Değerli okurlarımız bu hafta Elazığ’dayız. Elazığ’a bizi götüren şey elbette ki sıradan bir isim değil. O, sıradan şiirler yazmıyor. Eserlerini okuduğunuzda derin anlamları olduğunu görecek ve dizelerin birbiriyle olan ahengi içinde mest olacaksınız. Röportaj köşemizde bu haftaki konuğum aynı zamanda kendisi de öğretmen olan, Türk şiirinin yılmaz neferlerinden Sayın Esra ERDOĞAN.
Remzi ÖZKAN: Hocam; öncelikle Esra Erdoğan’ı tanıyalım desem birkaç cümle ile bize neler anlatırsınız?
Esra ERDOĞAN: Merhaba Öncelikle çok teşekkür ederim. Ben 1980 Elazığ doğumluyum. Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun olup Gaziantep’te büyük bir aşkla başladığım öğretmenlik hayatıma ilk günkü aşk ve heyecanla memleketim Elazığ’da devam etmekteyim. Anneyim. Kanımdan iki evladım ve yüreklerine dokunup gözlerindeki ışıkla dünyanın en muazzam duygusunu tattığım, onların ışığıyla yolumu aydınlattığım, onlarla daima umutlu, daima güçlü hissettiğim sayısız evlatlarımla ve tabi bir de şiirlerle hayata tutunmaya, hayata meydan okumaya devam ediyorum.
İyi ki yarınlarımız var, iyi ki şiir var…
Remzi ÖZKAN: Esra Erdoğan şiir yazmaya ne zaman ve nasıl başladı? Şiir yazma konusunda sizi tetikleyen şey neydi?
Esra ERDOĞAN: Şiir benim hayatımda ben kendimi bildim bile hep vardı ve her zaman da olacak. Fakat şiir yazmaya cesaret edişim çok da eskiye dayanmıyor. Yaklaşık on yıldır şiir yazmaya çalışıyorum. Hayat karşısında aldığım yaralar ve kırgınlıklar baş edemeyeceğim şekilde arttıkça ve ben artık gücümü yitirdiğimi düşünüp buradan kalkamayacağım deyip umudumu kaybetmek üzereyken bir el uzandı bana. Bir kapı açıldı. O kapı şiirdi.
O gün bu gündür o eli hiç bırakmadım. Tutmayı tam olarak beceremesem deyine de bırakmaya cesaretim yok. Çünkü düşerim.
Remzi ÖZKAN: Ülkemizdeki kitap okuma oranının düşüklüğünü hesaba kattığımızda şiir kitaplarının diğer kitaplara göre daha az tercih edildiğini görüyoruz. Bu pencereden baktığınızda Türk şiirinin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Esra ERDOĞAN: Evet ne yazık ki ülkemizde kitap okuma oranı epey düşük. Özellikle de şiir kitapları dediğiniz gibi çok daha az tercih ediliyor. Kitap okuma alışkanlığı ve şiir kültürü çok küçük yaşlarda, öyle ki henüz okuma yazma çağından da önce aile tarafından aşılanan bir bilinçle kazandırabilir diye düşünüyorum. Ninnilerle ve türkülerle uyutulup, manilerle oynatılan, masal ve hikâyelerle büyütülen bebeklerin, evde anne ve babasının elinde her fırsatta kitap görüp onları model alan çocukların şiiri, edebiyatı sevmemesi mümkün mü? Bizim her çağda kendi köklerimiz üzerinden doğrulmaya ihtiyacımız var. Belki de doğru cümle bu. Çünkü biz kendi köklerimizden beslenmezsek özümüze yabancılaşırız. Ne tarihimizi tanırız ne medeniyetimizi ne de edebiyatımızı.
Bu mevzu üzerine yazılacak ve söylenecek o kadar çok şey var ki buraya sığdırmak elbette ki mümkün değil.
Sorunuza gelecek olursam; ben şiirin geleceği hakkında umutsuz değilim. Her ne kadar şiir hak ettiği değeri görmese de ortalıkta şiir adına sanat değeri olma-yan mısra yığınları dolaşsa da ben eminim ki nasıl ki günümüzde yüzyılları aştığı halde hala aynı güzellik ve özgünlükle okunan şiir hazinelerimiz mevcutsa gelecekte de bu daha da zenginleşerek devam edecektir. Güçlü şiirler basit mısra yığınları içinde yükselip pırıl pırıl parlayacaktır her dönemde. Bizim şiir mirasımız çok zengin. Bu mirasa sahip çıkan gençlerimiz de bu mir astan beslenip kalemini çok kuvvetli kullanan şairlerimiz de az az değil çünkü.
Remzi ÖZKAN: Sizin için şiir nedir?
Esra ERDOĞAN: Şiir benim için hayatın ta kendisidir ve anlamı onu yazanda ve okuyanda gizlidir. Şöyle ki; şiir bazen en yakıcı duyguların dili olur dökülür, anlatılamayanı haykırır, bazen haksızlıklar, adaletsizlikler karşısında savaşan en güçlü ve keskin kılıçtır. Bazen isyanımız olur bazen içimizden taşan bir coşku seli. Hayat bize hangi yüzünü gösteriyorsa yazdığımız şiir de ona göre şekilleniyor ve hayat yolunda bizim en samimi ve katıksız dilimiz, yarenimiz oluyor şiir... En azından benim için böyle.
