CHP Sözcüsü Haluk Koç; “Bize Mısır’a hangi sıfatla gittiniz diye soruyor. Cevap; Ana muhalefet sıfatıyla. Sen Başbakan değilken ABD’ye hangi sıfatla gittin. Sıfatsız. Sıfatın yok”
-“Bir yanda Çanakkale savaşları, bir yanda Suriye’deki çatışma. Başbakanın mantığında bunlar aynı. Bu nasıl bir dar kafalılık, dar görüşlülük? Ey Başbakan senin bu ifadelerin gösteriyor ki, seninle Türk milleti arasında ciddi bir kimlik uyuşmazlığı var.
-“Başbakan, Ey Kılıçdaroğlu, Sen Çanakkale’de savaşa hayır diyebildin mi? O gün bizim yanımızda kimler vardı biliyor musun diye soruyor. Şimdi bu sözlerin neresini düzelteyim? Çanakkale savaşları ile Suriye’deki çatışmaları hangi mantık, hangi dar kafalılık, hangi tarih bilgisi, hangi politik analiz yeteneği aynı kapsama alanına sokabilir?”
-“Ey Allahım sen yarattın bunları, yarattın sokağa saldın, biraz da takip et….”
-“MEB Avcı Hikmet Yar’ın adına yazılmış şiirleri öğrencilere dağıtıyor ve dağıtacak tabi. Çünkü Başbakanı o kişinin dizinin dibinde oturan kişi. Sayın Avcı çok ağır bir sorumluluk altında. Komisyon başkanlığından bakanlığa getirilerek ödüllendirildi ama, tarih ve millet önünde ağır bir vebal altındadır”
-“Türkiye eğitim alanında çok ciddi bir karanlığa sürüklenir durumda. Eğitim sistemindeki bu karartma, bu çağdışılaşma Türkiye’de yakın dönemde ciddi bir ulusal güvenlik sorunu oluşturacaktır. Okullarında küçücük, körpecik beyinlere öldürmek, kurşunlamak, cihada gitmek gibi bir takım öğretilerle girilir ise, bunun sonu nereye varır, bunu bu ülkede yaşayan herkesin sağlıklı bir şekilde değerlendirmesi gerekiyor.”
-“Bu eğitim karabasanından çıkışımızın mutlaka bir iktidar değişikliğiyle olacağını herkesin anlaması ve korkmadan karşı tavır konması gerekiyor”
-“İhtiyaca binaen ve Başbakanın yakın dönemde ihtiraslarını karşılayacak kadar demokratikleşme. Bunun karşısında da masadaki muhatabının terör ve silah şantajıyla yönlendirdiği siyasetinin ağzına bir iki parmak bal çalınacak bir iki madde. Bu mu demokratikleşme Özeti; seçimlere kadar sürdürülmesi gereken bir demokratlık gömleği giymek.?”
-“Gerçekten eşit hak ve hukuku paylaşıp birlikte yaşama iradesini koruyarak eşit birer cumhuriyet yurttaşı olmak isteyen demokratik taleplerinin peşindeki Kürt yurttaşlarımız, Kürt kardeşlerimiz bir kez daha kandırılıyorlar.”
“Bu hafta sonu Burdur ve bolu il merkezinde, Sinop’un Ayancık ilçesinde tüm üyelerimizin katılımıyla örgüt denetiminde eğilim yoklaması yapılacak,adaylarımızı örgütümüz belirleyecek ve sonuçlar orada ilan edilecek.”
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve parti sözcüsü Prof. Dr. Haluk Koç dün Genel Başkan Kılıçdaroğlu Başkanlığı’nda toplanan MYK’nın gündemi, çalışmaları ve güncel konularla ilgili olarak basın toplantısı yaptı. Koç’un açıklamaları ve sorulara verdiği yanıtlar şöyle ;
“Hoş geldiniz. Bugün her zaman MYK toplantıları sonrasında yaptığımız haftalık açıklamayı bir gün sonraya bıraktık. Çünkü dün MYK toplantımız uzun sürdü. Akşam 18.30 civarında bitmişti. Biz iktidar nimetlerinden faydalanmadığımız için o saatte yapacağımız bir açıklamanın yazılı ve görsel medyaya düşme oranı ve ihtimali sıfıra yakındı. Onun için bu sabah değerlendirmeyi uygun gördük.
