Onu komşumuz olan Allı köyünden olmasına rağmen 1972 yılında tanıdım.
Benim gibi 1945 doğumlu, çevremizde çok tanınan Çakır Dayı’nın küçük oğlu idi.
Allı Köyü’nün Çobanlar Mahallesi’ndendi. 200 yıl önce Tokat’ın Reşadiye kazasının köylerinden göç eden ÇEPNİ YUSUF Soyundan gelen en has Türklerdendi.
İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümünü bitirmiş, Samsun Eğitim Enstitüsü’ne tayini çıkmıştı.
Çarşamba’lı Profesör Tayyip Gökbilgin’in talebesi Burhan Şahin’i anlatıyorum.
Tanıştıktan bir müddet sonra, bizi çalışmaya sevk etmek için ne yapmamız gerektiğini heyecanla anlatıyordu. Bütün vaktini teşkilatlanmaya vakfetmişti. Samsun merkezde ve Çarşamba’da talebeleri vasıtasıyla, bütün bölgede planlı ve hızlı bir çalışma temposu sürdürüyordu.
Parti çalışmalarını, gençlik faaliyetlerini, ülkücü öğretmen teşkilatlanmalarını organize edenlerin başında o idi.
1975’de kurulan Adalet Partisi, Selamet Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi koalisyonu yeni bir başlangıçtı.
Ülkemizde bütün kurumların olduğu gibi, eğitim kurumlarının da gayri milli unsurların hakimiyetinin altında olduğu yadsınmayacak bir gerçekti. Bu kurumlarda yeni düzenlemelerin yapılması gerekiyordu.
Bütün riskleri göze alarak, Samsun’da ki düzenlemeleri Burhan Hoca yönetti.
Eğitim Enstitüleri’ndeki çalışmalar yapılmasaydı, eğitim camiasını yönetmek imkansızdı.
Üniversiteler ve eğitim kurumları sol terörün hüküm sürdüğü alanlar haline gelmişti.
Adalet Partisi iktidar olmuştu. Yönetemedi, gitti.
Devlet kadrolarına Milli Düşüncede ki insanların yerleşmesi şarttı.
Aksi halde bir adım bile ileri gidilemiyordu.
Burhan Bey, yukarıda saydığım gerçekleri bize her fırsatta telkin ediyordu.
Gecesi, gündüzü yoktu. Onun temposuna ayak uyduramıyorduk.
80 darbesine kadar, Samsun’da, Çarşamba’da, bütün ilçelerde ve de tüm Karadeniz’de güçlü teşkilatlar kurulmasının arkasında, önünde hep o vardı.
Türk Milleti çok büyük bir saldırı altındaydı.
Olanlar asla sağ-sol çatışması değil, vatan işgal edilmek üzereydi.
Ülkücülerden başka bu tehlikeyi kimse göremiyordu.
Düşmanın maşaları olabildikleri için, iblis şeytandan aldıkları emirle, ülkücüleri yok etmek istiyorlardı.
Her gün şehitler veriyorduk.
Cenaze kaldırmaya yetişemiyorduk.
Evden çıkarken eşlerimiz dua okuyordu.
Türkiye’de, Burhan Şahin kalitesinde ki dava adamlarının kadri bilinseydi, bugün ülkücü hareket iktidardaydı.
Üstad Nihal ATSIZ, “Baht Utansın” derdi. Ne kadar haklıymış değil mi?
Bir gün geçmişin muhasebesini yapayım dedim.
Kırk yıl film şeridi gibi gözümün önünden geçti.
En önde Burhan Bey olmak üzere Rahmet-i Rahman’a kavuşan, Sevgili Nazif Kılıç, Yakup Taşdemir yaşayanlar, Rahmi Gökdağ, Fikri Semiz, Hüseyin Köz, Eşref Ataseyyar, İsmet Karataş, Hayrettin Gökçe, Mustafa Dok, Hayati Keleş gibi yiğitlerin verdikleri mücadele tam bir vatan savunmasıydı.
İblis’in işgaline karşı direnişti.
Burhan Bey’i pusuya düşürdüler. Arkadan kurşunladılar. Ağır yaralar aldı. Aylarca hastanede yattı. 12 Eylül’de çok işkenceler gördü. Öğretmenlikten ihraç edildi. İşsiz kaldı. Depremde Sevgili oğlu Genç Alperen yaralandı. Yıllarca yatağa bağlı kaldı. Hoca sabırla onun başını bekledi. Evlat acısının ağırlığını yaşadı. Gördüğü vefasızlık karşısında bir kelam bile etmedi.
Kendisine yapılacak hiçbir yardımı kabul etmedi. Babadan kalan 3-5 dönümlük arazisizini sattı. Süpürge ticareti yaptı. Ama o koca bozkurt, dimdik durdu. Kimseye bir şey belli etmedi.
Kimimiz Milletvekili olduk, kimimiz bürokrat olduk ve kimimiz bakan olduk hatta partinin genel başkanı olduk. Lakin gerçek kahramanlara vefasızlık ettik. Onları unuttuk.
O şimdi amansız hastalıklarla mücadele ediyor. Kimse arayıp soruyor mu? Sanmıyorum.
Ne diyeyim; üstat gibi bende ‘BAHT UTANSIN’ diyorum!
15 TEMMUZ ne ise, 12 EYLÜL o dur.
12 Eylül darbesi iblis’in vatanı işgal etmek istemesiydi. Ahmak Solcular, maşa Evrenler, İblis’in fedaileriydi. Biz ülkücüler yerli ve milli olmayı haykırıyorduk. Direndik ve bedelini canımızla ödedik.
15 Temmuz aynı iblisin işgal girişimi değil midir?
İblis’in şimdiki maşaları FETÖ’nün müritleri değil midir?
O halde soruyorum; 15 Temmuz’da direnenler kahramanlardırlar; Amenna, başım gözüm üstüne, doğrudur.
Ya 12 Eylül 1980’de işgale direnen Burhan Şahin’ler, Hüseyin Köz’ler, Muhsin Bey’ler, Başbuğ Türkeş, Devlet Bey’ler, 12 Eylül’den önce şehit düşen ülkücüler, onlar kahraman değil midir?
Onlar Kan kustular, kızılcık şerbeti içtik dediler
Onlar kanımız aksa da Zafer İslam’ın dediler
Onlar kurşun yediler, vatan sağ olsun dediler
Onlar bizi yaralar, dokundukça yaralar!
YARALAR
Türkiye elden gitmişti, işgal altındaydı!
Özümüz doğruduydu, niyetimiz halisti.
Allah’a hamd olsun, Tanrı Dağı kadar Türk!
Hira Dağı kadar Müslüman’ız diyordu.
Kanımız aktı, Zafer İslam’ın dedik.
İşkence gördük, vatanımız sağ olsun dedik.
Ah yaralar, sızım sızım sızlar yaralar!
Kadrimiz bilinmedi, o bizi çok yaralar.
Bir nesil verdiğimiz yüce bir davadır
Açılmamış yaralar, el değdikçe yaralar.
Ah yaralar sızım sızım sızlar yaralar!
Ahde vefa kalmadı o bizi çok yaralar.
Hasan TOPUZ
O KOCA BOZKURT ŞİMDİ VEFAT ETTİ. ALLAH RAHMET EYLESİN...