Bu gün köşem biraz uzun olacak özür dilerim:
Dün enteresan bir telefon geldi. Telefonun ucunda ki arkadaşımın sorduğu soru beni güldürdü: "Sen hiç matlube yedin mi?" 'Makbule' diye tanıdığım bir tek akrabam var ama o da yenmez diyerek kafa bulduysam da bazı gerçekleri aktardı bana. Her neyse o zehir zıkkım olasıca maklube neyse milletin ocağına, sofrasına kadar girip zehir olacaktı TÜRK MİLLETİNE... Allaha binlerce şükür ki fazla kimse yememiş. Yada yiyen sayısı azmış. Bu günlere gelmeyi başardık.
Telefonda ki arkadaş anlattı. Bir gün bir Din Dersi Öğretmenine fetö grubundan çocuklara ders vermesi istenmiş. Kendisi "Sadece Kuran'dan öğretirim başka kaynak göstermem" demiş. Kabul etmişler. Bir süre sonra grup gelmiş hocam demişler: "Sen seviye yükselttin çok iyi eğitim veriyorsun. Bundan sonra Kur'an dan değil al bu kitaptan ders vereceksin" demişler. Verilen kitabınsa 'Risale-i nur' denilen kitap olduğunu söylemleri üzerine işi bırakıp çıkmış. Kuran'dan daha yükselmiş demek ki Risaleler... Yazık Müslümanlığın getirildiği duruma bakın.
FETOŞ Muhabbeti hikayesi işin aslı 1970 - 72 yıllarına dayanıyor. O Yıllarda inanç ön planda olduğu için, dini konular ve Kur'a-nı Kerimin yeni nesil çocuklara ve halka öğretilmesi zaruri inançlardandı. O yıllarda Piyasaya yeni bir sözde vaiz imam çıkmış salya sümük ağlaya ağlaya kasetlere vaaz veriyordu. (Hiç bir dönem ağlayan din adamını sevemedim. Sahtekar ve riyakar olduklarını düşünürüm)
Bu arada Rahmetli Babam "Çocuklara din eğitimi veriyor" diyerek güvendiği bir arkadaşının beni yanına göndermeye başlamıştı. Oraya gittiğim ilk gün cüz, Kuran-ı öğrenmeye, duaları ezberlemeye başlamıştım ki; o gün bana bir kaset dinletildi. Kaseti bir süre dinlediğim de dehşet doluydu ve o kasette Feto, salya sümük ağlayarak vaazında diyordu ki: "Su gibi sessiz ve derinden gitmek zorundayız. Bu TSK Türk Milletinin düşmanıdır. Onları ve devleti ele geçirmek için gerekirse 30-50 yıl sabır eğitimlerimizi, dini bilgilerimizi alacağız. Devletin tüm organlarına girecek, sinir ve kılcal damarları gibi devletin vücudunu saracak günü geldiği anda İnşallah Tsk' yı da, yargıyı da ve elbette ki devleti ele geçireceğiz. Öğretileni iyi öğrenin, sabredin ve günü geldiğinde gün bizim günümüz olacak" diyordu. Dehşete düşmüş, kasetin gerisini dinlemeden evden tüymüştüm.
Rahmetli Babam çok iyi bir Vatansever, vatanını, milletini, bayrağını canından çok seven birisi olması münasebetinin yanı sıra kendisi Hoca, Hafız ve sonrasında rabbim nasip eyledi Hacı oldu. Babama koşarak gidip anlattığımda önce inanamadı ama bir daha oraya yollamamıştı.
O olaydan sonra yıllarca Cami imamlarımızdan din eğitimi aldık ve büyüdük. İlkokuldan itibaren bir de 12 Eylül'de ki asker korkusu ancak vatan bayrak sevgisi ile asker olma hayallerim depreşiyordu. O yıllar da çok askeri sınavlara girdim. Lakin nasıl olduysa hepsinde bir şekilde kaybediyordum. Bilgisayar yeni yeni çıkarken ben ya bilgisayar seçiminde ya da başka alanlarda sürekli alınmıyordum.
O günden sonra Fetoşçularla asla birbirimizi sevemedik. (Şimdi kazanamama nedeni olarak Fetoş ekibi mi engelliyordu düşüncesini silemiyorum. ) Ama artık İmam, Öğretmen, Dekan, Profesörlerden de çok Fetoşçu olduğu ve temizlenmedikçe geleceğe endişe ile bakılmalıdır.