Değerli arkadaşlarım, dünkü toplantımız Bandırma, Erdek, Manyas gezisinden geç döndüğümüz için geç başladı. Çeşitli konularda gündem oluştu. Bunların başında ekonomiyle ilgili gelişmeler, dış politikayla ilgili gelişmeler, Türkiye’de bir süredir tedavülde tutulan demokratikleşme paketiyle ilgili varsayımlara dayalı değerlendirmeler. Çünkü objektif bir veri yok, bir teklif yok, ortaya konulan toplumun ya da siyaset kurumlarının paylaştığı bir paket yok. Sadece aklından ya da basına kenarından köşesinden yansıyanlar boyutunda değerlendirmeler yapıldı. Yine toplumsal olaylarla ilgili son değerlendirmeler dikkate alındı. Anayasa biliyorsunuz tartışmaları devam ediyor. Bu konudaki bazı noktalarda sizlerin de değerlendirme beklediği bazı hususlarda bende bir açıklama yapacağım. Daha sonra yerel seçimlerde kullanılacak yöntemler seçim bölgelerine hangi yöntem hangi seçim bölgesinde uygulanacak, oluşturulan komisyonun çalışmalarıyla ilgili bilgi verildi. Daha sonrasında daha geniş netleştirildikten sonra Parti Meclisimizle paylaşılıp o da uygulamaya sokulacak. Ama ön planda şunu söyleyebilirim. Bu hafta sonu Burdur il merkezinde, bolu il merkezinde ve Sinop’un Ayancık ilçesinde tüm üyelerimizin katılımıyla örgüt denetiminde eğilim yoklaması yapılacak ve bu bölgedeki iki il ve bir ilçedeki adaylarımız örgütümüzün tarafından belirlenecek ve sonuçta orada ilan edilecek.
Değerli arkadaşlarım, çeşitli konu başlıkları var. Eğitimle ilgili gelişmeler son haftalarda oldukça önemli noktaya ulaştı. Bu konuda şöyle özetleyebilirim. Bakın 11 yıl oldu iktidar değişikliği yaşanalı ve bu 11 yılda 5 tane bakan değişti. 5’i de iddialı söylemlerle göreve geldiler. Her biri kendi penceresinden bir takım reformlar gerçekleştirdiğini ifade etti. Ne menem bir reformsa bu. Fakat sonucu baktığınız zaman Türkiye eğitim alanında çok ciddi bir karanlığa sürüklenir durumda.
Değerli arkadaşlarım, 4+4+4 sisteminin ilk yıl uygulamasının getirdiği sonuçlar. SBS, seviye belirleme sınavı uygulamaları sonucunda normal liselerinde kapanmasıyla 200 bine yakın öğrencinin Anadolu ve Fen liseleri dışında zorunlu olarak başta imam hatipler olmak üzere meslek liselerine yönlendirilmesi. Öğretmen açıkları çeşitli dallarda, daha çok pozitif bilim dallarında. Matematik, biyoloji, fen, fizik, kimya gibi dallardaki öğretmen açıkları. Bütün bunlara baktığımız zaman milli eğitim bakanlığı uygulamalarının son dönemde Türkiye’yi geleceği bakımından bir bağnazlığa ve bu bağnazlığın ipoteğine soktuğu ne yazık ki görülüyor. Yani AKP iktidarı gelecek kuşakları Türkiye’nin kuruluş ülkülerine yabancı, belli noktalarda kodlanmış, pozitif bilimlere uzak, sorgulayan değil kendisine verilenle yetinen, biat eden ve radikal görüşlerin kolay şartlandıracağı bir kuşak olarak yetiştirmeye çalışıyor. Bunu Başbakan kindar ve dindar gençlik olarak açıkladı. Bunun açılımı bu. Hiç kimse inançlarımızın öğretilmesine karşı değil. Hemen her şeyden demagoji çıkartma alışkanlıkları olduğu için söylüyorum. Hiç kimse buna karşı değil ama siz çağdaş bir eğitim sistemini bir karanlığa dönüştüren, bir bağnazlığa dönüştüren sistemin taşlarını döşerseniz gelecek kuşaklar çok daha farklı boyutlarda demin söylediğim ilkelerden, ülkülerden uzak farklı yerlerin militanı olma yönünde bir kuşak olarak yol alacaktır.
Değerli arkadaşlarım, bu durum Türkiye’nin geleceği açısından bir felakettir. Bunu açıklıkla söylüyorum. Yani düşünün demokrasilerde bir iktidar orta vadede yönettiği ülkenin geleceğini kendi saplantılarına, kendi ideolojik koşullanmalarına göre bir eğitim sistemini uygular ise o ülkenin demokrasiyle yönetildiğine inanmak gerçekten zorlaşır. Bir toplum mühendisliği uygulanıyor savı her zaman geçerlilik kazanır. Bu gidişin sonu ülke açısından ciddi bir ulusal güvenlik sorunu oluşturacaktır. Bakın uyarıyoruz. Eğitim sistemindeki bu karartma, bu çağdışılaşma Türkiye’de yakın dönemde ciddi bir ulusal güvenlik sorunu oluşturacaktır. Okullarında küçücük, körpecik beyinlere öldürmek, kurşunlamak, cihada gitmek gibi bir takım öğretilerle girilir ise bunun sonu nereye varır bunu bu ülkede yaşayan herkesin sağlıklı bir şekilde değerlendirmesi gerekiyor.
