Rektör Ünal, ‘Yüksek Din Öğretimi Çalıştayı'nda fikir ve önerilerini paylaştı

Rektör Ünal, ‘Yüksek Din Öğretimi Çalıştayı'nda fikir ve önerilerini paylaştı
Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Rektörü Prof. Dr. Yavuz Ünal, ‘Yüksek Din Öğretimi Çalıştayı'na katılarak fikir ve önerilini paylaştı.

Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) Din Öğretimi Genel Müdürlüğünce organize edilen "Türkiye'de Din Eğitimi Raporu Çalıştayları"nın üçüncüsü 'Yüksek Din Öğretimi' temasıyla yapıldı. "Türkiye'de Din Eğitimi Raporu Çalıştayları 3- Yüksek Din Öğretimi" başlığıyla çevrim içi (on-line) olarak düzenlenen etkinliğin moderatörlüğünü Yalova Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Suat Cebeci üstlendi. Moderatör Yalova Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Suat Cebeci'nin takdimiyle başlayan çalıştayda genel olarak Türkiye'de yüksek din öğretiminin kısa tarihi, mevcut durumu ve sorunları ile mevcut sorunlara dair çözüm önerileri gündeme geldi.
Rektör Ünal: "Ortaya çıkan marazi duruma bakmak suretiyle sistem üzerine teklifte bulunulmalı"
Çalıştayda düşünce, talep ve izlenimlerini aktaran OMÜ Rektörü Prof. Dr. Yavuz Ünal ise yüksek din öğretiminde bir öz eleştiri yapmanın elzem olduğunu vurgulayarak "Mevcut hâlimiz maalesef başarısız. Konuşmalarda dile getirilen ve ülkemize atfen söylenen 'örneklik' konusu bir yanılsamadır. Bunu bir öncül olarak kabul etmezsek sonuca gitmemiz zorlaşacaktır. Bu sistem neden diğer ülkeler yahut yapılar tarafından makul görülüyor ve önemseniyor derseniz, aslında modern hayat açısından bize ait olan insan modeli sisteme daha kolay adapte oluyor, burada esasen bir makas değişikliği ile sisteme uyum sağlıyor. Mesela din ile ahlakı, iman ile ameli birbirinden çok rahat bir şekilde ayırıyor ve sonrasında da her ortama ayak uydurmada sorun yaşamıyor. Bu durumu eğitim sistemimizin bir başarısı olarak algılarsak çok ciddi bir yanılgı içine düşeriz. Burada önemli olan mevcut eğitim sisteminin sorgulanmasıdır. Ortaya çıkan marazi ve arızai duruma bakmak suretiyle bundan sonra sistem üzerine teklifte bulunulmalı” diye konuştu.

"Yeterlilikleri içselleştiremedik ve bunları sisteme yediremedik"
"Bizim eğitim sistemimizde sistematik bir yapı yok" diyen Rektör Ünal bu sürecin ilahiyat eğitimi ile ilişkisini "Örneğin, öğrenci hazırlık sınıfında Arapça okuyor, hazırlığı geçtikten sonra, artık öğrenci Arapçayı biliyor olmalı, biliyor kabul edilmeli ve bunun üzerine gidilmelidir. Ama dersleri geçti ve bitti diye bakıyoruz. İlahiyat eğitiminde hedefimiz nedir diye sorgulamamız, bizim gerçekten yeterlilik amacımız var mıdır diye düşünmemiz gerekiyor. Yeterlilikler de kâğıt üzerinde belirleniyor. Bunları da biz içselleştiremedik, dolayısıyla bu yeterlilikleri sisteme yediremedik ve eğitim sistemini gerçekleştirecek bir yapıya büründüremedik. Öncelikle sorgulanması gereken; sistemi yöneten bizlerin yeterliliği ve başarısıdır. Mevcut durumun bunu kaldırması mümkün değil. Bu yapıyla yaşadığımız dünyanın ihtiyaç duyduğu, duruşu net, şahsiyetli insan yetiştirmenin kolay olmadığı ortada" sözleriyle dile getirdi.

"Sorun; öğrencinin yeterliliğinden önce hocanın yeterliliğidir"
Yaşanan sorunlarla ilgili düşüncelerini ve önerilerini bildiren Rektör Ünal, şunları ifade etti:
“Bu hususta benim teklifim şudur: Yüksek dinî eğitimi paranteze aldığımızda bu eğitimde bir öğrenci yeterliliğinin öne çıkması gerekiyor. Mesela hafızlık konuşuldu ancak bu sistemde hafızlık bir hedefe dönüştürüldü, oysaki hafızlık bir hedef değildir, ulum-u İslamiye'nin (İslam bilimlerinin) altlığıdır. Bu noktada Arapça olmazsa olmaz dememiz gerekiyor. Öğrenci klasik metinleri okuyup anlayacak düzeyde olmalı, Arapçayı şakır şakır konuşmak zorunda değil. Burada sanki biz filoloji ya da mütercimlik eğitimi veriyoruz da öğrencinin akıcı bir şekilde Arapça konuşmasını bekler olduk, hâlbuki İslam bilimlerinde bu mümkün değil, olmadı ve olmayacak. Olması gereken ise dili bir araç olarak görmek ve öğrencinin bir yeterlilikle alınmasıdır. Mesela Türkiye'de hafızlık belgesi alıp da hafızlığını koruyanlarla ilgili bir çalışma yapıldı mı ve ne kadarı bunu koruyor? Yüksek din öğretimini konuşacaksak öğrenci açısından yeterlilik ve nitelik sorununu merkeze almalıyız. Din kültürü için öğrencinin 4-5 yıl okuması gerekmiyor. Birincisi; alınacak öğrencide nitelik aranmalıdır zira bir konservatuvar bunu arıyorsa dinî yüksek ihtisas yapacak kişide de bu özellikler yoklanmalıdır. İkincisi; din eğitimini bir bilim olarak görmemek lazım. Mesela ilahiyat fakültelerinde yapı şöyle ayrılıyor: Öğrenci biraz Arapça biliyorsa temel İslam'da kalıyor, bu yoksa felsefe ve din bilimlerine yöneliyor. İşte bu yapı bile mevcut durumu analiz etmemiz için yeterli. Oysaki din eğitiminde Arapçası gerçekten çok güçlü, Kur'an'a vâkıf olan kişilerin öncelikle din eğitimini tercih etmesi gerekiyor ama tam tersini görüyoruz. Var olan sistemdeki eğitime baktığımızda bu durum bizlerin aslında karneleridir. Aynı kafayla devam edeceksek düzenlemenin adı ne olursa olsun hiçbir şey değişmeyecektir. Sorun, öğrencinin yeterliğinden önce hocanın yeterliliğidir. Dolayısıyla öğrenciyi mezun ederken yeterlilik eksenli bir bakış ve anlayışa ihtiyacımız var. Kısacası burada kıstaslarımız; alımlarda bir yeterliliğin öngörülmesi ve yüksek din öğretiminde de temel alan bilgisi eğitimi ile onun üzerine ihtisas eğitimidir."
Öğleden önce ve sonra 4 oturumda gerçekleşen çalıştayda diğer katılımcı akademisyen ve uzmanlar da görüş ve değerlendirmelerini paylaştı.

İHA

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Önceki ve Sonraki Haberler
Bunlar da İlginizi Çekebilir
Eğitim