***
Onca canhıraş mücadelelerden sonra rabbim nasip etti ve yıllar sonra vatani görevimi yaptıktan sonra girdiğim sınavla askeriyeye Uzman Çavuş olarak girebildim. Askeriyeye girdiğim İlk günden itibaren hala bu gün olduğu gibi Dik adamdım. Kolay kolay hiç bir komutanımla anlaşamıyor sürekli cezalar verilmek istense de vatan, bayrak ve dürüstlük içinde kaldığım için, TSK içinde ki güzel ve vatan sevdalısı Komutanların yardımı ile yine dik şekilde çıkıyordum işin içinden.
Hiç unutamam;
1992 yılında girip göreve başladığım TSK da ilk görev yerimde 7 yıl akabinde Van- Erciş'e tayin oldum görev yaptım. Bu arada ülkede yaşanan 28 Şubat sürecinin peşine bir gün Bölük Komutanı GENKUR'dan gelen konusu, "İrtica eylemleri, Cemaatler, cemaat üyeleri" hakkında idi. Kar diz boyunda...
Cuma günleri yapılan silah, teçhizat bakımı saatinde emri Bölük Komutanı bizlere okuyup tebliğ ederken ısrarlı şekilde bana bakarak okumasına sinirlenmiş ve "Komutanım bu kadar rütbeli içinde neden ısrarla bana bakarak okuyorsun. Şükür ailem ve Ordu'dan ve devlete sadık, vatan,bayrak, millet sevdası ile yanan bir uzman çavuşum. Bunu da kimse engelleyemeyecek ölüm dahi olsa. Bizim öyle salya sümük ağlayanlara, bilmem ne cemaatlerinin pis topluluklarını ve işlerini hiç sevmedim sevmeyeceğim. Ne anlatmaya, ima etmeye uğraşıyorsun" diye tepki gösterdim. Şaşırdı ama söz söyleyemedi.
Sonradan öğrendim ki; Cemaat hala üzerimde baskısını tutmaya çalışıyordu. Yapmadıkları pislik kalmamıştı.
***
Sonra, 2003 yılında malulen emekli olup Çarşamba'ya geldiğim. İlçede birileri askeriyeden genç yaşta emekli olduğuma inanmamış özellikle cemaate yakın bazı siyasi güçler ve cemaat üyeleri o günkü siyasi erkleri uyararak bana güvenmemeleri gerektiğini belirtmişler. Artık İlçe de kimse bana iş vermediği, korku içine itildiği için, yalnızlaştırılıyor bunalıma sokuluyordum. Sonunda tesadüfen bu günkü gazetecilik mesleğine girdim.
Asıl bu dönemde fetö, daha aktif üzerime gelmeye başladı. O dönem ve bu güne kadar İlçede hala fetö'cuların baskısının fazla olmasından kaynaklı, başka gazeteyi bırakıp kendi kurduğum ve 11 yıldan beridir kurduğum Gazetemi bu defa aşırı şekilde baskı altına aldılar. Bunu siyaset, bürokrasi ve iş dünyasında ki ekürileri ile mutat şekilde yapıyorlardı. Bir ara benim artık değişmiştir düşünceleri olsa gerek veya bize döndürebilir miyiz düşüncesi olsa gerek ki; gazeteme küçükte olsa ılımlı yaklaşım gösterilmeye başlandığını hissettim. Örgüte bağlı olduğu iddia edilen bir dershaneleri gazete abone yapılmış, ama asla içlerine fazla sokmamışlardı. Adamlar öyle bir organize idiler ki gelen bir müdür 6 ay sonra değişiyor yurtdışı temsilcisi yapılıyordu.
