Çarşamba Halk Eğitim Merkezinde verdiği seminerde, Tularemi Hastalığının dünyanın pek çok farklı bölgelerinde ortaya çıkan önemli bir hastalık olduğunu dile getiren Dr. Aynur Atilla, "Tularemi ilk defa 1911 yılında McCoy tarafından Kaliforniya’nın Tulare bölgesinde, sincaplarda görülen veba benzeri bir salgın hastalık olarak tanımlanmıştır. İnsanlarda hastalığı ilk tanımlayan ise Edward Francis’dir. Bakteri; tavşan, sincap, sıçan, geyik, kunduz gibi hayvanlardan, kene, sinek, sivrisinek gibi kan emici artropodlar tarafından alınarak insanlara bulaştırılır. Bazı alt türler suda ve çamurda haftalarca canlılığını ve bulaştırıcılığını devam ettirebilir. Evcil hayvanlar da infekte olabilir. İnfekte hayvanın idrar, feçes, kan ve organlarının; deri, mukoza veya konjonktivaya direkt teması veya bu hayvanlar tarafından ısırılma yoluyla da bakteri bulaşabilir." dedi.
Bulaşma yolları nedeniyle; avcılar, tarımla uğraşanlar, ormanda çalışanlar, doğa tutkunları, veteriner hekimler ve laboratuvar çalışanları tularemi yönünden risk grubudur diyerek devam eden Samsun Eğitim Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hatalıkları Uzmanı Dr. Aynur Atilla, " Tularemi dünyanın değişik bölgelerinde; “geyik sineği ateşi”, “tavşan ateşi”, “kene ateşi”, “avcı hastalığı” gibi isimlerle tanımlanmaktadır. Hastalık her yaştan insanı etkilemekle birlikte olguların çoğunluğu 30 yaş üzeri erkeklerdir. Son derece bulaştırıcı olması nedeniyle aynı zamanda biyolojik silah olarak da kullanılabilme potansiyeli taşımaktadır" dedi.
Kırım Kongo Kanamalı Ateşi hakkında da bilgiler veren Dr. Aynur Atilla, "Kırım-Kongo Hemorajik Ateş (KKHA),keneler tarafından taşınan Nairovirüs isimli bir mikrobiyal etken tarafından neden olunan ateş, cilt içi ve diğer alanlarda kanama gibi bulgular ile seyreden hayvan kaynaklı bir enfeksiyondur. Son yıllarda tedavide görülen gelişmelere rağmen, bu enfeksiyonlarda ölüm oranları hala yüksektir.Ülkemiz kenelerin yaşamaları için coğrafi açıdan oldukça uygun bir yapıya sahiptir. Türlere göre değişmekle beraber kenelerin, küçük kemiricilerden, yaban hayvanlarından evcil memeli hayvanlara ve kuşlara (özellikle devekuşları) kadar geniş bir konakçı spektrumları mevcuttur.Hastalık genellikle meslek hastalığı şeklinde karşımıza çıkar.Tarım ve hayvancılıkla uğraşanlar, Veterinerler,Kasaplar, Mezbaha çalışanları, Kamp ve piknik yapanlar, askerler ve korunmasız olarak yeşil alanlarda bulunanlar ve özellikle Sağlık personeli risk gurubudur" diyerek konuştu.
Belirtileri ateş,kırıklık, baş ağrısı, halsizlik,kanama pıhtılaşma mekanizmalarının bozulması sonucu; Yüz ve göğüste kırmızı döküntüler ve gözlerde kızarıklık, Gövde,kol ve bacaklarda morluklar, Burun kanaması,dışkıda ve idrarda kan görülür" diyerek sözlerine devam eden Dr. Atilla," Hastalığın bulaşmasında keneler önemli bir yer tutmaktadır. Bu nedenle kene mücadelesi önemlidir fakat oldukça da zordur. İnsanlar kenelerden uzak tutulabilir
ise bulaşma önlenebilir. Bu nedenle de mümkün olduğu kadar kenelerin bulunduğu alanlardan kaçınmak gerekir. Kenelerin yoğun olabileceği çalı, çırpı ve gür ot bulunan alanlardan uzak durulmalı, bu gibi alanlara çıplak ayak yada kısa giysiler ile gidilmemelidir. Bu alanlara av yada görev gereği gidenlerin lastik çizme giymeleri, pantolonlarının paçalarını çorap içine almaları, görevi nedeni ile risk grubunda yer alan kişilerin hayvan ve hasta insanların kan ve vücut sıvılarından korunmak için mutlaka eldiven, önlük, gözlük, maske v.b. giymeleri gerekmektedir. Kenelerin bulunduğu alanlara
gidildiği zaman vücut belli aralıklarla kene için taranmalıdır. Vücuda yapışmış keneler uygun bir şekilde kene ezilmeden, ağızdan veya başından tutularak bir cımbız veya pens yardımıyla çıkartılır. Isırılan yer alkolle temizlenmelidir. Mümkünse kenenin tanı için alkolde saklanması uygun olur" diyerek konuşmasını bitirdi.
HABER - FOTO: ÜNAL DALDAL - EMRAH AKAR
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.