Değerli arkadaşlarım, dilinde tüy bitti Başbakanın, çok rahatsız. Türkiye’deki ana muhalefet partisinin ana muhalefet partisi sıfatı ile Türk, Irak, Mısır, Suriye halkları arasında kardeşliğin sürdürüldüğünü kanıtlamak ve ilişkilerimizin geçici aksamasından üzüntü duyduğumuzu, hakların sorununun olmadığını iletmek, o ülkelerde her kesimle İhvan dahil, her kesimle görüşmesinin iktidarda yarattığı sıkıntıyı anlıyoruz.
Ne sıfatla gittiniz? Ana muhalefet partisi sıfatıyla gittik. Senin dilinden düşürmediğin milli iradenin payımıza düşen kısmını temsilen gittik. Peki, sen ne sıfatla gittin ABD’ye? Sıfatsız gittin. CHP’nin sıfatı belli. Hatırlıyorsunuz; 3 Kasım 2002 seçimlerinden sonra ne sıfatla gittin ABD’ye? Başbakan değilsin. Sıfatsız gittin sen, sıfatsızsın. Şimdi oturmuş burada konuyorsun. Mikrofon senin. Ekranlar emrinde. Kalemler emrinde. Rotatifler senin için dönüyor. At ata bildiğin kadar.
Değerli arkadaşlarım, umarım Türkiye daha büyük sıkıntılara uğramadan bu süreci sağlıklı taşır. Demin söylediğim kuşkularımı, benim değil sadece dünya kamuoyunda oluşan kuşkuların Türkiye’yi sorumlu gösterecek bir noktaya gelme gerçeğiyle inşallah karşılaşmayız. Bunu samimiyetle söylüyorum.
Değerli arkadaşlarım, Anayasa tartışmaları da biliyorsunuz devam ediyor. Bu konuda CHP sizlerin de sık sık konuğu oluyor. Bundan biz onur duyuyoruz. Hiç olmazsa CHP haberi oluyor diye düşünüyoruz. Ama şunu çok iyi bilin; CHP’de hiç kimse talimatla kendi düşüncelerini değiştirecek insanlar değildir. CHP’yi bağlayan ilkeleri var, programı var ve Tüzüğünde yer alan partiyi yöneten organları var. Genel Başkanlık makamı var, Merkez Yürütme Kurulu var, Parti Meclisi var, TBMM Grubu var.
Herkes kendi düşüncesini ifade edebilir. Diğer partilerde ki gibi kol kırılır yen içinde kalır daha sonra birbirlerine husumet duyulur diye bir şey yok. Değişik şeyleri söyleriz, zaman zaman bende Sayın Genel Başkanıma ters fikirde söyleyebilirim, parti adına değil tartışmalar sırasında söylerim. O daha doğru olabilir. Kendi fikrimdir. Onun düşüncesi doğru olursa evet, efendim siz haklısınız böylesi daha doğru derim.
Her boyutta tartışabiliriz biz. Arkadaşlarımızda tartışabilir. Çok merak ediliyor, CHP ne söyledi, ne bitti? Bakın açıklıkla söylüyorum; Sayın Süheyl Batum, Sayın Atilla Kart, Sayın Rıza Türkmen, CHP’nin dil konusundaki önerisi şudur; eğitim dili Türkçedir. Ana dili Türkçe olmayan öğrenciler zorunlu Türkçe eğitiminin yanı sıra kendi dillerini öğrenme ve kullanma hakkına sahiptir. Devlet bu hakkın etkili biçimde kullanılması için gerekli tedbirleri alır.
Tartışmaları çok çabuk bitiriyorsunuz diyebilirsiniz. Gündem budur. Bunun kelimeleri üzerinde önerimiz budur. Yani şimdi Başbakan kendi çıkarını hesap ederek bu süreci değerlendirecek. Bu konuda başka talebi olan bir başka siyasi parti bunu dile getirebilecek, CHP’nin önerisi ortada. Eğitim dili Türkçedir. Ana dili Türkçe olmayan öğrenciler zorunlu Türkçe eğitiminin yanı sıra kendi dillerini öğrenme ve kullanmak hakkına sahiptir. Devlette bu talep olduğunda bu tedbirleri alır.