Yaklaşabilmek için örgüt Rahmetli Ağabeyimi bir dönem aralarına almaya uğraştılar. Rahmetli abim bir gün sabah namazında beni de Belediye meydanında ki bir evlerine zorla (ya da yurt) götürdü. Bana demişti ki; "Oğlum bunların benden bir beklentisi olmasa zorla beni çağırmazlar. Gel senle gidelim bakalım tezgah ne?" demiş ve alıp götürmüştü. Fetö toplantılarında beni de gördüklerinde şok oldular ama suspus olup kısa kestiler fetvayı. Mekandan acil çıkarttılar bizi. Sonrasında ağabeyimi de almamaya başladılar aralarına. Potansiyel tehlikeydim onlar için... Yine bir gün o kadar dikkat eden örgüt yaptıkları toplantıları (genelde yeni katmayı hedefledikleri insanların evine gidiyorlardı) üyeleri başka bir akrabamın evine gelmişler. O garibim Kuran-ı Kerim okunacak dua edilecek düşüncesi ile kabul etmiş beni de çağırdı. Beni karşılarında gördüklerinde bir daha şok oldular ve bir daha asla o eve gelmediler. Yazık ki Koskoca Profesörleri, Dekanları,Emniyet görevlilerini de naklen yayınla görmüştüm o toplantılarda...
***
Her neyse; Gazetemi çıkartmaya başladığımdan bu yana önce kendi içlerine almayan fetö'nün sünepeleri ve AK Parti içine çöreklenmiş isimleri daha sonra gazetenin adını kirletmeye başladılar. Samsun ve Çarşamba'da ki siyasi gücünü oluşturan halkın desteklediği isimlerinde gücünü yanlarına alarak yıllardır baskılarını düne kadar sürdürüyorlardı. Bu olaylar sonrası ne olur bekleyip göreceğiz. FTÖ nün üyeleri ve siyasi yerelde ki güçleri Gazetenin kapanması için iş dünyasının güçlü isimlerini de yanlarına alarak AK Partinin tepesindeki isimlere kadar siyasi güçlerini de kullananlarla birlikte benim yok olmam için ellerinden gelen baskıyı yapıyorlardı. İş dünyası, siyasilerin içinden bazılarının tehditleri işin cabası...
Yerel siyasileri başta olmak üzere birlikte çalışan ama hiç bir zaman ön plana çıkmayan ftö üyeleri, ısrarlı şekilde şahsıma onlarca davalar açıyorlardı artık. Ancak Allah'ın adaletine şükür ki bir şekilde hep beraat etmiştim. Hatta onların içinde olup bu kadarına da artık yeter diyen içinde Allah korkusu hala devam eden hakim, savcılar sayesinde kanunlar çerçevesinde berat ediyor kurtuluyordum şükürler olsun.
Bu hainlerin gözleri o kadar dönmüştü ki; 2015 yılında sahte iddia ile Gazete ve matbaamız kapatılmaya büyük adım atılarak girişilmiş, akabinde yaklaşık 14 suç duyurusu yapılıyordu. Bu suç duyurularının çoğu "Paralel haberleri ve örgütü zora sokacak haberler olmasından kaynaklı idi. Bu suç duyurularının 2 ü mahkemeye dönüşmüştü. Bu arada 2009 yılında İş kazası davam vardı ama bir türlü "Bilirkişi raporlarının bilinçli oalrak mesleği dışındaki isimlere yaptırılmasından kaynaklı sonuçlandırılamıyordu. O dava da son 2 dava ile aynı dönem de başlamış ve hızlandırılmıştı.
Bu davalar hemen hemen aynı dönem de hızlandırılmış ve davalar görülmeye başlamış 2 davamdan beraat etmiştim. FETÖ'nün siyasi temsilcisi konumunda ki zatı muhterem beraat kararına kızıp avukatını değiştirirken Yargıtay!'a itiraz etmeyi kaçırmıyordu.
Fakat bunca mücadele içinde kaçırdığım iş kazası davam, acil görülmüş ve kaybettirilmiştim. Bu gün o davanın hakiminin gözaltına alınıp, soruşturma başlatılması ile birlikte şimdi anlaşılıyor ki; Hakime bilgi akışı sağlanıyor ve apar topar çok kısa sürede dava aleyhime sonuçlandırılıyordu. Çünkü maddi zararım çok büyüdüğü vakit ayakta kalmam imkansız olacak ve bu FETÖ grubu ve siyasi bağlantıları da rahatlayacaktı. Adamlarda bu kadar anlayabileceğiniz gibi güç zehirlenmesi, kin oluşmuştu...
