Sayın Başkan,
Çarşamba İlçe Teşkilatının başkanlığını yürüttüğünüz Milliyetçi Hareket Partisi…
8-9 Şubat 1969 tarihinde Adana’da toplanan Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi Kongresinde alınan kararla kurulmuştur. İlk toplanan Genel İdare Kurulu parti amblemi olarak üç Hilal’i seçmiş ve parti Türk siyaset hayatına dâhil olmuştur. MHP’nin programının esasını İslam inancının şekillendirdiği Türk Milliyetçiliğini temel alan, gelenekçi - muhafazakâr niteliklere sahip DOKUZ IŞIK temsil etmektedir. Ülkücüler, idealizmin doruk noktalara ulaştığı antikapitalist, antikomünist, milliyetçi bir siyaseti savunmuştur. Başbuğ Alparslan Türkeş her konuşmasında “BİZ NE SAĞCIYIZ, NE SOLCUYUZ. BİZ MİLLİYETÇİ-MUHAFAZAKÂR DEMOKRATIZ” diyerek partinin politik pozisyonunun milliyetçi- muhafazakâr merkez olduğunu belirtmiştir
Partinin yan kuruluşu olan ve amblem olarak hilal içinde bozkurt motifini benimseyen Ülkü Ocakları da tüm Türk Gençliğini kapsayan bir bildirge ile, “TÜRLÜK GURUR VE ŞUURU İLE İSLAM AHLAK VE FAZİLETİ” yani daha bilinen deyimi ile TÜRK İSLAM SENTEZİ tezini benimseyen bir gençlik yetiştirmeyi hedeflemiştir. Kuruluşundan bu yana tüm olumsuzluklara ve bedeli canla, kanla ödenen tuzaklara aldırmadan bu hedefine doğru kutsal yürüyüşünü sürdürmektedir.
Biz ülkücüler kendimizi şekillendiren ana özellikleri o tarihlerden bu yana “TANRI DAĞI KADAR TÜRK, HIRA DAĞI KADAR MÜSLÜMAN” sloganı ile özetledik. Bu sloganı yine kanımız ve canımız pahasına kutsal emanet olarak bildiğimiz vatanımızın yedi bölgesinin dağlarına, taşlarına havasına suyuna yazdık, ölümsüzleştirdik.
Siyasi liderimiz Bilge Başbuğ Alparslan TÜRKEŞ esas hedef olarak bu ilkelere uygun, sorumluluklarını bilen, pozitif bilgilerle donatılmış, dinimizin emrettiği ahlaki eğilimleri kişiliğine işlemiş, özümsemiş,, ilkeli, dürüst, çalışkan bir Milliyetçi Türk Gençliği yetiştirmek için gecesini gündüzüne katarak çalışırken, siyasi platformda da Milliyetçi Hareket Partisinin Türkiye’de iktidar olması ama bu iktidarın millet iradesinin ürünü olarak sandıktan çıkması için ter döküyordu.
Ben rahmetli Başbuğ’un onlarca seminerini, yüzlerce konuşmasını bizzat dinleme bahtiyarlığını yaşamış bir kişiyim. Bu konuşmalarında her konuda olduğu gibi, ülkenin siyasi rejiminin ne olması gerektiği hususundaki görüşünü de hiçbir tereddüde yer bırakmayacak netlikte şöyle açıklıyordu:
“Türk Devleti demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olmalı, olmaya devam etmelidir. Millet iradesinin üzerinde hiçbir iradeyi tanımayız. ŞUNU ASLA UNUTMAYINIZ Kİ, EN KÖTÜ DEMOKRASİ ENİYİ TOTALİTER REJİMDEN YÜZLERCE KAT DAHA İYİDİR.”
Şimdi sayın Başkan;
Sen ne hakla, hangi akılla kalkar da, bu partiyi temsilen yaptığın bir konuşmada, bu parti adına “TÜRKİYE’DE ŞERİAT OLMALIDIR” dersin!!!!.. Sen kurulduğu günden bu yana geçen 43 yıldır “hakimiyet Milletindir” diyen, demokrasiyi korumak, geliştirmek, çağdaş normlara uygun hale getirmek için mücadele eden bir siyasi parti adına nasıl “Şeriat istiyorum. Kesilen parmağımın acımaması için şeriat istiyorum.” Diyebilirsin. Üstelik bu pervasız, hesapsız, kitapsız hezeyanına güç katmak için bir de kalkıp “ ANAYASAYA NE LÜZÜM VAR? ELİMİZDE ALLAH’IN ANAYASASI VAR” demişsin ve kutsal kitabımız Mübarek Kur’an-ı Kerim’i de yetersiz aklına delil olarak göstermişsin. Senin buna ne hakkın var???
Sen Anayasa nedir bilir misin Sayın Başkan??? Anayasa ile kutsal kitap arasındaki farkı bilir misin?? Anayasalar ne işe yarar, kutsal kitaplar ne için gönderilir bilir misin???
Sayın Başkan illa konuşmak zorunda mısın? Konuşurken ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu?.. Duymuyorsa, aklın diline hakim değilse sus be Başkan. Sus… Sus…
Amacın MHP’ nin Şevki Yılmaz’ı olmaksa eğer, o şom ağızlı nefret küpünün modası çoktaaan geçti. Onun artık milletvekili yapıldığı partide bile yeri yok… KALDI Kİ MHP NİN BİR ŞEVKİ YILMAZ’A İHTİYACI YOK.. HİÇ OLMADI, OLMAYACAK..
Şimdi sana soruyorum: 9 Nisan 2012 tarihli yerel gazetelerde, resminin üzerine yerleştirilerek oluşturulan “ŞERİAT OLMALI” manşetini beğendin mi?.
Beğendinse şüphesiz kendinle gurur duyuyorsundur. Ama ben bir MHP li olarak, bir Ülkücü olarak artık senden (tabi ki şahsından değil, temsil yeteneğinden) rahatsızlık duyuyorum.