Balıkesir'de Aile Terapistliği ve Danışmanlığı yapan Abdullah Savaş, ailede yaşanan sorunlar ve bu sorunların çözümü konusunda bilgiler verdi. Evli olan çiftlerde en çok kadınların aile terapisti ve uzmanlara danıştığını ifade eden Savaş, "Kadınlar evlerinde bir şeyler yapmaya çalışıyorlar çalışıyorlar ve en son uzmana geliyorlar. Baktı olmadı artık ilişkiyi bitiriyorlar" dedi.
Evli çiftlerin artık değer bilmediğini söyleyen Savaş, "İnsan olarak hepimizin geleceğe yönelik kaygıları var. Bu bazılarında maddi olur bazılarında gelecek kaygısı. Bazılarında bu düşünceler biraz daha fazladır. Ama gelecek kaygısı insanoğlunun varoluş sebeplerinden birisi. Önemli olan bu kaygının ne düzeyde olduğu, ne kadar sürdürülebilir olduğudur. Bunun için evlilikler bitiyor mu hayır bitmiyor. Benim kişisel görüşüm evliliği bitiren şey gelecek kaygısı ya da maddi kaygıdan ziyade eşlerin arasındaki sevgi ve saygının bitmiş olması, değer kıymet bilmenin bitmiş olmasıdır" dedi.
Her çiftin ayrı sorunlarla terapist ve uzmanlara başvurduğunu söyleyen Aile Terapisti ve Danışmanı Abdullah Savaş, "Aile yaşam döngüsü olarak her döngünün farklı semptomları var. Bunlar neler. Yeni evlenen bir çiftin ilişkisindeki sorunlar farklı, çocuğu üniversiteye gidip de evden ayrılan çiftin ilişkisinde bambaşka sorunlar olabiliyor. İnsan ana kökenine baktığımız zaman biyolojik sosyal psikolojik bir varlık. Burada biyolojik sebepler var. Psikolojik sosyal ve kültürel sorunlar da var. Peki bizlere en çok neden geliyorlar. Çok farklı sebeplerden olabiliyor. Bunun önceliğinden ziyade aile iletişimden bahsetmek gerekiyor" dedi.
SOSYAL MEDYA AİLE HAYATINI BİTİRDİ
Ailede iletişim kopukluğunun özellikle sosyal medya ile tamamen bitme noktasını geldiğini söyleyen Aile Terapisti ve Danışmanı Abdullah Savaş, "Artık birbirimizle iletişim kurma zamanımız, süremiz ve kalitemiz oldukça değişmiş durumda. Bunun da ilk sebeplerinden birisi sosyal medya. Kendi sohbetlerimizden ziyade herkesin sorununu ortaya koyduğu sosyal medya ortaya çıktı. İlişkinin niteliği değişti. Daha önceden daha nitelikli daha kaliteli bir iletişim mi vardı, yoktu. Ama bu kadar birbirinden kopmuş muydu, bu kadar da kopmamıştı. Şimdi aile aynı sofrada yemek yiyor diyelim. Çocuğun elinde bir telefon, babanın elinde bir telefon, annenin elinde başka telefon. Ailenin sohbet edebileceği, birlikte bir şey paylaşabileceği akşam yemeğinde herkes online olarak bir şeyleri güncelleme peşinde" şeklinde konuştu.
EN ÇOK BOŞANMALAR EGE BÖLGESİ'NDE YAŞANIYOR
Türkiye'de en çok resmi boşanma vakalarının Ege Bölgesi'nde görüldüğünü ifade eden Abdullah Savaş, bunun çeşitli nedenleri olduğunu söyledi. Savaş, "Üzerinde yaşadığımız coğrafyaya bakarsak resmi olarak boşanmış çiftler Ege Bölgesi'nden daha fazla çıkıyor. Resmi olarak ilişkiyi sonlandırmışlar fakat bitmiş ilişki olmasına rağmen bir şekilde ilişki içerisinde olma durumu devam eden de çok aile var. Bunun da çok farklı sebepleri var.
Değer bilme noktasında bir takıntımız kalmadı. Artık 'değerini bilelim, ilişkiyi korumaya çalışalım, dert tasa çekelim' diye düşünmüyor insanlar. İlişkinin niteliğini arttırmak lazım. Sevmek gerekir. Ve sevgi olduğu gibi kabul etmek ve onu değiştirmeye çalışmadan ilişkiyi devem ettirmektir. Bunu yaparsak belirli bir noktadan, aşamadan sonra bizi sevmemesi için bir neden kalmaz. Çabalayarak, kazanılarak elde edilen bir duygudur sevgi. Dün internetten yeni tanışan insanlar ertesi gün 'Biz birimizi çok seviyoruz' diyor. Bunlar anlamlı şeyler değil" dedi.
