Hepimizin bugünlerdeki en büyük temennisi pandeminin bir an önce bitmesi. Pandeminin bitmesine bağladığımız nice hayallerimiz, nice hedeflerimiz, nice amaçlarımız var. Ah o pandemi bir bitse.
Evet o problem bitecek ama belki de başka problemler gelecek. Ve bu problemler bazen azalacak bazen artacak.
Motive olmanın kaynağını da bizim dışımızdaki durumlara, olaylara bağlar ve bu eğilimimizi ustaca çalıştırırız.
Yeni kararlar için genellikle bir dönüm noktası beklemeyi pek severiz. Yeni bir yılı, yeni bir yaşı, bir anı, bir ilhamı, bir periyi … Oysaki bizden ne kadar çok şey alıp götürürler.
Hayatımızda bolca var zannettiğimiz zamanı, emeği ve sevgiyi ziyan eder dururuz. Sanki gelecekte daha fazla zamanımız olacak, sanki gelecekte daha az meşgul olacağız. Sırf bu yüzden hayatımızı erteleriz.
Değer süzgecimizden geçirmemiz gereken bir önemli nokta; gerçekten biz makul şeylerin peşinde miyiz Yoksa anlamsız şeyler için zamanımızı cayır cayır harcıyor muyuz Gerçek ihtiyaçlarımızın farkında mıyız
İlginçtir ki cep telefonunun fonksiyonlarının, arabanın aksesuarlarının ve bunun gibi birçok şeyin %70’ini kullanmıyoruz bile. Kıyafetlerin %70’i yepyeni. Kendimize ait %30’a sahip çıkmalı ve ondan tam yarar sağlamanın bilincinde olmak. Bu bağlamda hayatımıza baktığımızda gerçekten ihtiyaç mı ya da başka şeyler için harcama imkânının önüne mi geçiyor diye düşünmenin büyük bir gereklilik olduğu kanaatindeyim.
Herkesin farklı yaşam standartları, farklı hikâyeleri, farklı mücadeleleri, farklı kültürel kodları var. Ve bunların hepsiyle birlikte karşılaştığımız olaylara durumlara göre kararlar alırız. İnsan karar verebilen, kendi hayatının lideri olabilen çok değerli ve anlam arayan bir varlık.
Nereden geldiğimizi, nerede olduğumuzu ve nereye gitmek istediğimizi bilerek kısa vadeli sonrasında uzun vadeli kararları, hedefleri belirlemek çok mühim.
Bazen doğru hedefler koyamayız ama o hedefe ilerlerken yapılan çabalar boşa gitmiyor. Niyetleri ortaya dökerek ilerlemek; birçok fırsatları görmemizi ve birçok mesaja sağır kalmamamızı sağlayacaktır. Bir taraftan da ben şuna bakıyorum; bana geldiyse bu gelenin bir sebebi var. Farklı fırsatların neler getireceği konusunda bilinci yüksek tutabilmek ve beceri geliştirmenin öneminin farkında olmak ne kadar da derin bir husus.
Planlar yapacağız ve bu planları değişen koşullara göre revize edeceğiz. Evet şimdi, şu an.
Bugünlerde yaşadıklarımız normal alıştığımız günlere göre çok çok farklı.
Farklı rollerle farklı durumlarda hepimizin birçok şeyle sınandığımız bir dönemin içerisindeyiz.
Geçen yıl denilseydi ki; sokağa çıkma yasakları olacak, maskesiz dışarıya çıkamayacaksınız, bütün işyerleri kapanacak kimse ama hiç kimse inanmazdı. Ama bugün baktığımız zaman hayatımızın bir parçası oldu. Bugün belki şikâyet edilecek ötelenecek çok noktalar var, fakat bu noktalar bizi karamsarlıktan başka üzüntü duymaktan başka zaman kaybetmekten başka hiçbir yere vardırmayacak. Üzerimizdeki o ölü toprağını atıp, yeniden canlanma zamanı diye düşünüyorum. Emek vermemiz, uyumlanmamız gereken bir zaman dilimindeyiz. Karamsarlıktan aydınlığa geçiş zamanı diye düşünürken aklıma Anthony Burgess’e kanser tanısı konulması geldi.
Anthony Burgess’e kanser tanısı sebebiyle 1 sene ömür biçiliyor. O sene içerisinde 6 roman yazıyor.
Kanser tanısı konulduğu zaman; onun yaşayabileceği bir kış, bir ilkbahar ve bir yaz vardı. O yıl yapraklar dökülmeye başladığında Anthony Burgess ölmüş olacaktı. Ama o yine de amaçlarına odaklandı. Ve o ölmedi, hatta iyileşti. Kalan ömür kotasında da 70 den fazla esere imza attı. O parlama anı onun hayatına böyle bir zamanda geldi. Ve diyebilirim ki önemli olan amaç edinip yürümek. Yollardaki taşlara aldırış etmeden.
Bir solukta okuduğum, Steve Chandler’in “erteleme” adlı kitabında geçen “bugün elinden geleni yap çünkü; yapmadığın her şeyi sonsuza kadar kaybetmiş olursun” sözleriyle hafta görüşmek üzere;
Hoşça ve sağlıkla kalın.