18 Kasım 2020 tarihi, Çarşambalıların makûs talihine terk edilip edilmeyeceğinin tarihidir.
Yaklaşık 1.5 yıl önce Çarşambalıların önüne bir bilinmez mesele koyuldu.
İlk başlarda teknik anlamda hakim olunmadığı için ve bölgede ilk defa bu isimle bir proje konuşulduğu için insanlar da kuşku dolu soru işaretleri belirdi.
Ancak ardından yapılan araştırmalar, elde edilen bilimsel verilerle birlikte Çarşambalılar bu vahim gerçekle yüzleşti.
Bu süreçte alanında uzman isimler gerek jeoloji alanında, gerek zirai anlamda, gerek hukuki anlamda bilimsel gerçekleri kamuoyuyla paylaştılar.
Konunun başlıca muhatabı olan bölgedeki insanlar yasal çerçevelerde tepkilerini gösterdiler.
Defalarca konu yargıya taşındı. Hukuk elini vicdanına götürdüğü zamanlarda bölge insanı lehinde kararlar verildi. Ancak hukukun vicdanlara götürdüğü eli bazı eller vicdandan çektiği zamanlarda ise hukuk bölge insanının aleyhinde işletildi.
Ben Jeoloji veya Ziraat Mühendisi değilim. Hukukçu hiç değilim. Bu alanlarda okuyup araştırdığım kadarıyla bilgi sahibiyim. Bundan dolayı bu alanlara dair yorum yapmamın hadsizlik olacağını düşünerek alanında uzman isimlerin ortaya koyduğu verilere itibar etmeye devam edeceğim.
Ben bölgenin evladıyım. Evet, Çarşambalıyım. Hatta santralin saplandığı mahallenin evladıyım. O bölgede doğmuş, sokaklarında top oynamış, ırmağında balık avlamış, o bölgenin havasıyla büyümüş bir kişiyim.
Dolayısıyla benim değerlendirmelerim bölge insanının gözüyle ve bazı gerçekleri ele almakla şekillenecektir.
Biyokütle Enerji Santrali hakkında 1,5 yıl önce ilk bilgi sahibi oluşum, fikirlerine çok değer verdiğim bir hemşehrimizin sosyal medya paylaşımıyla oldu.
Bu toprakların meselesi bizim için her şeyin üstündedir düsturuyla yetişmiş bir Anadolu insanı olarak bu meselenin aslını astarını o andan itibaren soruşturmaya başladım.
Maalesef “millet ve memleket menfaatine bir projedir inşallah” temennisiyle yaptığım araştırmalar sonucunda vicdanları hiçe sayan bir kurgunun kucağımıza bırakıldığı gerçeğiyle karşılaştım.
Dedim ya, bu santralin bölge tarımına, hayvancılığına, toplumsal sağlığa, jeolojik anlamda getireceği problemlere özel olarak değinmeyeceğim. Bu alanlarda gerekli türlü bilgiler, alanında uzman kişiler tarafından vatandaşlarımıza sunuldu.
Sürecin başından itibaren bölge insanı her geçen gün artan dirençle birlikte tepkisini göstermeyi sürdürdü. Karşısında yer alan sermaye gücünün başvurduğu her türlü hukuksuzluğa rağmen hukukun dışına çıkmadan, yasal çerçevelerde tepkisini göstermeye hassasiyetle devam etti.
İYİ Parti Genel Başkanı sayın Meral Akşener ve Milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekilleri, Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı sayın Mustafa Destici ve Saadet Partisi Genel Başkanı sayın Temel Karamollaoğlu tarafından bu mücadelelere bizzat destek verildi.
Birçok Sivil Toplum Kuruluşu bu bölgenin evladı oldu, bu mücadeleye omuz verdi.
Her türlü yasal eylem yöntemine başvuruldu.
Ancak zamanla bu mücadeleye koyulan insanların sindirilmeye çalışıldığını, bu insanlara iş ile aş ile parmak sallandığını gördük.
Yıllarca bölgenin temsilcisi “sıfatıyla” siyaset yapanların, yıllarca görmezden geldiği, seçimden seçime yapacağı iki torbalık yardıma muhtaç ettiği insanlara birden bire iş imkanları sunduğunu gördük.
Elbette kimsenin iş sahibi, aş sahibi olmasına kelam etmiyoruz.
Ancak bizleri düşündüren husus, bir kısmı da bahse konu santralde istihdam edilen bu insanların sunulan iş imkanlarıyla susturulmaya çalışılmasıdır.
Neden Çarşamba’yı temsil iddiasıyla siyaset yapan isimlerin santral konusunda bu kadar hassasiyet gösterdiğidir.
Koskoca milletvekillerinin, belediye başkanlarının vatandaşın halini hatırını sormak için ziyaret edeceği çay ocaklarını neden santralin propagandasını yapmak için ziyaret ettiğidir.