Yine bu baskılar üzerine sık sık görüştüğüm bazı yargı çevresinden isimlerden bazıları, "Bu davalar daha az başın çok ağrıyacak. Bırak bu kavgaları yarın fetö ile Cumhurbaşkanı barışırsa başın beladan kurtulmaz" d,yen, de gördük, "Bu dönemde hiç dava açma açsan da kazanamazsın, kazandırmazlar sana. Bu dönemde sus, kenara çekil kimseye bulaşma " diyerek tehdit etme cüretini dahi gösterebiliyorlardı. FETÖ'nün siyasi ve yargı gücünü hayal edebiliyor musunuz? Bu yargı ile büyük bir iş adamına önce kumpasın kurulması ardından kendi açtıkları davaların bazılarını kendi adamlarına kapattırıldığı da konuşuluyor. İş adamı şimdilerde memleketinden uzak yaşamaya mahkum bırakıldı. Güçleri zehir gibi olmuştu anlaşıldığı gibi.
***
Peki bunları yazarken bu güne nasıl geldik. Bu günlere gelmemizin kimse kusura bakmasın en büyük vebali yine ülkemin siyaseti ve siyasetçilerinindir.
28 Şubat 1997 Post modern darbe süreci akabinde ülke de başka oyunlar tezgahlanmaya başlamıştı. O dönemde TSK içinde ki FETÖ grubu ve siyasi kanatları TSK'yı içten vurmaya başlamışlardı. İlk hamleleri
Başörtüsü, İHL, Namaz, sakal, tesettürlü insanlara karşı baskı algısı yaratıldı. Dalga dalga gelen bu tehlikeye siyasette FETÖ grubu bilinçli, diğer siyasetçilerse kullanıldığını hissetmeden kepçe olunca bu defa TSK yılardır "İRTİCA" baskısını bırakmış, yumuşama, halka şirin görünme konumuna geçmiştir.
Ilımlaşmaya başlayan TSK, artık istenen kıvama getirilmiş ve bu esnada FETOŞ ihanet cemaati daha güçlenmişti. FETO Örgütü yola tam gaz gitmeye, önünde engel kalmadığı için oyunlarını hızlıca oynamaya başlamıştı.
Tehlikeyi gören TSK önlem almaya başlamak istediğinde ise bu defa örgüt, TSK içinde ERGENEKON, BOLYOZ, AY IŞIĞI, YAKAMOZ vs, vs, vs safsatası ile TSK ya operasyon kumpasını kurup işletmiş ve içi boşaltılmış, Ordu itibarı ve kimyası tamamen zayıflatılmış bozulmuştu.
Tüm bunları yaparken de içeride ki FETOŞÇU Subaylar ve istihbarat kullanılıyordu. AK Parti içine çöreklenmiş büyük siyasetçilerde bu kumpasın içini ve eksik ayaklarını hızlıca dolduruyordu. En büyük yalan ve iftiraları "Ergenekoncular Cami Bombalayacaktı!" yalanı ile Müslüman Türk Milletini galeyana getirmişlerdi. Yemi halkta, siyasilerde yutmuştu. Hatırlayın eski GENKUR Başkanı İlker Başbuğ ne demişti: "Hiçbir Türk askeri 'Allah, Allah nidaları ile gidip cami bombalayacak kadar alçak olamaz. Bunlar bir kumpastır" diye sitem ettikten kısa süre sonra o da gözaltına alınarak olası tüm tehlike yok ediliyor konuşacak, tepki gösterecek veya oyunu bozacak her adımı atan isim yok ediliyordu.
***
28 Şubat sürecini hazırlayan Feto örgütü üyeleri bu defa devleti ele geçirmek için hızlı hareket etmeye başladı. FETÖ Örgütü öyle hızlı hareket ediyordu ki!. Adamlar TSK, GENKUR, Yargı, Bürokrasi, özellikle Emniyet içinde tamamen güçlenmişti. Artık TSK eski gücünü kaybetmişti. Zaten özellikle 80 ve 90'larda hafif hızlanmaya başlayan FETÖ örgütü, 200'li yılların ardından özellikle TSK içinde gücüne güç katmış, Emniyette istediği gibi cirit atıyor, Yargı ile gücünü taçlandırıyordu. Hükümeti oluşturan AK Parti içinde ki FETÖ üyeleri, Başbakan ve Cumhurbaşkanı bizde düşüncesi ile rahattılar artık ancak her türlü tedbiri elden bırakmıyorlar ve GENKUR, Başbakan ve hatta Cumhurbaşkanını dinletiyorlardı. Önlemleri çok iyi alınıyordu. Cumhurbaşkanı ve Başbakanı da töhmet altında bırakmak ve "Bak senin dibindeyiz ne dersen, ne konuşursan bilgimiz oluyor ayağını denk al bizi bırakma, bırakamazsın, bırakırsan sen de gidersin" dercesine piyasaya bir sanal kurgu isim oalrak FUAT AVNİ muhabbetini çıkartıyorlardı. Hükümetin tüm oyunlarını önceden haber vererek tedirginliği içeriye kadar sokuyordu.
