Bir süredir aranızda değildim.
Aslında aranızdaydım ancak yazılarıma biraz ara vermiştim.
Fırsat buldukça kaldığımız yerden yine doğruları, sadece kendimize göre olan doğruları, icazet almadan, hür bir şekilde yazmaya çalışacağız.
İradelerin kontrol altına alındığı, fikir hürriyetinin prangalara vurulduğu bir ortamda bu dediğimi başarmanın zorluğunun elbette hala farkındayım.
Neyse…
Sözü fazla uzatmadan yazıma giriş yapmak istiyorum.
En son yazımı yazdığım tarihte ABD Doları 7,92 TL, Euro 9,41 TL, Gram Altın 445 TL’den işlem görmekteydi.
Bugün ise ABD Doları 11,28 TL, Euro 12,75 TL, Gram Altın ise 668 TL düzeyine ulaşmış bulunuyor.
Sakın yanlış anlamayın son yazımı 2-3 yıl evvel kaleme almadım.
24 Mart 2021 tarihinde yazmıştım. Bu kadar kısa bir sürede bile ülkemizin bu içler acısı mali tablosunu görebiliyoruz.
***
Türkiyemiz oluşan ekonomik krizle birlikte artık farklı şeyler konuşmaya başladı. Farklı şeyler diyorsak mega projeler, atılımlar, ileriye dönük gelişmeler değil!
Bugün sokağa indiğimizde vatandaşın ana gündeminin temel ihtiyaçlarına gelen ağır zamlar olduğunu net bir şekilde görebilmekteyiz.
Sıvı yağa, şekere, ekmeğe, doğalgaza ve daha birçok ana ihtiyaçlara gelen zamlar Türk Milletini karamsarlığa sevk etmeye başladı.
Türk Lirasının döviz karşısında gittikçe değer kaybetmesi ülkemizi her dalgalanmada daha fazla yoksullaştırmaya devam ediyor.
Bugün vatandaşın gündeminde örneğin Covid-19 salgını yok, örneğin güvenlik meselesi yok.
Her ocakta, her sokakta tartışılan tek konu ekonominin her geçen gün belirsizliğe sürüklenmesidir.
Elbette bu tablonun oluşması ve olgunlaşmasıyla birlikte siyasetin de ana gündemi doğal olarak “erken seçim” oldu.
Konu ilk olarak muhalefetin “Erken Seçim” çağrısıyla gündeme geldi. Ancak iktidar bu çağrıyı direkt olarak reddetti. Bu çağrıya olumlu yanıt vermeyen iktidar kadrolarında bir şey dikkatlerimizi çekti. Konu gündeme geldiğinde, konuyla alakalı değerlendirme yapan iktidarın temsilcilerinde bir panik psikolojisi olduğu alenen gözlemlenebiliyordu.
***
Seçim kazanma özgüvenine sahip Ak Parti iktidarı da artık işlerin kendileri açısından iyiye gitmediğini hissetmekle birlikte görmeye başladı.
Ülke yönetiminde ortaya çıkan aksaklıklarla birlikte muhalefetin başarılı hamleleri ve bu doğrultuda vatandaşların muhalefete olan ilgisinin artması, iktidar kadrolarının panik psikolojisine bürünmesinin başlıca sebepleridir.
Ancak Ak Parti kadrolarında hakim olan panik psikolojisi Ak Parti Genel Başkanı sayın Recep Tayyip Erdoğan’da gözlemlenemiyor. Şayet bu görüntü sayın Erdoğan’ın bir iletişim stratejisi değilse bunu bir tek sayın Erdoğan’ın doğru bilgilendirilmediği ve yanlış yönlendirildiği yönünde değerlendirebiliriz.
Yakın siyasi tarihe kadar yarışmacı aday belirleme sorunu yaşayan muhalefet kanadında bugün güçlü ve seçim kazanma potansiyeli yüksek seçenekler gündeme gelmeye başladı. Üstelik bu isimler Ankara kulislerinde değil bizzat kamuoyunda, halk arasında konuşuluyor.
Muhalefetin “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” projesini artık daha yüksek ve özgüvenle ortaya koyması özellikle sayın Erdoğan’ı rahatsız ediyor.
Yakın geçmişte muhalefetin kısırlığından kaynaklı olarak iki bilinmeyenli hamlelerle başarı elde eden Ak Parti iktidarı, artık muhalefetin yaptığı manevralara hamle üretmek noktasında çaresizliğe düşüyor.
Özellikle genç seçmen üzerinde İYİ Parti ve CHP’nin etkisini arttırması iktidara rahatsızlık veren en büyük unsurlardan bir tanesidir.
