Karadeniz doğal yeşilliği ve güzelliği ile meşhur. Turizmi canlansın diye düşünürken, kışları her ne kadar görsel şölenle dolsa da sıkıntısız bölge. Ama İlkhabar'ı Karadeniz suları gibi hırçın, ölümcül. Ölümcül çünkü sarp dağlarından gelen sular sele dönüşüyor.
Çarşamba'yı sel aldı türküsüne neden olmuş bir tarihi geçmişe sahip. Trabzon'un Araklı İlçesinde canlar gitti yine ve neden çok basit..
"Dere yatağına yapılan binalar" bahaneleri. Koymayın kardeşim. Siz devlet yetkilisi değil misiniz?
Peki ya çiftçisinin düz ovada zarar görmesine ne dersiniz?
Yazımı yazarken aklıma geldi; "Kekliği düz ovada avlarlar" şarkısı!..
Nedenleri çok. Avlanan kelikler bizim çiftçiler olsa gerek.
Nedenler, niçinler çok, ilgilenecek Devlet erki yok...
Mesela DSİ sözde çiftçi dostu olup iş yapmak istemiş. Kılçık kanallar açmış, dalga kıran kurmaya kalkmış. Ama görünen o ki; işten, ihaleden inşaat firmaları zenginleşirken, çiftçiler kırılmış, bitiriliyormuş...
'Dalga kıran' çiftçi ile dalga geçerken, kanallar çiftçiye 'kılçıklık" ediyormuş.
Harika bir DSİ Proje. Kısacası DSİ Eline yüzüne değil, çiftçinin bağrına hançer saplıyor.
(Örnek Beyyenice - Kirazlıkçay mahallesinden geçen kanal temizleme işini iletmeye adam ve yetkili bulabilene aşk olsun.)
Her neyse; Samsun ve Çarşamba DSİ'si; Çiftçiler için 'Kılçık' ve 'dalga geçme' müdürlüğü olmuş.
"Vurdum duymaz halleri ve yetki alanından bi haber DSİ."
Çiftçiler mağdur, mağdur telaffuzu az bile..
Bakın çiftçiler son yağmurlardan sonra ne diyor;
Her yağmur sonrası 'Devlet yanınızda diyorlar bakıyorum hiç bir dönem yok. Hani neredeler? Vatandaşa, çiftçiye yazık!. Oyu almaya geldiler mi alıyorlar sıkıntı yok hem de kat kat alıyorlar.
Peki bizim oyumuzun karşılığı hani? Sarı çizmeleri giyiyorlar gelip gidiyorlar. Yanınızdayız diyorlar.
3 yıl önce aynı konudan dava açtık daha dava bitmedi, sel zararlarımızda bitmiyor. Bakın yine zarardayız. DSİ de DEVLETTE BİZE BAKMIYOR!.. Kılçık kanallar bize kılçık oldu, milyarlarca borcumuz var. Bu kanallar, dalga kıran olmaz yanlış dedik, bize kızdılar bizi uzaklaştırdılar.
Birileri parasını aldı gitti olan da bize oldu. Gelen vekil "Geçmiş olsun" diyor Allah için. Allah onlardan razı olsun. Ya hiç gelmeseler ne yaparız. Biz hiç bir şey istemiyoruz. Artık ne DSİ den ne de devlet yetkililerinden ne de Milletvekillerinden, köprülerini, kılçık kanallarını hatta dalga kıranlarını da alıp gitsinler. Bizim eski kanallarımızla biz çok daha mutluyduk. İstemiyoruz onların iyiliklerini artık. Biz bize yetiyoruz. Bunlar devlet olup yardıma değil bizi köyümüzden, arazilerimizden etmeye geldiler.'
Feryatları gittikçe artıyor.
Ama aklıma bir iki yıl önce ki Samsun Ordu Karayolunda yapılan eylem geldi.
Sordum bir kaç çiftçiye, "Ne sen sor ne biz konuşalım. Konuşanların hepsinin başına gelmeyen kalmadı. Susanların da arazileri su altında. Dava açanların davaları adliyede bitmiyor. Biz mi ne olacağız!? Ona da Rahmetli Mustafa Kemal Atatürk'ün deyimi ile cevap vereyim. Ama o rahmetlinin dili sürtmüş. O demiş ki; "Köylü kasabalının efendisidir"
Vallahi yanlış demiş atamız "Köylü kasabalının efendisi değil, kölesi kölesi..."
Sarı çizmeleri giyip gelenler bizi efendi değil köle görüyor,
Sanıyorduk ki bizde ses var ama yokmuş. Öğrendik ki onlarda...
Neyse Allah bizi korusun. Onlara kaldıysak öldüğümüzün resmidir.
Siyasetçileri hiç konuşmuyoruz. Konuştuğumuzda ne olacağımız belli değil.
Bizim vekil her şeyi bilir. O bizi kurtaracak filolar kuracak, mazot tesisleri yapacak, kanallar açıp bizi sulayacak. Daha ne isteyelim ki?
Biz de hiç bir şey diyemedik. Sustuk yazdık. Nasıl olsa herkes haklı.
Bu memleketin DONKİŞOT'u olmaktan bıktık. Milletin 'Don'u tamam da, "kişotluk" ta artık sınır görüyor susuyorum. Mesaj alındı umarım. Çiftçiler ne mi olacak!?
Yeni seçime kadar davayı, suyu, parayı beklerler, seçim geldiğinde "Allah kerim."
Daha ne olsun.
Mutlu ve (sağ)-lıcakla kalın...