“Mesleki Gelişim Akademisi ve Bilinç Serisi” projesi hakkında bilgi veren İl Müftü Yardımcısı Fatih Kaya, projenin ilk etabının Mesleki Gelişim Akademisi olduğunu belirterek, akademi çerçevesinde vaiz, din hizmetleri uzmanı, manevi danışman ve rehber, imam hatip ve müezzin kayyımların bulunduğu Müftülük çalışanlarına dört ay süre ile 48 saatlik bir program hazırlandığını açıkladı. Mesleki Gelişim Akademisi etkinlikleri çerçevesinde ilk hafta Prof. Dr. Selim Türcan “Son Dönem Tefsir Yaklaşımları”, Doç. Dr. Ömre Dinç ise “Kur’ân’ın Tarihselliği” başlıklı sunum yaptı. Projenin ikinci aşaması olan “Bilinç” serişimde ise üniversite öğrencilerine yönelik düzenlenen panellerin ilki gerçekleştirildi.
Oturum başkanlığını İl Müftü Yardımcısı Fatih Kaya’nın yaptığı panele Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim elemanlarından Dr. Abdullah Çakır, Doç. Dr. Yunus Öztürk ve Dr. Öğr. Üyesi Mehmet Hicabi Seçkiner konuşmacı olarak katıldı.
“İnanma İhtiyacı” başlıklı bir sunum yapan Dr. Abdullah Çakır, inanmanın hem dünyevi hem uhrevi işlerde ve düşüncelerde bir gereklilik olduğunu, doğru inanca sahip olmanın yolunun ise Allah’a niyaz halinde bulunmaya bağlı olduğunu ve bunu gösteren güçlü deliller bulunduğunu söyledi. Dr. Çakır, ayrıca bu delillerin gösterdiği unsurlara güvenmenin inanma ihtiyacına cevap vereceğini ifade etti.
“Kulluk Bilinci” konulu bir sunum yapan Doç. Dr. Yunus Öztürk ise, kulluk bilincinin kulluğumuzu sürdürdüğümüz bilinç ile kulluğumuzun kazandırdığı bilinç şeklinde iki anlama gelebileceğine değindi. İnsanın bulunduğu her sosyal ortamda bir kimliğe sahip olduğunu; bu ortamdan ayrıldığında ilgili kimlikten sıyrıldığına değinen Öztürk, kulluğun hayat devam ettiği müddetçe her daim devam eden bir kimlik olduğuna dikkat çekti.
Kulluğu daima “Rabbin huzurunda bulunma” hali şeklinde niteleyen Yunus Öztürk, Hazreti Peygamber’in ’Allah’a onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor’ şeklinde tanımladığı ihsan ile kulluk bilinci arasında ilişki kurdu.
Daima huzurda olma bilincini kazandıracak, bu bilinci sürdürmemize yardımcı olacak ve kulluğumuzdan lezzet almamızı sağlayacak anahtar kavramın “şükür-teşekkür” olduğuna vurgu yapan Doç. Dr. Öztürk, kulluğun çeşitli boyutları olduğunu, kulluk bilinci için “şükür” kelimesini neden anahtar olarak seçtiğini ise insanlar için en iyi örnek olan Peygamber Efendimiz’in hayatından bir örnekle açıkladı.
Bu örnekte Öztürk, Hazreti Aişe’nin, kulluğumuzun bir boyutu olan namaz ibadetini yerine getiren Peygamber Efendimiz’e geceleri uzun süre namaz kılmasının, kıyam ve rükuda bulunmasının nedenini sorduğunda Efendimiz’den gelen “Rabbine şükreden bir kul olmamayayım mı” cevabını hatırlattı.
“İbadetlerin Külfet Boyutu” başlığı altında sunumunu gerçekleştiren Dr. Öğr. Üyesi Mehmet Hicabi Seçkiner ise, külfetin iki boyutu olduğunu anlatarak, “Birincisi, Allah’ın meşakkat hükmü ile kolaylığı istemesi sonucu ortaya koyduğu külfet olup dinin koyduğu hükümlerin insanlara meşakkat vermeyi hedeflemediğini belirten birçok ayet ve hadis bulunmaktadır. Örneğin, “Allah size kolaylık diler, zorluk dilemez". İkincisi, kulların ibadetleri ifa ederken zorlanma sıkılma ve usanma anlamında içimizde taşıdığımız külfet. İnsan açısından bakıldığında ibadetin tabii ki külfeti zorluğu olacak. Namazın nefse ağır gelmesi, oruç ifa edilirken açlığın zorluğu gibi. Ancak bunların külfetine dayanmak zorundayız. Zira bu külfete karşılık Allah bize dünya hayatını ifa ederken evreni boyun eğdirmiş, nimetleri ayaklarımıza sermiş bize haz ve mutluluğu bahşetmiştir. Modern toplumun en büyük problemlerinden birisi işte bu noktadır ki; bizler hazları karıştırmışız. Aslında gerçek haz ibadetlerde iken biz hazzı Allah’ın mubah ya da haram kıldığı sahalarda aramaktayız. Sonsuza kadar yesek içsek bir sadakanın, bir yardımlaşma ve paylaşmanın mutluluğunu bize veremez. Biz kendi elimizle ibadetleri külfet görerek ondan alacağımız haz ve mutluluğun yerini değiştirip dünyalık hazlara geçtik. Aşırı özgürlük, aşırı tüketim ve israf ibadetlerin yerini aldı. Sonunda bireysel olarak ibadetlerde külfetlerden kaçınmamız bizi toplumsal olarak rehavete sürükledi ve bu da bizde kendimize, dine, evrene, doğaya ve Yaratıcı’ya karşı fütursuzca davranan, dumura uğramış ve yozlaşmış bir halin teşekkülüne sebep olmuştur” dedi.
Turgut Özal İş Merkezi’ndeki paneli lise ve üniversite öğrencileri, Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim elemanları, Müftülük personeli ve vatandaşlar izledi.
İHA
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.