SAGEM’in haftalık buluşmasının konuğu olan Prof. Dr. Ahmet Uyanık, sohbet havasında bir sunum yaptı. Sunumunda Karadeniz’in kirliliğine dikkat çeken Prof. Dr. Uyanık, tehlikenin yakın olduğunu ve Karadeniz için tehlike çanlarının çalmaya başladığını belirterek, “Bugün 7 milyara yakın olan dünya nüfusu öngörülere göre 2025 yılında yaklaşık 8 milyar olacaktır. Hızlı nüfus artışı ve endüstrileşme, talep ve çeşit artışını körüklemiş, refah beklentilerini değiştirmiş, bizlere daha fazla üretip, daha fazla tüketmeyi hak eden bir yaşam tarzını benimsetmiştir. Bugün 7 milyara yakın olan dünya nüfusu öngörülere göre 2025 yılında yaklaşık 8 milyar olacaktır. Hızlı nüfus artışı ve endüstrileşme, talep ve çeşit artışını körüklemiş, refah beklentilerini değiştirmiş, bizlere daha fazla üretip, daha fazla tüketmeyi hak eden bir yaşam tarzını benimsetmiştir. Ülkelerin hızlı kalkınma çabaları doğal kaynakların tüketimini hızlandırmış, doğadaki tahribatı, toprak, su ve hava kirliliğini, hastalıkları ve türlerini artmıştır. Kontrolsüz endüstriyel tesisler, plansız kentleşme, evsel ve tarımsal atıklar, savaşlar ve nükleer denemeler çevre kirliliğine neden olmaktadır. Canlıların içinde bulunduğu ve tüm yaşamsal faaliyetlerini sürdürdüğü ortam ya da koşulların tümüne çevre denir. Çevredeki bütün canlıların kısa ve uzun vadede sağlığını etkileyen ve cansız maddelere yapısal zararlar veren veya niteliklerini bozan yabancı maddelerin tümüne çevresel kirletici denir. Bizim yaşadığımız, ekonomik faaliyet gösterdiğimiz ve en önemlisi gelecek nesillere miras olarak bırakacağımız çevre, Karadeniz Bölgesi’dir” diye konuştu.
“Karadeniz Bölgesi’ndeki her türlü olumlu faaliyet bizi nasıl ilgilendiriyorsa, geleceğimizi tehdit eden olumsuz faaliyetlerden de haberdar olmalı, bu olumsuzlukları engellemek veya düzeltmek için de kişisel ve toplumsal çaba göstermeliyiz” diyen Prof. Dr. Ahmet Uyanık şöyle devam etti: “Bölgenin can damarı, ekonomisinin temeli, ikliminin nedeni olan Karadeniz, dünya okyanuslarıyla bağlantısı en zayıf olan denizdir. Suları İstanbul Boğazı, Marmara Denizi ve Çanakkale Boğazı vasıtasıyla Ege ve Akdeniz’e, oradan da Cebelitarık Boğazı vasıtasıyla ancak okyanusa ulaşabilmektedir. Karadeniz’de artık gözle de açıkça görülebilen ciddi bir çevre kirliliği veya diğer bir deyişle kimyasal kirlilik mevcuttur. Önlemler alınmazsa bu kirliliğin boyutları ve neden olduğu zararlar da katlanarak artacaktır. Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerin alacağı yasal ve köklü tedbirler neticesinde endüstriyel kirliliklerin önlenmesi mümkün olabilecektir. Karadeniz’de oluşan kirlilik sadece kıyı bölgelerinde bulunan sanayi tesislerinin veya kıyıda yaşayan bölge insanlarının suçu değildir. Karadeniz’e dökülen nehirleri, denize döküldüğü yere kadar kullanan tüm sanayi tesislerinin ve insanların sorunudur. Önlemler tabii ki alınmalıdır, fakat bilinçli bir halkın katılmadığı hiçbir teşebbüs başarılı olamamıştır. Bu nedenle, özellikle insan kaynaklı kirliliklerin önlenmesi için, sivil toplum kuruluşlarına büyük görev düşmekte, halkın bilgilendirilmesi, özellikle gençlerin bu kampanyalara aktif katılımının sağlanması gerekmektedir. Sonuç olarak, Karadeniz tüm bölge ülkeleri için eşsiz bir doğal hazinedir. Karadeniz hepimizin dünyaya açılan yolu, ekmek kapısı, gıda deposudur. Bu hazine bize gelecek nesillerin emanetidir. Karadeniz henüz ölmemiştir, fakat ölüm döşeğindedir. Üzerimize düşen görevi yapmaz, tedbirler almazsak maalesef ölecektir. İzin vermeyin” şeklinde konuştu.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.