bin sivil katledilirken insanlığın ortak mirası olan bir tarih, maddi ve manevi unsurlarıyla yok edilirken dünya olup bitene sadece seyirci kaldı. Ülkede 12 milyon insan evinden, yurdundan edilirken bunların yaklaşık yarısı ülkemizde olmak üzere 5 milyonu sınırları dışına sığınırken -Lübnan, Ürdün gibi- uluslararası toplum gelişmeleri adeta görmezden geldi. Şuanda bizde 2.5 milyon Suriye ve Iraklı var.
Bunların 2 milyon 200 bini Suriyeli, 300 bini Iraklı. Şuana kadar yaptığımız harcama 8 milyar dolardır. Dünyadan bize gelen destek, 417 milyon dolardır. Böyle bir durumla karşı karşıyayız. Batılı ülkelerin vatandaşları için en temel hak olarak kabul edilen hayat hakkı, demokrasi ve özgürlükler, Suriye halkına bir lüks olarak görülüyor. Aynı şekilde Mısır'da demokratik haklarını talep edenlerin, Filistin'de onurlarını koruyanların hakları ayaklar altına alınırken tüm dünya adeta üç maymunu oynadı.
Hani demokrasi hani hak ve özgürlükler. Demokrasi sadece egemen güçler için mi var? Demokrasi hak ve özgürlükler az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler için, ülkelerin insanları için geçerli değil mi? Bunları konuşunca birileri rahatsız oluyor. Olsalar da olmasalar da biz doğruyu, hakkı her yerde söylemeye devam edeceğiz. Geçtiğimiz yüzyıl doğal kaynaklara sahip olma uğrunda adaletin insanlığın feda edildiği, adaletin askıya alındığı bir dönemdi. 21. yüzyılda bu acımasız sistemin artık devam edemeyeceğini artık hep birlikte idrak etmeliyiz. İnsana sadece ve sadece insan olduğu için değer vermeyen böyle bir anlayışın küresel güvenliği ve huzuru sağlaması söz konusu olamaz. Vicdanların çölleştiği bir dünyada toprağın çölleşmesini önlemek mümkün değildir. Önce vicdanları adaletle, ötekine saygıyla, barışla, merhametle zenginleştireceğiz ki toprakları da kurtarabilelim. Biz çevre ve çölleşme meselesine işte bu şekilde yaklaşıyoruz."
"KIYAMETİN KOPACAĞINI BİLSENİZ DAHİ ELİNİZDEKİ FİDANI DİKİN"
"Kıyametin kopacağını bilseniz dahi elinizdeki fidanı dikin" diye buyuran İslam Peygamberi Hazreti Muhammed Aleyhisselatüvesselam'ın ümmetiyle birlikte tüm insanlığa da son derece önemli bir miras bıraktığını söyleyen Erdoğan, "Biz de bu anlayışla çölleşme ile mücadele ve ağaçlandırma alanında çok ciddi adımlar attık, atıyoruz. Türkiye erozyonla mücadelede dünya lideridir ve orman alanını artıran nadir ülkelerden biridir" dedi.
"AĞAÇLANDIRDIĞIMIZ ALAN NEREDEYSE BELÇİKA KADAR"
Erdoğan, son 12 yılda 4 milyon hektar yani takriben 40 milyon dekar alanda ağaçlandırma ve rehabilitasyon çalışması yapıldığını, 2002 yılından bugüne kadar toplam 3 milyar 250 milyon fidanın toprakla buluşturulduğunu açıkladı. Orman varlığının 21,7 milyon hektara ulaştığını belirten Erdoğan, "900 bin hektar yani 9 milyon dekar yeni orman alanı ülkemize kazandırdık. Hedefimiz 2023 yılında orman alanımızı ülke yüz ölçümünün yüzde 30'una yükseltmektir. Yaptığımız çalışmalar sonunda 1970'li yıllarda erozyonla taşınan toprak miktarı ki bu çok önemli 500 milyon ton iken 2014 yılı sonu itibarıyla bu rakam 168 milyon tona inmiştir.
Son 4 yılda ağaçlandırdığımız alanın neredeyse Belçika'nın yüz ölçümü kadar olduğunun altını çizmek isterim. Orman ve Su İşleri Bakanlığımız enerji, sulama, içme suyu, taşkın koruma sektörlerinde 2003 yılından 2014 yılı sonuna kadar bugünün fiyatlarıyla yaklaşık 93 milyar lira yatırım gerçekleştirdi. Geçtiğimiz 13 yıllık dönemde 2 bin 559 tesisi tamamlayarak aziz milletimizin hizmetine sunduk" ifadelerini kullandı.
