Gazetelerin en büyük sorununun güven olduğuna dikkat çeken Basın İlan Kurumu Samsun İl Müdürü Mustafa Bayraktar, “Hayatın her evresinde etkinliğini gösteriyor. Güven; doğruluktur, dürüstlüktür, umuttur, samimiyettir, üretimdir, başarıdır, barıştır, özgürlüktür, kazançtır, sevgidir, sadakattir. Ancak aksine bireyde başlayan güvensizlik, toplumun bütün katmanlarına etkisi altına alabiliyor. Ev, iş, sokak, spor, ticaret, siyaset, okul, sağlık, duygular da kısaca her yerde ve alanda. Bunlardan biri de maalesef güven vermeyen, çıkar ilişkileriyle çevrelenmiş bir görüntü veren medya. Oysa bir yayın organının en önemli sermayesi güven olmalıdır. Basın kamuoyunun güvenini yitirdiği için okuyucunun yanında reklam gelirinin büyük bir bölümünü de yitirmiş durumda. Seçim ve gazetelerin en çok reklam aldığı dönem olmasına rağmen 2014 yılının ilk üç ayında gazetelerin reklam gelirleri 2013’ün aynı dönemine göre yüzde 14 azalarak 194 milyon lira olarak gerçekleşti” dedi.
Gazetecilerin en az sermaye kadar önemli olan güven erozyonunun önlemek için ciddi şekilde kafa yorması gerektiği belirten Müdür Bayraktar, “Gazeteler, haber ve fikir üretiyor. Bunlar doğru mecradan beslenmediği için okur güven erozyonuna uğruyor ve zaman içinde gazeteyle bağını kesiyor. Sadece okur değil, gazetenin ayakta kalması için gerekli olan kaynağı temin eden reklam verende gazeteyle arasına mesafe koyuyor. Reklam vermiyor ya da sınırlı tutuyor. Reklam veren, tüketici gurubuna ulaşmasına aracılık eden gazetenin içeriğinden ziyade kamuoyunda oluşturduğu etkiye bakıyor. Göle atılan taşın ortaya çıkardığı yansıma gibi gazete ile tüketici gurubuna ulaşmak istiyor ve geri dönüşleri sıkı şekilde takip ediyor. Tüketici gurubuna ulaşmayan ve geri dönüşü sağlamayan gazeteler reklam fakiri olarak yok olup gidiyorlar” diye konuştu.
Haberde doğruluğu ve etkinliği sağlamanın lazım olduğunu söyleyen Bayraktar açıklamasında şu ifadelere yer verdi: “Öncelikle haberde doğruluğu ve etkinliği sağlamak lazımdır. Daha sonra fikirlerin objektif ve hür iradeyle ortaya konması gerekiyor. Sonra da okurun ilgisini çekmek için alternatif promosyonlara gidilmeli. Örneğin fiyatlara küçük indirim yapılarak okurun ilgisi psikolojik olarak çekilebilir. Ayakta kalma yöntemi olarak da fiyatta yapılan bu küçük indirim düşük bütçeli kesimlerin gazeteye olan ilgisini arttırırken, gazetenin geniş halk kitlelerine ulaşması da reklam verenin dikkatini çekecektir. Öyle reklamlar var ki ya gerçek değerinin çok altında ya da bedava yayınlanıyor. Ücretsiz veya düşük ücretli reklam yayınlayan yüksek ücretli gazete yerine ücretli reklam yayınlayan düşük ücretli gazete anlayışı her açıdan iyidir. Bunun için okurun dolayısıyla reklam verenin ilgisini çekecek ciddi adımlar atılması gerekiyor. Okur ve reklam veren dengesini sağlıklı şekilde kuramayan ve teknolojik yeniliklere kapısını kapatanlar için önümüzdeki yıllarda tehlike çanlarının çok daha fazla çaldığını şahitlik edilecek. Reklam veren ve okur olmazsa gazete olur mu? Bu iki unsur et ve tırnak gibi birbirine bağlıdır. Biri olmadan diğerinin olması sağlıklı şekilde mümkün değildir. Reklam veren marka değeri yüksek gazetelerle birlikte çok fazla kitleye ulaşmayı ister. Gazete ise hedef kitlelere ulaşmak için özel haberlerle birlikte her alandan doğru ve etkin gazetecilik yöntemiyle fazla reklam almanın peşinde koşar. Dolayısıyla ilişki çok ortaklı ancak herkesin ve herkesimin kazanma anlayışı üzerine inşa edilir. Yaşanan tüm süreçlerin sonunda amaç etkin gazetecilikle çok okura sahip olup reklam pastasından fazla pay alabilmektir. Daha açık ifade ile reklam verene okurun pazarlanmasıdır. Bunun için de güven duyulan, geniş kitlelere hitap eden içerikte zengin, fikir ve haber merkezlerini doğru ve çalışan isimlerle oluşturmak gerekir.”