***
Bu arada ilk yıllarda FETÖ Örgütü okullarını parlatmak için "Türkçe Olimpiyatları" muhabbeti ile okulları cilalıyor, okullarına giden öğrenciler devletin tüm kurumlarına kolaylıkla verilen soruları cevaplayarak giriyorlardı. Bu tehlikeli gidiş bir türlü görülemiyordu. Okullarda baskı kalkınca adamlar işi profesyonelleştirerek özellikle TSK ve yargı içine girecek öğrencileri okullarına farklı isimlerle kaydediyor, sınav dönemlerinde okullarından çıkan öğrencileri TSK eskisi gibi sorgulama yapamadığı için ve fetö örgüt okullarından çıkan öğrenci ile sınavlara giren isimler aynı olmamasından yararlanılarak TSK içine sokmayı hızlandırmışlardı.
***
Bütün bunları gören Cumhurbaşkanı Erdoğan tedbirleri arttırıp FETÖ Okullarını kapatınca işer ters gitmeye başladı. Bu defa FETÖ kendi hazırladığı başka bir kumpas ile 17-25 Aralık kumpasını piyasaya sokuyordu. Bu kumpas seçimlere günler kala başlatılacaktı ama Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bilgisi olduğu ve ayıklamanın başlayacağını duymaları ile birlikte tarihi tıpkı 15 Temmuz Darbe Kalkışması gibi öne alıyorlar ve 17-25 operasyonunu kendileri hazırlayıp kendileri başlatıyordu. Tabi ki içini doldurdukları kendilerine bağlı sözlerinden çıkmayan Emniyet güçleri içinde ki uyuyan kadroların uyandırılarak operasyonlara başlatması ile yapmaya gidiyordu. Tüm bunlarla Cumhurbaşkanını köşeye sıkıştırma ve yıldırma operasyonu idi. Fakat Erdoğan bu hain örgüte diklenip, eğilmeyeceğiz demesi ile birlikte hepsi beklediğini bir kez daha bulamadı ve FETÖ "B, C" Planlarına başladılar.
***
FETÖ Örgütünün siyasi ağır abileri son 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde listeye alınmayıp kadro dışına itilince örgüt acil eylem planı olan 15 Temmuz akşamı TSK'ya sızan FETÖ Örgüt elemanları afyonla uyuşturulmuşlar gibi verilen emri yetiştirdikleri "Canlı bombalar" tipi yapılanmaları saldırıya geçidi. Hesapları bir kere daha tutmuyordu. Çünkü Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Kuvvet Komutanları ile GENKUR'u, MİT'i ikna edemedikleri için 15-25 Aralık Operasyonları gibi bu operasyonu da gece 03.00 dan acil şekilde ileri alarak akşam 21.00'a çektiler ve sonları oldu. Vatansever halk kalkışmaya direnince oyunun ilk perdesi sahnelendi ama başarılı olamadılar Allah'a şükür....
***
Şimdi günlerdir Cumhurbaşkanı ve vatanseverler Devlet içinde ki hainleri temizlemeye çalışıyor ama çok zor olacak. İyi etüt edin. Öyle bir duruma getirildi ki olay cadı avına döndü. Emniyet, Yargı, TSK, Bürokrasi ki en büyük gücü buradadır. Özellikle Cumhurbaşkanı ve Başbakan ile temiz kalan gerçek vatansever devlet erki; mali kaynakları yaratan İŞ DÜNYASI ve HANGİ PARTİDE OLURSA OLSUN SİYASİ KANATTA YER ALAN ÖRGÜT ÜYELERİNİ ACİL TEMİZLEMELİDİR...