İSTANBUL'DA İNŞASI SÜREN YENİ HAVALİMANI, TAMAMEN ÇEVRE DOSTU OLARAK TASARLANDI, BU ÇALIŞMALARI KESİNTİSİZ DEVAM ETTİRECEĞİZ
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ATO Congresium'da düzenlenen Birleşmiş Milletler (BM) Çölleşme ile Mücadele 12. Taraflar Konferansı'nda konuştu. Erdoğan, küresel iklim değişikliğine bağlı olarak yağışların miktarında ve şiddetinde farklılıkların meydana geldiğini belirterek, yağış miktarının değişkenliğinin de erozyona yol açtığını ifade etti. Türkiye'de son yıllarda sıkça görülen sellerin doğurduğu taşkın felaketlerine çözüm üretmek için çalışmaların yürütüldüğünü söyleyen Erdoğan, özellikle akarsu ve dere yataklarını ıslah edildiğini dile getirdi. Bu çerçevede, son 12 yılda toplam bin 515 adet taşkın koruma tesisi inşa edildiğini belirterek, son 10 yılda ortalama yüzde 5'lik büyüme yakalayan Türkiye'nin aynı dönemde karbon yoğunluğunu yüzde 6 azaltarak iklim dostu bir büyüme sürecini yaşadığını söyledi. Türkiye genelinde atık yönetimi, iklim dostu teknoloji ve enerji kaynaklarının kullanımının hava, su ve toprak kalitesinin iyileştirilmesi yönünde önemli gelişmelerin kaydedildiğine dikkati çeken Erdoğan, "Enerji alanında özellikle yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımına hızlı geçiş sağlama konusundaki çalışmalarımız devam ediyor. Ayrıca, ülke genelinde büyük bir kentsel dönüşüm faaliyeti başlattık.
Bu yenilenme sonucunda sadece binalarda enerji kullanımında yaklaşık olarak yüzde 40 oranında tasarruf sağlamayı planlıyoruz. Ulaştırmadan kaynaklanan sera gazı emisyonunun azaltılmasına yönelik projelerimizi de bir bir hayata geçiyoruz. Asya ve Avrupa kıtalarını İstanbul Boğazı'nın altından raylı sistemle birbirine bağlayan Marmaray, tüm dünyaya örnek olacak projelerimizden biridir. Yine, bu alanda yeşil liman ve yeşil havalimanı uygulamalarına öncelik veriyor, şehir içi ulaşımda toplu taşımayı yaygınlaştırmaya, yeni raylı sistemler inşa etmeye de gayret ediyoruz" ifadelerini kullandı.
İstanbul'da inşası süren yeni havalimanının tamamen çevre dostu olarak tasarlandığına dikkati çeken Erdoğan, "Bu çalışmaları kesintisiz devam ettireceğiz. Yıllık kapasitesi 150 milyon yolcu olan bu havalimanımız aynı zamanda çevre dostu bir havalimanıdır" dedi.
"BİLGİYİ VE İMKANLARI PAYLAŞMADA KISKANÇ DAVRANMAMAK GEREKİYOR"
Erdoğan, gelecek nesillere daha yaşanabilir dünya bırakabilmek için bir dönüm noktasında olunduğunu vurgulayarak, "Bu konuda hepimize önemli sorumluluklar düşüyor. Tüm dünya ülkeleri olarak dayanışmamız şart, yardımlaşmamız şart, bunu yapmamız gerekiyor. Bilgiyi paylaşmada kıskanç davranmamak gerekiyor, imkanları paylaşmada kıskanç davranmamak gerekiyor ve bu imkanları paylaşmak bizim hem insani hem vicdani görevimizdir diye düşünüyorum. Somut adımların atılabilmesi için Paris 21. Taraflar Konferansı sırasında adil, kapsayıcı, esnek ve bağlayıcı bir sistem kurulması gerekiyor. Bu husus, bilhassa yeşil teknolojinin transferi ve finansmanına dair samimi düzenlemeleri gerekli kılıyor" şeklinde konuştu.
"EL ELE VEREREK, BELİRLEDİĞİMİZ HEDEFLERE HEP BİRLİKTE ULAŞACAĞIZ"
Türkiye'nin 1 Aralık 2014'ten beri yürüttüğü G-20 dönem başkanlığı sırasında bu hassasiyetlerin dünya gündeminde hak ettiği yeri alması için çok yoğun çaba sarf edildiğini anlatan Erdoğan, "Önceliklerimizi kapsayıcılık, bunun yanında uygulama ve büyüme içinde yatırımlar olarak belirledik. Sürdürülebilir kalkınma için enerji ve iklim değişikliğinin finansmanı üzerinde özellikle duruyoruz. Dönem başkanlığımız sırasında iklim değişikliği ile mücadele bağlamında halihazır fonlara ilişkin bir envanter hazırlandı ve G-20 gündemi içinde özellikle iklim değişikliği de görüşülecek konular arasında yer alıyor.
Ayrıca, gelişmekte olan ülkeler, küçük ada ülkeleri ve Afrika ülkelerinin iklim değişikliğine uyum amacıyla finansman imkanlarına ulaşabilmeleri için araçlar geliştirildi. Amacımız, tüm dünyada refahı artırırken bilhassa en az gelişmiş ülkelerde yoksullukla mücadele ve sürdürülebilir kalkınmanın sağlanmasıdır. Bu bağlamda, Ankara Taraflar Konferansı sonuçlarının, Paris Taraflar Konferansı'na yapıcı ve somut katkı sağlamasını temenni ediyorum. Yine, bu konferans sonuçlarının en az gelişmiş ülkelerdeki yoksulluğun azaltılması çabalarına ivme kazandıracağına ve gıda güvenliğine katkı sağlayacağını düşünüyorum. El ele vererek, belirlediğimiz hedeflere hep birlikte ulaşacağız" ifadelerini kullandı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.