2025 yılı için belirlenen 22.104 TL asgari ücret, kamuoyunda büyük yankı uyandırdı. Yüzde otuzluk artış, ilk bakışta ciddi bir iyileştirme gibi görünse de, işçi sendikalarından muhalefet partilerine, ekonomistlerden çeşitli sivil toplum kuruluşlarına kadar geniş bir kesim tarafından tepkiyle karşılandı. "Kabul edilemez" ifadesi, bu tepkilerin ortak bir özeti oldu. Peki, bu tepkinin altında yatan nedenler neler? Bu karar hangi bağlamda değerlendirilmeli?
Asgari Ücretin Reel Gücü ve Enflasyon
Öncelikle, asgari ücretin yüzde otuz oranında artırılması, Türkiye'nin son yıllarda yaşadığı yüksek enflasyon oranı dikkate alındığında yetersiz bir adım olarak değerlendiriliyor. TÜİK’in açıkladığı verilere göre yıllık enflasyon yüzde 47 seviyesinde seyrederken, bağımsız araştırma kuruluşları bu oranın yüzde 100'lere yaklaştığını ifade ediyor. Dolayısıyla, yüzde otuzluk artış, hayat pahalılığı karşısında işçilerin alım gücünü artırmaktan çok uzak.
Bir diğer önemli mesele ise gıda ve temel ihtiyaç ürünlerindeki fiyat artışlarının genel enflasyon oranının çok üzerinde seyretmesi. Market alışverişinden faturalara, eğitim harcamalarından ulaşım masraflarına kadar her alanda ciddi fiyat artışları yaşanırken, 22.104 TL'nin temel ihtiyaçları karşılamada yetersiz kalacağı sıkça dile getiriliyor.
İşçi Kesimlerinin Tepkisi
İşçi sendikaları ve işçi temsilcileri, bu artışın yalnızca “optik bir düzeltme” olduğunu belirtiyor. Türk-İş, Hak-İş ve DİSK gibi büyük işçi konfederasyonları, bu rakamın açlık sınırının dahi altında olduğuna dikkat çekiyor. Türk-İş'in Aralık 2024 raporuna göre, dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 20.500 TL, yoksulluk sınırı ise 60.000 TL olarak hesaplandı. Bu bağlamda, açıklanan asgari ücretin yalnızca temel gıda ihtiyaçlarını karşılamakta bile zorlanacağı ifade ediliyor.
Hak-İş Genel Başkanı, yaptığı basın açıklamasında, “Bu rakam, işçinin alın terinin karşılığı olamaz. İnsan onuruna yaraşır bir yaşam için asgari ücretin yoksulluk sınırına yaklaşması gerekir. Ancak bu artışla işçiler, borç yükü altında ezilmeye devam edecek,” dedi.
Muhalefetin Eleştirileri
Muhalefet partileri, asgari ücretin açıklanmasının ardından sert eleştirilerde bulundu. CHP, İYİ Parti, ve HDP gibi partiler, hükümeti halkın ekonomik zorluklarını göz ardı etmekle suçladı. CHP Genel Başkanı, “Bu rakam, bir lütuf değil, işçiye reva görülen sefalet ücretidir. İnsanlar artık kira bile ödeyemez hale geldi. İktidar, ekonomik kriz karşısında yetersiz ve adaletsiz bir tutum sergiliyor,” ifadelerini kullandı.
İYİ Parti Genel Başkanı ise, “Enflasyon canavarı işçiyi yutarken, hükümet asgari ücreti artış değil, bir aldatmaca olarak sunuyor. Milletin cebi değil, sadece göz boyanıyor,” diyerek hükümetin ekonomi politikalarını eleştirdi.
İşverenlerin Bakış Açısı
İşveren tarafı ise farklı bir noktadan meseleye yaklaşıyor. Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK), asgari ücretin artışıyla birlikte işverenlerin mali yükünün de ciddi şekilde artacağını belirtti. "İşçi maliyetlerindeki bu yükseliş, birçok işletmenin ayakta kalmasını zorlaştırabilir," diyen TİSK Başkanı, özellikle KOBİ'lerin bu yükün altından kalkmakta zorlanacağını ifade etti.
Bazı işveren temsilcileri, artan maliyetlerin işçi çıkarımları ve kayıt dışı istihdamı artırabileceği uyarısında bulunuyor. Bu durum, işsizlik oranını yükseltebilir ve uzun vadede ekonomik dengesizlikleri daha da derinleştirebilir.
Çözüm Önerileri ve İleriye Dönük Adımlar
Asgari ücret tartışmalarının çözümü, sadece rakamsal bir artıştan değil, aynı zamanda yapısal reformlardan geçiyor. İlk olarak, enflasyonun kontrol altına alınması ve temel ihtiyaç maddelerinde fiyat istikrarının sağlanması gerekiyor. Enflasyon karşısında ücretlerin erimesini önlemek için daha dinamik ve gerçekçi bir ücret düzenleme mekanizması oluşturulmalı.
Ayrıca, işçi ve işveren temsilcilerinin daha aktif katılımıyla sosyal diyalog güçlendirilmeli. İstihdam üzerindeki vergi yükünün azaltılması, hem işçilerin daha fazla gelir elde etmesini hem de işverenlerin maliyetlerini düşürmesini sağlayabilir. Böylelikle, işçi çıkarımlarının ve kayıt dışılığın önüne geçilebilir.
Sonuç
2025 yılı asgari ücreti, hem ekonomik hem de sosyal açıdan derin bir tartışma konusu oldu. İşçi kesimlerinden muhalefet partilerine kadar geniş bir kesim tarafından yetersiz olarak değerlendirilen bu artış, toplumun farklı kesimlerinin ekonomik kriz karşısındaki çaresizliğini bir kez daha gözler önüne serdi. Hükümetin bu tepkilere nasıl yanıt vereceği ve ileriye dönük hangi adımları atacağı, önümüzdeki dönemin en önemli gündem maddelerinden biri olmaya devam edecek.