DEAŞ terör örgütü ve kendi halkını katleden bir rejim hüküm sürüyor. Buradan BM kadın konferansı çerçevesinde dünyaya sesleniyorum. Kadına karşı şiddetin en fazla cereyan ettiği bu zulme artık bir dur diyelim” dedi.
“Birleşmiş Milletler Kadına Yönelik Şiddetin Sonlandırılması: İlerleme Temelinde Değişimi Hızlandırma” başlıklı toplantı İstanbul Marriot Otel’de gerçekleşti. Toplantıya Başbakan Ahmet Davutoğlu ve eşi Sare Davutoğlu, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu, İstanbul Valisi Vasip Şahin, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, AK Parti İstanbul İl Başkanı Selim Temurci ve BM yetkilileri katıldı.
“KADIN ZARAFETİN SEMBOLÜ, KADINA KARŞI ŞİDDET BARBARLIĞIN ADIDIR”
Toplantıda konuşan Başbakan Ahmet Davutoğlu, “Kadın tarih boyunca nasıl zarafetin sembolü ise, kadına karşı şiddet de barbarlığın, zulmün adıdır. Kadın nasıl şiirle ifade edilirse kadına karşı şiddet de her türlü kabalığın simgesidir” ifadelerini kullandı.
“ŞİDDET HİKAYELERİ ŞİDDETİN YAYGINLAŞMASINI SAĞLAYABİLİR, AYNI ZAMANDA BU HİKAYELER FARKINDALIK AMACIYLA DA KULLANILABİLİYOR”
Kadına karşı şiddet konusunda herkesin sorumluluk alması gereken bir alan olduğunu belirten Davutoğlu, “Kadına karşı şiddet yeni bir olgu değil, ancak modernleşme ile birlikte tüm şiddet çeşitlerinin bir davranış kalıbı haline dönüştüğünü daha iyi görebiliyoruz. Şiddet hikayeleri şiddetin yaygınlaşmasını sağlayabiliyor, aynı zamanda bu hikayeler farkındalık amacıyla da kullanabiliyor. Maalesef dünyanın dört bir yanında kadınlar mağdur oluyor. Kadın elinin değmediği yerde bazen merhametin, şefkatin eksik olduğunu görüyoruz. Kadınlar savaşın mağdurlarıdır. Savaştan sonra öksüz ve yetimlere yine onlar bakar. Bir sosyal çalkantı olur ilk kadınlar bedel öder” şeklinde konuştu.
“GAZZE’DE KIZINI KAYBEDEN BABA İLE SARILARAK AĞLADIK”
Dışişleri Bakanı olduğu dönemde dünyanın birçok problemli bölgesine seyahat ettiğini hatırlatan Davutoğlu, kadınların yaşadığı zorluklarla ilgili şahit olduğu bazı anları da konuklarla paylaştı.
Davutoğlu, “Birincisi 2012 Kasım’ında Gazze’de İsrail bombardımanı esansında yaralanarak şifa hastanesinde hayatını kaybeden kız. O bombardıman esnasında Gazze’deydik eşimle birlikte. Birden haber geldi biz oradayken bombardıman başlamıştı. Yaralılar akın akın hastaneye götürülüyordu. Arkadaşlara söyledim ‘hastaneye gitmek istiyorum.’ Hastane içi yaralı doluydu. Bir baba 17 yaşında yerde yatan kızının cesedini gördüğünde aynı anda ikimiz o genç kızın cesedi başında sarılarak ağladık. Kendi kızlarımı düşündüm. Her sabah okula gitmeden önce öperek uğurladığım kızlarımı. O gün o baba o kızı öperek belki güne başlamıştı ve akşama doğru aynı kız büyük umutlarla hatta üstünde denediği ilk elbise ile bombardımana tabi tutulmuştu. O bombalar o kızın hayalini ve o babanın yüreğini yaktı. Daha sonra bu aileyi Ankara’da misafir ettim. Dedim ki madem o kızın acısını birlikte yaşadık siz ebediyen bizim ailemizsiniz. O anda o babanın yüzündeki hüznü ve o kızın gözlerini hiç unutmayacağım. Bir diğeri ise Suriye’de Esad rejiminin zulmünden kaçan mültecileri ziyaret etmiştik. Sahra hastanesine girdiğimizde önce fark edemediğimiz masum bir yüz bir kız tebessümle yüzümüze baktı. Yanına vardığımızda bu kızımızın iki bacağının birden kesildiğini gördük. İki bacağı kopan o kızımın gözleri de gözümün önünden gitmeyecek. Döndü ve şunu dedi. ‘Sizden bir şey rica edebilir miyim. Acaba bana ortopedik bir bacak takılabilir m?’ Şimdi o kızın bombadan önceki halini düşünün. Çok güzel hayalleri vardır. Ama zalim bir rejimin bombardımanı, o kızın rüyalarını da götürdü” ifadelerini kullandı.
“KADINA KARŞI ŞİDDETİN CEREYAN ETTİĞİ SURİYE’DE BU ZULME DUR DİYELİM”
Türkiye’de 2.3 milyon Suriyeli’nin misafir edildiğini hatırlatan Davutoğlu, “Bunların büyük çoğunluğu kadın. Çoğu eşini, babasını kaybedip gelen kadınlar. Bunların çoğu genç kız. Hala Suriye’de bombardıman devam ediyor. DEAŞ terör örgütü ve kendi halkını katleden bir rejim hüküm sürüyor. Buradan BM kadın konferansı çerçevesinde dünyaya sesleniyorum. Kadına karşı şiddetin en fazla cereyan ettiği bu zulme artık bir dur diyelim” diye konuştu.