EVLİLİKTE EN ÖNEMLİ FAKTÖR ÇOCUK
Evli çiftlerin hayatında çocuğun önemli bir faktör olduğunu vurgulayan Aile Terapisti ve Danışmanı Abdullah Savaş, teknolojinin abartı şekilde kullanılmasıyla birlikte çocukların gelişiminin de etkilendiğini ve bu durumdan eşlerin de nasibini aldığını söyledi. Savaş, "Bugün İlköğretim çağındaki çocukların gece yatma saati belli değil. Ekran kullanmayacak mı tabii ki bilgisayar, tablet ve telefon kullanacak. Teknolojiden de geri kalınmamalı. Ama bunun bir sınırı olması gerekiyor. Çocuk enerjisini atamıyor. Çocuk okula gitti geldi ve yemeğini yedikten sonra bilgisayarın başına oturdu. Saatlerce vakit geçirdi. Akşam yemeğini yedi tekrar bilgisayar başına ya da televizyon karşısında geçti ve saat gece 12 ya da 1 oldu daha da uyumadı. Ve aileden kimse buna müdahale etmedi. Bu çocuğun öncelikle sağlıklı uyku alma ihtimali ortadan kaldırılıyor. Bu çocuğun belirli bir saatte yatması gerekiyor ki vücutta büyüme hormonları salgılanabilsin. Çocuğun en geç saat 10'da uykuya dalması gerekiyor. Gece 1'de yattı ve sabah bu çocuğumuz uyanamadı, uykusunu da alamadı. Sabah o çocuk kahvaltısını sağlıklı bir şekilde yapamayacak. Okula gittiğinde hala uykusunu alamadığı için uyuklamaya devam edecek ve ilk bir kaç ders boyunca uyuklamaya devam ettiği de derse katılım yapamayacak. Ve dönem sonunda baktığınız zaman bu çocuğun akademik hayatını ve gelişimini etkilediğini göreceksiniz" dedi.
Çocukların erken uyumamasının akademik hayat ve gelişimden öte eşlerin de hayatını etkilediğini söyleyen Savaş, "Hepimiz eş ilişkisi içindeyiz. Karı - kocayız. Yapmamız gereken sorumluluklarımız olduğu gibi 12'de 1'de yatan bir çocuğun olduğu evde karı koca bir birbirine zaman da ayıramaz. Ebeveynler de sabah kalkıp işe gidecekler ve birbirlerine zaman ayıramayacaklar. Yani çocuğunun uyumaması ailede büyük bir etken olacaktır" şeklinde konuştu.
ÇOCUKLAR BUNALIYOR VE İNTİHAR EDİYOR
Türkiye'de genç yaşta çocuk intihar vakalarının yaşandığını ve bunun temeline inildiğinde ise bir çok neden olduğunu söyleyen Savaş, "Günlük hayatta dilimizde en fazla kullandığımız cümlelerden biri şudur. 'Bizim en değerli varlığımız çocuklarımız, ne yapıyorsak çocuklarımız için yapıyoruz, çocuklarımız için yaşıyoruz' Uygulamaya baktığımız zaman maalesef bunun bu şekilde olmadığı görülüyor. Örnek verelim. Çocuğumuz ilköğretime gidiyor. Geliyor ve sonra özel derse gidiyor. Yahut bir Etüd merkezine. Oradan geliyor evde istisnasız her gün 400-500 soru çözen çocuklar var. Aileler çocuğun hangi liseye gideceğini, hangi üniversiteye gideceğini, nasıl bir meslek seçeceğini kendileri için doğru ne ise onu belirlemişler. Çocuğa onaylatmak için çabalıyorlar. Burada bakılması gereken en önemli nokta bizim çocuğumuzun potansiyeli nedir. Biz bu var olan potansiyeli nasıl ortaya çıkartıp nasıl destekleyebiliriz. Ama maalesef sistemin de biraz getirdiği dayatmayla birlikte aileler çocukların kaldıramayacağı ağırlıkları omuzlarına yüklüyor. Bunun sonuçları neler peki. Çocuk uyku saati dışında sadece neredeyse akademik durumuyla ilgilendiği için, gelecek kaygısıyla, sınav kaygısıyla ilgilendiği için bir noktadan sonra bu ağırlığı taşıyamıyor. Ve haliyle anneye babaya arkadaşlarına ya da kardeşine bir şekilde bunun işaretlerini veriyor. 'Ben bu gidişten mutlu değilim, memnun değilim, hayattan haz almıyorum' gibi. Bir noktadan sonra bu verilen işaretleri gözden kaçırdığımızda maalesef çok acı olaylarla karşılıyoruz. Bir kaç gün önce belirli bir sınavdan sonra ara dönem sonunda maalesef hayatına son veren çocuklarımız oldu. Sebep sadece bunlar mı. Yüzde yüz sebep budur diyemiyoruz. Ama bunları göz önüne almakta fayda var. Çocuklarımızla nitelikli iletişim dilini kesinlikle düzeltmemiz ve geliştirmemiz gerekiyor" dedi.