***
Bu temizlik kısa sürede yapılmadıkça sancımız büyük olacaktır. Demokrasi nöbetleri her ne kadar sürse de unutulan gerçek aslında meydanlardadır. Çünkü bu gün meydanlarda nöbet tutan ve hatta meydanlarda nöbet tutan halkın karşısına geçip, Allah, din, vatan, bayrak, millet ve Liderimiz Tayyip Erdoğan'dır nutukları atan SİYASİLER içinde ki fetö örgütünün siyasi ve iş dünyasında ki kalıntıları uykuya yatmadan, yeni bir Kalkışmaya girişmeden hepsi toplanmalıdır. Bunun siyasi partiye zarar verir düşünce ve endişesi kesinlikle unutulmalı ve Devletin bekası için acil bu kanallar ve yollar da kapatılmalıdır.
UNUTULMAMALIDIR Kİ; FETÖ ÖRGÜTÜ BU KADAR KALKIŞMAYI TEK BAŞINA YAPACAK BÜYÜK GÜCÜ VE CESARETİ İNANIN YOKTUR. YABANCI MİHRAKLARIN TEMASLARI MUTLAKA BULUNUP BERTARAF EDİLMELİDİR...
***
Bu noktada Hükümet, Muhalefet ve elbette ki Başbakan ile Cumhurbaşkanı kısaca DEVLET, hedefi iyi tayin edip kontrolü kesinlikle birilerine tamamen bırakmamalıdır. Çünkü unutmayın ki; tek sıkıntılı parti AK Parti ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan değildir. Geriye dönüp iyi hatırlayacak olunursa; MHP'de son dönemlerde yaşananlar ve öncesinde ki CHP ve MHP'nin kaset furyası sonrası yaşadıklarının yanı sıra AK Parti içinde gücüne güç katan FETÖ grubuna gönülden bağlı siyasi aktörlerin gücü hala dimdik ayaktadır.
Yine Unutulmamalıdır ki; FETÖ Üyeleri ve arkalarında ki yırt dışı güç odakları 15 Temmuz Cuma akşamı başlattıkları 'askeri darbe kalkışmasını' sonuçlandıramadılar.
Allah korusun bu defa da ya ASKERİ- SİVİL- SİYASİ 3 LÜ SAÇ AYAĞI OLUŞTURARAK YENİ BİR "KALKIŞMA" GİRİŞİMİ OLURSA NE OLACAK?
***
15 Temmuz gecesinin ardından başlayan görevden almalar ve tutuklamalar neticesinde tutuklananlar bir arada tutulurken herkesin korkusu ve komple teorileri içinde dillendirilen: TSK, Yargı, Emniyet ve bürokratlar ve yıllardır kanayan yaramız olan pkk terör örgütü de işin içine katılarak darbe kalkışmasının ikinci aşaması olarak çok güçlü şekilde yeni bir kalkışma olursa; Ülkenin ve devlet erkinin bu darbeye kimlerle karşı çıkabilir!.
Çok dikkat edilmelidir.
***
Cumhurbaşkanı, Başbakan, Muhalefet ve Vatansever tüm isimlerin bunlara çok dikkat edip bir an dalgınlığa bile meydan verilmemelidir. Çünkü Peygamber Ocağı denilen TSK' yı halkın nezdinde itibarsızlaştıranların, TSK ya yapılan bunca görüntülerden sonra hırs ve intikam duygusuna katılacak suçsuz insanların hırpalanması ile oluşacak büyük güç daha tehlikeli olacaktır ki, Allah korusun Türk Milletinin sonu hiç iyi olmayacak, ülke bölünmeye kadar gitme tehlikesi ile karşı karşıya kalabilir.Bu noktada Darbe kalkışmasında emir kulu olan Mehmetçik ve ast rütbedeki Uzman Çavuşlar, suçsuz olan sadece askeri tabirle "emir demiri keser" mantığı ile verilen emirleri yerine getirmek zorunda kalmış olan, olayı dahi bilmeyen Mehmetçik daha fazla tartaklanmadan, kişiliği ve ailesi yıpratılmadan serbest bırakılmalıdır ki TSK'ya olan güven ve bağlılık halkla kucaklaşma kısa sürede sağlanabilsin.
Aksi takdirde, tüm bu pis senaryoların son bulması tertemiz ve Allah korkusu, Vatan sevdası dolu yüreklerle bezenmiş;
Daha Güçlü bir TÜRKİYE için Allah yar ve yardımcımız olsun...
Mutlu ve (sağ)-lıcakla kalın...