“HERHANGİ BİR KADIN ÇIĞLIĞI BİZE ULAŞTIĞINDA, O ÇIĞLIĞIN YANINDA ÖNCE TÜRKİYE OLACAK”
Konuşmasına Bosna Hersek, Somali ve Arakan’da şahit olduğu kadın manzaralarını anlatarak devam eden Davutoğlu, “Şimdi şunu ifade etmek isterim Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti adına. Dünyanın neresinde olursa olsun herhangi bir kadının çağlığı bize ulaştığında, o çığlığın yanında önce Türkiye Cumhuriyet Devleti olacaktır. Bu örnekler dünyanın her yerinde yaşanıyor. Savaşlardan, işgallerden, krizlerden ilk etkilenen kadınlar oluyor. Var oluşumuzu anlamlandıran en önemli misyon bu acılara son vermek olmalıdır” dedi.
“KIZLAR CANLI BOMBA, TERÖRİST OLMAK ÜZERE DAĞLARA KALDIRILIYOR”
Konuşmasında Paris’te yaşanan terör saldırılarına da değinen Davutoğlu, şunları söyledi:
“Paris’te son DEAŞ saldırısında camdan sarkan Fransız kadının ‘hamileyim’ sözleri zihnimize çakıldı. Paris’teki saldırı, bir kızımızı da bizden aldı. Maalesef kadınların en fazla mağdur olduğu bir zaman diliminde yaşıyoruz. Kadınlar, çocuklar sandallarda denize dökülüyorlar. Aylan bebeğin bedeni herhalde hepimizin vicdanını etkiledi. Çocukların bedenleri faili meçhul cinayetlerle bazen bir okul bahçesinde, bazen bir cami avlusunda paramparça ediliyor. Kızlar canlı bomba olmak, terörist olmak üzere meçhul dağlara kaldırılıyor. Dünya maalesef istemediğimiz kadar kadına yönelik şiddet görüntüleri le oldu. Oysa kadınlar merhametin, şefkatin sembolüdür. Kadın merhametine atıfta bulunursak o zaman dünya çok daha yaşanabilir bir hal alacaktır. Türkiye’de kadınlara şiddetin sembolü haline gelen Özgecan kızımız. Dava sonucu ne olursa olsun benim bile bu elim olaydan ötürü yüreğim hala soğumadı. Bir daha kadına hiçbir el kalkmasın diye her türlü tedbiri alıyoruz. Türk yargısı da bu konuda üzerine düşeni yapıp güçlü kararlar alacaktır.”
Modernlik ve teknolojik gelişmelerin hem şiddeti beslediğine, hem de şiddeti önlemekte kullanıldığına dikkat çeken Davutoğlu, “O halde çağımızın imkanlarını nasıl kullanacağımızı, insanın etik anlayışı ve ahlaki altyapısından bağımsız ele almamız mümkün değildir. Bu durumda şiddeti önlemek için alınacak tedbirler ve yapılacak çalışmalar insanların içine doğduğu kültürle birlikte ele alınmalıdır. Bizim kültürümüzde insan yaratılmışların en şereflisidir. Yaratılanı yaratan adına seven bu bakış açısı şiddetin kaynağını temelden kurutan bir anlayıştır. Ülkemiz ya da diğer ülkeler şiddet konusunda caydırıcı düzenleme yapabilir. Ancak kanunlar şiddete karış tek çözüm değildir. İnsanın hayata dair bütün felsefesi, hayattaki duruşu şiddet ile münasebetini de belirlemektedir. Hangi değerler sistemine tabi olduğumu önemlidir. Esas olan zihniyet meselesidir. Asıl olan ruh dünyamızı üzerine inşa ettiğimiz değerlerdir. Başkalarının hukukunu kendi hukukumuz gibi korumamızı sağlayan en önemli dinamik budur. Ben insana yönelik siyasetimizin tamamını tek bir cümleye indirmek gerektiğinde şunu diyorum; Siyaset esası insan onuruna sahip çıkmak olmalıdır” açıklamalarında bulundu.
“KADINA YÖNELİK ŞİDDETİN ÖNCELİKLİ NEDENİ İNSAN ONURUNA SAYGI EKSİKLİĞİDİR”
Kadına karşı şiddetin temelinde bir çok faktör yattığını vurgulayan Başbakan Davutoğlu, “Kadına yönelik şiddet her inanç grubuna dönük küresel bir problemdir. Bu problem çözümü çok boyutlu bir mücadeleyi de gerektirir. Kadına yönelik şiddetin en öncelikli nedeni insan onuruna ve yaşama hakkına saygı eksikliğidir. Kadının istismar edilmesini insan haklarının çiğnenmesinden ayrı okuyamayacağımız gibi insan onuruna karşı dünyada yaşanan büyük kıyımdan en çok kadınlar zarar gördüğün görmezden gelemeyiz” dedi.
“BÜTÜN İNSANLIK DÜNYAYA HÜKMEDEN GÜÇ İLİŞKİSİNİN KISKACINDADIR”
Başbakan Davutoğlu toplumların yüzyıllar boyu biriktirdiği ahlaki değerleri nesilden nesile aktararak emniyet ve güven içinde olabileceğine dikkat çekerek, “Ne yazık ki geleneksel yapıyı bir anda parçalayan yıkıcı müdahaleler, derin şoklar, savaşlar, işgaller sadece şiddete maruz kalan insanları değil şiddetten etkilenen insanların dünyasını da tahrip ediyor. Bu anlamda bütün insanlık dünyaya hükmeden güç ilişkisinin kıskacındadır diyebiliriz. Akdeniz’de boğularak sahile vuran çocuk bütün insanlığın vicdanında bir yara açar. Ne yazık ki uzun yıllar bu değer erozyonunun ağır sonuçlarını yaşadık ve yaşamaya devam ediyoruz” şeklinde konuştu.