Remzi ÖZKAN: Türk dili ve edebiyatı öğretmenisiniz. Bu bölümü seçmenizde şiir sevginizin rolü oldu mu, öğretmenlik hedefinizdeki meslek miydi?
Esra ERDOĞAN: Aslında hedefimdeki meslek avukatlıktı. Fakat puanım tuttuğu halde memleketimde hukuk fakültesi olmadığı için bu bölümü okuyamadım. Bazı nedenlerden dolayı şehir dışında okumam mümkün olmadığı için ben de ilk ve tek tercih yaparak edebiyat fakültesini seçtim. Edebiyat fakültesini seçmemde şiiri sevmemin rolü çok büyük oldu elbette. Şimdi iyi ki edebiyat bölümünü ve iyi ki öğretmenliği seçmişim diyorum. İyi ki öğretmen olmuşum…
Remzi ÖZKAN: Öğretmenlik kutsal bir meslek ve güzellikleri çok fazla, peki mesleğinizin zorluklarından bahseder misiniz bizlere?
Esra ERDOĞAN: Öğretmenliğin verdiği huzur, mutluluk ve güzellik gerçekten de o kadar büyük ki bu nedenle zorluklarını pek de görmüyoruz sanırım. Tabii ki her meslekte olduğu gibi öğretmenliğin de zorlukları var. Öğretmenlik her şeyden önce vicdanı olan kişilerin yapabileceği bir meslektir. Sabırlı ve özverili olamayanlar bu kutsal görevi tam olarak yerine getiremez. Çünkü öğretmen sadece bilgiyi aktaran, öğreten kişi değil; öğrencilerinin her birine bir dünya gözüyle bakıp o dünyayı anlamak için çaba sarf eden, yeri geldiğinde onlara anne baba dost olan, velilerin ve sistemin istekleri için de uğraşan, kendini daima yenilemek zorunda olan yani aslında herkes gibi kendisi de ömür boyu öğrenci olan ve burada sayamayacağım zorluklarına rağmen gittikçe de itibarsızlaştırılan bir meslek olmuştur ne yazık ki.
Remzi ÖZKAN: Şiirlerinizi yazarken hangi kaynaklardan besleniyorsunuz?
Esra ERDOĞAN: O kadar çok kaynak var ki bu kaynakların onda birini bile okuyup sindirebilmeye ömrümüz yetse keşke. Şiir her dönemde hep hayatımızın merkezinde olmuştur aslında. . Biz duygularını şiire döken, türküye şarkıya döken, şiirle yatıp şiirle kalkan, savaş meydanlarına bile şiirle giden öyle köklü bir milletiz ki işte benim beslendiğim en büyük kaynak bu köklü geleneğimizdir. Halk şiirinden, divan şiirine öyle muazzam ustaların öyle muhteşem hazineleri miras kalmış ki bize öyle güzel dökülmüş ki mısralara notalara yeter ki görelim duyalım. Bu kaynakların sonu yok.
Remzi ÖZKAN: Şiir anlayışınızdan bahseder misiniz?
Esra ERDOĞAN: Ben şiirlerimi çoğunlukla hece ölçüsüyle yazıyorum. Serbest tarzda yazdığım şiirlerim de var.
Şiirde derinliğe çok önem veririm ve hep o derinliği yakalamak için uğraşırım. O derinliği tam olarak yakaladığım gün kendimi şair olarak görebilirim belki.
Şiirlerimde aşk, hasret, sitem, ölüm, ayrılık gibi konuların yanında toplumsal konulara da yer veririm. En çok tezat, mübalağa ve teşbih sanatlarını kullanırım.
Remzi ÖZKAN: Sizce şiirin insan ve toplum üzerindeki en büyük etkisi nedir?
Esra ERDOĞAN: Şiir ve sanat insanların hem ruhsal dünyalarını hem de toplumsal hayatlarını zenginleştirip geliştirmeleri açısından çok önemlidir. Özellikle şiir; insanların, hayatın acı gerçeklerine ve zorluklarına karşı direncini artırır. Kendinden bile kaçan yapayalnız insanların dili, sığınağı ve arkadaşı şiirdir. İnsanlar bazen kendilerine bile itiraf edemediklerini şiirle anlatırlar ve kendileri gibi olan insanlarla şiir sayesinde ortak bir dil oluştururlar. Şiirlerle kenetlenirler birbirlerine.
Şiirle insanlara toplumun her türlü değeri, dilimizin zenginlikleri, milli ve manevi her türlü bilinç daha etkili bir şekilde öğretilir. Dolayısıyla hem birey hem de toplum şiirle iyileşir, şiirle zenginleşir, şiirle yükselir.
Remzi ÖZKAN: Basılmış bir eseriniz var mı? Kitap çıkarmayı düşünüyor musunuz?
Esra ERDOĞAN: Henüz çıkmış bir kitabım yok ama zamanını bekleyen biri şiir diğeri roman olmak üzere basıma hazır iki dosyam var.
Remzi ÖZKAN: Değerli öğretmenim, bu samimi söyleşi için teşekkür ediyorum. Çok kutsal bir görevi severek icra ediyorsunuz. Hem mesleğinizde hem şiir yolculuğunuzda ve hem de tüm yaşamınızda her şey gönlünüzce olsun diliyorum.
Esra ERDOĞAN: Ben teşekkür ediyorum. Haber Expres okuyucularına, çalışanlarına ve tüm ekibinize sevgi ve selamlarımı yolluyorum. Çalışmalarınızda başarılar diliyorum.
Kaynak:Emine Temiz Yılmaz
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.