CHP Genel Başkanı sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun iletişim stratejisini geliştirmesi ve güncellemesi, iktidar kanadıyla yapılan atışmalarda olgun ve sakin kalan taraf imajı vermesi adeta Ak Parti’nin çektiği şutların geri dönmesine neden oluyor.
Elbette Türk siyasetinin bu lükse sahip olmasında en büyük başarı İYİ Parti Genel Başkanı sayın Meral Akşener’indir. Sayın Akşener, İYİ Parti’yi Türk siyasetine kazandırmakla birlikte kritik anlarda yaptığı hamlelerle Ak Parti’yi hamlesiz bırakıyor.
Özellikle sayın Akşener’in geçtiğimiz günlerde “Başbakanlığa Adayım” şeklinde yaptığı açıklama gündeme bomba gibi düştü. Bu açıklama “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemin” kaçınılmaz olduğu algısını yaratmakla birlikte sayın Akşener’e yönelik olumlu ilginin artmasına katkı sundu.
Bu durumu en iyi belgeleyen detay ise 2018 Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği Genel Seçimleri sürecinde bir kez olsun sayın Meral Akşener’i hedef almayan sayın Erdoğan’ın her fırsatta sayın Akşener’i hedef almaya başlamasıdır.
Üstelik kendi imajına zarar vereceğini bildiği halde sayın Akşener’i kadın oluşunu vurgulayarak hedef alıyor. Bu durum sayın Erdoğan’ın mevcut siyasi dengeler karşısında ne denli bir iç öfkeye sahip olduğunun en net göstergesidir.
***
Bütün bu gerçeklerin farkında olan iktidar, oluşan mali kriz ve yönetimsel darboğaz karşısında tek çarenin erken seçim olduğunun da farkında.
Ancak sayın Erdoğan, kaybedecekleri bir seçime girmek istemiyor.
Yerel seçimlerde oluşan başarısızlığın travmasının hala atlatılamamasıyla birlikte, alınacak bir başarısız sonucun daha geri dönülemez bir çöküşü hızlandıracağının farkında olacak tecrübeye sahipler.
Bu nedenle Ak Parti iktidarına puan kazandıracak, Ak Parti’ye puan kazandırmasa bile muhalefete puan kaybettirecek gündemlerin oluşturulması üzerine yoğunlaşmış durumdalar.
Geçtiğimiz günlerde “küfür” başlığıyla Türkiye’nin gündemine oturan olay bu meseleye örnek gösterilebilecek düzeydedir.
Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın yaptığı hatanın hoş karşılanmamasının doğruluğunu savunmakla birlikte olayın evveliyatının araştırılması yönünde biraz emek harcadığımızda karşımıza vahim bilgiler çıktı. Lütfü Türkkan’ın o talihsiz diyaloğu yaşadığı vatandaşın daha öncesinde sayın Meral Akşener’i hedef alan ağır ifadelerin ve küfürlerin yer aldığı sosyal medya paylaşımlarından dolayı ceza aldığı hususu dikkatlerden kaçırıldı. İzmir’de yaşayan bu vatandaşın kalkıp Bingöl’e kadar gelerek İYİ Partili kalabalığa tepki göstermesi çok fazla iyimser değerlendirilmemelidir. Yine bu şahısla ilgili daha vahim bilgiler elimizde mevcut ancak onları burada yazmayacağım. “Vefat edenlerin Allah taksiratını affetsin.”
***
Ak Parti iktidarı erken seçimi muhalefetten daha fazla istiyor. Ancak iktidar kazanabileceği bir seçim istiyor. Bu nedenle mevcut siyasi konjonktürün kendi lehlerine dönüşmesi için suni gündemler de dahil olmak üzere hamleler yapmayı planlamaktalar.
Hedeflenen şartların tam anlamıyla oluşması yönünde beklenti içinde oldukları sürenin geçmesi başta olmak üzere yine iktidarın kış mevsiminde seçim yapmak istememesi de ağır basıyor.
Özellikle havaların soğumasıyla birlikte toplumsal bağışıklığın zayıflamasıyla birlikte pandemi verileri yine zirvelere ulaşabilir. Seçmeninin büyük çoğunluğunun hala yaşlı kesim olduğunun farkında olan Ak Parti, mümkün olduğunca yüksek katılımlı bir seçim gerçekleşmesini arzu etmektedir. Pandeminin bu planlamayı etkilememesi başlıca hedeflerden bir tanesidir.
Dolayısıyla erken seçim olur mu sorusuna net olarak cevap verememekle birlikte olabilecek en erken seçimin 2022 Mayıs veya Haziran aylarında olabileceğini düşünüyorum.
Bu tarihte olursa ne mi olur?
Güzel ülkemiz için pek hayırlı olmaz.
Çünkü bu tarihlerde yapılacak bir seçim erken seçim değil fazlasıyla gecikmiş bir seçim olacaktır.