Dünyamızda son dönemlerde yaşanan teknolojik gelişmeler nedeniyle, biyogüvenlik konusu bugüne kadar hiç olmadığı kadar önem kazanmıştır.
Biyogüvenlik, modern biyoteknoloji uygulama tekniklerini ve modern biyoteknoloji ürünlerinin insan ve hayvan sağlığı ile çevre üzerinde oluşturabileceği olumsuz etkilerin belirlenmesini ve belirlenen risklerin oluşma olasılığının ortadan kaldırılmasını ya da risklerin ortaya çıkması durumunda oluşacak zararların kontrol altında tutulması için alınacak önlemleri kapsamaktadır.
Oldukça geniş bir yelpazeye yayılmış biyogüvenlik uygulamalarının genel amacı, hayvan ve dolayısıyla insan sağlığını korumaktır.
Biyogüvenlik, ülkemizde 2010 yılında çıkarılan 5977 sayılı “Biyogüvenlik Kanunu”nda;
“İnsan, hayvan ve bitki sağlığı ile çevre ve biyolojik çeşitliliği korumak için GDO ve ürünleri ile ilgili faaliyetlerin güvenli bir şekilde yapılması” olarak tarif edilmiştir.
Biyogüvenlik Kanunu
Dünyada, Genetiği Değiştirilmiş Organizmaların (GDO) yaygın olarak üretilmesi; insan, hayvan ve bitki sağlığını olumsuz etkileme, biyolojik çeşitliliği tehdit etme, çevrenin ekolojik dengesinin ve ekosistemin bozulmasına neden olma tehlikelerini de beraberinde getirdi. Bu tehlikeleri önlemek ve kontrol altında tutabilmek için çeşitli ülkelerde kimi göstermelik de olsa tedbirler alınmaya başlandı.
Ülkemizde de GDO’ların yukarıda belirttiğimiz tehlikelerini kontrol altında tutmak amacıyla, 2006 yılında “Tohumculuk Kanunu” ile birlikte çıkarılması gereken ama ancak 2010 yılında 5977 sayılı “Biyogüvenlik Kanunu” kabul edildi
Biyogüvenlik Kurulu
2010 yılında çıkarılan 5977 sayılı “Biyogüvenlik Kanunu” gereğince biyoteknolojik tarım ve gıda ürünlerinin denetimini üstlenen tamamen bağımsız ve halka bilgi veren“Biyogüvenlik Kurulu” kurulmuştu.
Türkiye’deki GDO faaliyetleri ile GDO ve ürünleri ile ilgili yapılan başvuruların değerlendirilmesi ve yasa ile verilmiş diğer görevlerin yerine getirilmesi görevi 5977 sayılı Biyogüvenlik Kanunu ile Biyogüvenlik Kurulu’na verilmişti. Yasanın 12’nci maddesinde de belirtildiği gibi Kurul görevini yaparken bağımsızdı. Hiçbir organ, makam, merci ve kişi Kurula emir ve talimat veremezdi.
Biyogüvenlik Kurulu, GDO başvurularını değerlendirmek için bilimsel komiteler oluşturup (11’er kişilik) bu komitelerin raporları üzerine başvurunun kabul edilip edilmeyeceğine karar vermekteydi. Bu bilimsel komiteleri oluşturacak uzmanları da Kurul oluşturduğu uzman havuzundan seçilmekteydi.
Biyogüvenlik Kurulu bir GDO başvurusunu değerlendirip kabul veya ret edecek, izleme raporlarına göre iznin iptaline ilişkin karar verebilecek tek kurul idi.
Ürünlerin toplanmasına, yasaklanmasına, imhasına Tarım ve Orman Bakanlığı ile birlikte yetkiliydi.
Atalarımızdan gelecek nesillere verilmek üzere bize emanet edilen yaşadığımız dünyaya ve doğaya sahip çıkmalıyız diyor yazımı burada noktalıyorum esen kalın…