Türkiye’mizin son elli yıllardaki sosyal ve siyasal çalkantılı hayatına bir göz attığımızda inanılmaz derecede ileriye doğru mesafe aldığımızı görürüz. Köylerimizin, kasaba ve kentlerimizin hızlı değiştiğini açıkça fark ederiz. Elektrik, su ve yol gibi temel ihtiyaçlarımızın tamamen karşılandığı bir döneme giriyoruz. Medeni ihtiyaçlarımızın karşılanması, ekonomik seviyemizin yükselmesi bizi yeni hedeflere doğru itiyor. İstediğimiz gibi olmasa da eğitim alanında ilerleme sağladıkça toplumda ileriye doğru değişiyor. Orta yaştaki insanlar kendi hayatlarındaki otuz yılı incelediklerinde bu değişimi açık bir şekilde fark ederler. Bin dokuz yüz ellilerden bu yana geçirdiğimiz toplumsal değişimi düşünürsek şimdiki Türkiye’nin değerini daha iyi anlarız.
Sevgili Dostlar.
Yukarıda yaptığımız analiz sonunda vardığımız şu tespiti açıkça yazabiliriz. Siz bakmayın tartışmalı ve kavgalı bir toplum halinde yaşadığımıza. Aslında yılların biriktirdiği ve bizim üzerini örttüğümüz toplumsal problemleri hallediyoruz. Din, laiklik, etnik ayrılıklar, sosyal dayanışma gibi büyük toplumsal sorunları tartıştıkça, ileriye doğru mesafe alıyoruz. Kısacası saydığımız bu hayati problemleri tartışıyoruz. İşte buna da DEMOKRASİ diyoruz.
İçinde bulunduğumuz Ortadoğu coğrafyasına baktığımızda, DEMOKRASİ yolunda ne derece ileride olduğumuzu görüyoruz. Cumhuriyeti kurduktan sonra düşe kalka da olsa, çok partili hayata geçişi saylayan devlet adamlarına müteşekkiriz. Demokrasiye geçiş çok zor olmuş, başbakanlar asılmış çok canlar yanmış ama demokrasi yolunda mesafe almışız.
Günümüzdeki Mısır’ın Suriye’nin; Libya’nın ve diğer Orta Asya ülkelerinin geçirdiği değişimi biz elli yıl önce geçirmişiz. Demokratik hayatın oluşması öyle birkaç senede olabilecek değişimler değildir. Cefalı ve sancılı geçen yıllar sonunda belli bir düzeye ulaşılabilinir.
Türkiye’mizin bütün eksikliklerine rağmen, demokrasi alanında aldığımız mesafe küçümsenemez. Serbest tartışma özgürlüğü genişledikçe ve dokunulmaz saydığımız tabu olarak gördüğümüz sembolleri tartıştıkça daha çok ilerlediğimizi anlayacağız.
Bugün içinde yaşadığımız toplumda cunta bağlantısı olan partiler ve insanlar zamanın ne kadar değiştiğinin farkında değiller. Son zamanlarda farkına varamadığımız inanılmaz ilerlemeler oluyor. Gün geçtikçe insanlar ve partiler darbelerden medet ummaz hale geliyor. Demokrasinin kesintiye uğramasının çok kötü bir durum olacağını fark ediyorlar. Demek oluyor ki, bazı hakikatler ancak yaşandıktan sonra anlaşılıyor. Nasrettin Hoca damdan düşmüş komşuları nasılsın hoca efendi demişler: hoca bana damdan düşen birini getirin benim durumumu ancak o anlar demiş. Bizim de darbelerden çektiğimiz hocanın damdan düşmesine benzemiyor mu?
ÖNÜMÜZDE AŞACAĞIMIZ YENİ BİR ENGEL DAHA VAR.
Toplumsal ilerlemenin ve demokrasi de yeni bir hamle yapmanın önündeki en büyük engel yeni bir anayasa yapmaktır. Bu iş sanıldığı kadar kolay bir iş değildir. Sivil ve toplumsal mutabakata dayanan bir anayasa yapmak ikinci bir kurtuluş savaşı kazanmak kadar kolaydır. Başarabilirsek, yeryüzündeki özgür ağırlığımız çok artacaktır. Eğer başarabilirsek iddia ediyorum. Kanuni devrindeki Misyonumuzu geri döneriz. Dünya’ya söylenecek sözümüz var deriz…
Selam ve saygılarımla