Koskoca Çarşamba ilçesinin geleceği karmaşık iltisakları bulunan siyasal sermaye gruplarının bölgeye hançer gibi sapladığı bir projenin akıbetine mi kalmıştır?
Birileri ısrarla santral sahibi firmayı hedef almakta veya birileri tarafından bu “özel” şirket ısrarla hedef gösterilmektedir.
Burada da yürütülen bir algı operasyonu mevcuttur. Bugün o projeyi Oltan&Köleoğlu hayata geçirmese başka bir firma hayata geçirecekti.
Dolayısıyla bölge insanının mücadele etmesi gereken muhataplar Çarşamba’yı ve hatta Samsun’u yöneten siyasilerdir.
Çarşamba Belediye Başkanı, Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı, iktidar mensubu Samsun Milletvekilleri, ilgili bakanlıklar bu projeye onay vermeseydi bahse konu firma o topraklara tek bir çivi çakabilir miydi?
Şehrin desteğiyle oturduğu koltukta şiraze kayması yaşayanların bilmediği kıymeti meselenin sadece ticari tarafı olan firma mı bilecekti?
Geçtiğimiz günlerde Samsun’a gelen sayın Cumhurbaşkanı başka şehirlerde onlarca yıl önce faaliyete geçen fabrikaların açılışını yaparken neden partisinden seçilmiş Çarşamba Belediye Başkanının kendisini zurnanın son deliği olarak nitelendirdiği santral konusuna değinememiştir?
Irmaksırtı ve Eğercili Mahallesi başta olmak üzere bölge insanının birtakım siyasiler tarafından üstü kapalı şekilde tehdit edilmesine siyasi vicdanlar veiradeler neden ses çıkaramamaktadır?
Çarşamba ilçesinde görev yapan muhtarlara bu konuya müdahil olmamaları konusunda “tavsiye” adı altına neden ikazda bulunulmuştur?
Şimdi birileri çıkıp bölge insanının mücadeleye destek vermediğini iddia ediyor.
Bu düşüncenin kabul edilmesi mümkün değildir.
Hatta ve hatta yakinen tanıdığım Cumhur İttifakı’na mensup Belediye Meclis Üyeleri içinde de bu projeye içi sinmeyenler bulunmaktadır.
Evet, çekinceleriyle orada fiilen mücadele vermeye cesaret edemeyen insanlar bulunmaktadır. Bunları sokakta, oturduğumuz çay ocaklarında görüyor ve işitiyoruz. Ancak unutulmamalıdır ki Anadolu insanı her zaman ardında bir destek olarak, güç olarak ömrünü sermaye ettiği devletini görmüştür. İşte tam olarak bu noktada, maalesef bölge insanına güç ve cesaret vermesi gereken devlet unsurlarının iktidarın siyasileri tarafından markaj edildiği gerçeğini de unutmamalıyız. Cesaret edemeyen bölge insanını, hayatının her dönemini eylemlerle, protestolarla tecrübe etmiş kişiler olarak görmekten vazgeçmeliyiz. Santralden rahatsız olan insanlar 365 günün 360’ını tarlada, ekmeğini taştan çıkarmakla meşgul insanlardır. Ve o insanların dayanağı hala “Devlet Baba gereğini yapar” umududur. O insanlardan devlet babanın üvey evlatları tarafından felce uğrattığını tespit edebilmelerini bekleyemeyiz. Onların temiz zihinleri böylesine ihanet senaryolarına ihtimal vermez. Dolayısıyla bu insanları hedef alarak değil, cesaretlendirerek içten içe kabullenmedikleri bu ihanete karşı refleks göstermeye davet edeceğiz.
Ankara’da hayatını idame ettirip, 30 kilometre mesafede Samsun merkezde ikamet edenlerin veya “siyasi hayatımın akıbeti aman zarar görmesin” endişesiyle “ağabeylerinin” parmak ucunun gösterdiği istikamette siyaset yapan Çarşamba’daki bazı siyasilerin bize sahip çıkacağını zaten bekleyemeyiz.
Biz sermayeye uşaklık eden değil heybelerinde anaların hayır duasını azık eden insanlarız. Biz bize muhtaç olan siyasilerin salladığı parmakları ilk seçimlerde kıracak insanlarız.
Şimdi verdiğimiz haklı mücadelemizde önemli bir süreç daha var önümüzde.
18 Kasım 2020 günü Biyokütle Enerji Santrali’ni denetlemek üzere Bilirkişi Heyeti bölgeye gelecektir. Bölgenin gerçek sahipleri olarak, bundan sonra da bölgenin gerçek sahipleri olarak kalabilmek adına 18 Kasım 2020 günü yasal çerçevelerde tepkimizi göstermek için orada olacağız. Maşeri vicdanda hesap verebilmek için orada olmak zorundayız.
Önümüze gelecek her türlü tehdide ve baskıya karşı boyun eğmeyeceğimizi de bugünden deklare ediyoruz.