Çok değerli Haber Expres Gazetesi okuyucuları, televizyonsuz yıllarda cinayet, kaza, deprem gibi acıları yansıtan ‘destanlar’ vardı. İsimsiz Anadolu ozanları, büyük hüzünleri dizelere, ucuz maliyetli saman kağıtlara basılan yirmi otuz kıtalık şiirler elden ele dolaşırdı. Kırmızı mürekkeple basılırdı, kan koksun diye belki…
Özenle katlanıp cüzdanlarda saklandığı ve sık sık eşe dosta okutulup tekrar cebe konulduğu için, kat yerleri ha yırtıldı ha yırtılacak gibi dururdu ‘destanların’.
Henüz gençti, yirmi altı yaşında
İki mermi iki ayrı kaşında
Bacısı ağladı ağabey diye
Hasan’ı vurdular köprü başında…
Bir sürü televizyon kanalı olunca, Türkiye’nin kalbini sızlatan son depremden sayısız hikayeler çıktı. Değme kalemlerin yazamayacağı inanılmaz dramlar. Genç kız cep telefonunu elinde sıkı sıkı tuttuğu halde aramaktan korkuyordu. Ya kötü haber alırsa? Canından çok sevdiği, depremin en çok sarstığı yerdeydi. Çok düşünceli, çok telaşlı idi. Sanki dünya başına yıkılmıştı. Ailesiyle birlikte deprem gecesini sokakta geçirirken, sanki nişanlısını kaybetmiş gibi, o güzel günler, neşeli mutlu saatler ortak hatıralar gelip geçiyordu gözünün önünden.
-‘Seni ölünceye kadar seveceğim’ demişti o
-‘Yaşadıkça’ diye düzeltmişti genç kız. Aynı anlama gelir ama cümlenin içinde ölüm yok.
Öğle saatlerinde içine bir kurt düştü ve hüzne kapıldı. Çok merak etti ve büyük merakına yenik düştü ve Whatsapp’a tıkladı. Nişanlısından mesaj geldiğini görünce heyecandan yaslandığı arabaya sırtını sürterek çömeldi. Korku ve panikle mesaja tıkladı;
-Bütün bina üstümde. Aradım ulaşamadım. Seni ölünceye kadar seveceğim demiştim. Sözümü tuttum.
Y6ere yığıldı genç kız. Allah bir daha böyle acılar göstermesin. Daha keyifli yazılar paylaşacağımız günler dileği ile.
Canım ülkem başın sağ olsun.