Değerli arkadaşlarım, onun için açıklık, şeffaflık konusunda herhalde bizim basın toplantılarını bekliyorsunuz. Bizde parti adına tüm şeyleri söylüyoruz. Tartışmalar çok doğaldır. Önemli konulardır, yeter ki karşıda samimiyet olsun. O masada samimiyet yok. Bakın söylüyorum. O masada çağdaş bir Anayasa yapma isteği yok. AKP kaçmak için fırsat arıyor. Önce başkanlık sistemiyle masayı devirmeye çalıştı. Daha sonra vatandaşlık ve dil konusunda kah tam karşıt iki partiyi BDP ile MHP’yi dünkü olduğu gibi karşı karşıya getirerek ya kendi önerisini saklayarak ama kendi önerisi şu; yakın dönem nasıl geçilir, yakın dönem siyasi çıkarlarım ne olmalı ki ben hangi kelimeyi, tümceyi kullanabileyim.
Bütün bunun üzerine kurulmuş bir mantık. Çağdaş, özgürlükçü, her türlü vesayetten arınmış, hukukun, yargının gerçekten bağımsız olduğu, kuvvetler ayrılığı ilkesinin parlamenter demokratik rejimde güçlendirildiği bir Anayasa yapma arayışı yok AKP’nin. Bir samimiyetsizlikte burada, tıpkı demokratikleşme paketi gibi.
Onun için burada ana özne CHP değil. CHP milletvekillerinin tartışmaları değil. CHP’nin kurumsal önerisi budur. Burada ana tartışma AKP’nin kendi ihtiyacına binaen takındığı tavrın saklanmasıdır. Gizlenme gayretidir.
Değerli arkadaşlarım, son olarak bu konulara hiç girmek istemiyoruz ama toplum değişik noktalarda bunalmış, yeni haberlerde vardı ben bunları geçen haftada söyledim biliyorsunuz, icra dosyalarının patlamasını, 89 bin kişi sırf borcunu ödemeyip icraya düştüğü için şu anda hapiste.
Böyle bir ortamda Başbakanın söylediklerinin hangi birine cevap verilir. Ama bir tanesine değinmek gerekiyor; çünkü hiçbirisinin sağlıklı yönü yok. Tutar bir yönü yok. CHP Sayın Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun “barışa evet, savaşa hayır”, bu hafta Adana’da yapılacak olan hafta sonundaki mitinglere dönük Başbakan çok hiddetli bir cevap vermişti geçen hafta. Buna değinmek gerekiyor çünkü. Ormanı filan bıraktım ama buna cevap gerekiyor. Şöyle demişti Başbakan çıkarttım; “savaşa hayır mitingi yapacakmış. Sevsinler seni.” Seni bütün dünya seviyor ya şu anda. Farkında değil misin? Herkes sıraya girmiş. Bir seni öpüyor, bir Dışişleri Bakanını öpüyor. Sevmekten yoruldu dünya sizi, sen hala sevsinler diye kelime kullanıyorsun. “Sen Çanakkale’de savaşa hayır diyebildin mi? Ey Kılıçdaroğlu. O gün bizim yanımızda kimler vardı biliyor musun?” Şimdi bu sözlerin neresini düzelteyim?
Değerli arkadaşlarım, yani Çanakkale savaşları ile Suriye’deki çatışmaları hangi mantık, hangi dar kafalılık, hangi tarih bilgisi, hangi politik analiz yeteneği aynı kapsama alanına sokabilir? Sizlere bırakıyorum. Bir yanda Çanakkale savaşları, bir yanda Suriye’deki çatışma. Başbakanın mantığında bunlar aynı. Bu nasıl tarih bilgisi? Bu nasıl bir politika analiz yeteneği? Bu nasıl bir dar kafalılık? Dar görüşlük?
Yani Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı bu talihsiz benzetmeyi eğer yapabiliyor ve bunu da büyük bir aymazlıkla ifade edebiliyorsa artık sözün bittiği yerdeyiz. Bunun anlamı bu. Yani bunun yorumu şu; kendi deyimiyle söyleyeyim; ey Başbakan senin bu ifadelerinle, seninle Türk milleti arasında ciddi bir kimlik uyuşmazlığı var. Bunun yorumu bu.
Değerli arkadaşlarım, benim Anayasa, demokratikleşme, eğitim sistemi, dış politika, bu hafta MYK’nın gündemi toparladıklarım bunlar. Bu gündemi değiştirmeyecek tarzda lütfen bir iki soru alayım. Çünkü sadece o sorulara dönük, geneli ondan sonra boşlayan bir takım haberleşme oluyor.