Fetullahçı Terör Örgütü’ne dair bugünlerde kamuoyuna düşen taze bir bilgi bulunmamaktadır.
Yurtiçinde sürdürülen mücadelenin devam ettiği bilgilerini almaktayız. Ancak birde meselenin yurtdışı boyutu bulunmaktadır. Örgütün elebaşı Gülen’in yönlendirdiği algı operasyonları ve propaganda faaliyetleri devam etmektedir.
Tam olarak bu noktada geçtiğimiz günlerde kamuoyuna düşen bir video kafalarda soru işaretleri oluşturdu. Terörist elebaşı Gülen’in konuşmasının yer aldığı videoda “Ya bunlar güçlenir, dışardan bir daha gelirlerse… Humeyni’nin İran’a geldiği gibi gelirlerse… Şah saltanatı yıkılır!” şeklindeki sözlerinde derin bir anlam ve mesaj olduğu algılanmaktadır. Bu videonun kamuoyuna düşmesinin ardından FETÖ’den firari sözde Prof. Dr. Önder AYTAÇ isimli teröristin twitter’dan yaptığı “Şaha gidelim…” şeklindeki paylaşımı, 15 Temmuz öncesi Tuncay OPÇİN adlı twitter hesabından yapılan “Yatakta basıp, şafakta asacaklar.” Şeklindeki paylaşımını akıllara getirdi. Belli ki örgüt mensupları, Gülen ile koordineli olarak algı oluşturmak veya gerçekten bir mesaj vermek amacındadır. Yine FETÖ’cü Önder AYTAÇ’ın twitter hesabından yaptığı “Bahara talip olan bir gönlüm var benim…” şeklindeki paylaşımın ilkbaharı işaret ettiğine dair bazı algılar oluştu.
Peki FETÖ’nün yurtiçindeki tabanı/kadroları yeni bir harekete uygun mu?
Bunun cevabı hayır. Örgütün hâlihazırda yurtiçinde bulunan hala tespit edilememiş mensuplarının olduğu bilinmektedir. Ancak bu kitle hareket kabiliyetini yitirmiş, örgütlü bir eyleme cesaret edebilecek bir potansiyelde değildir. Zaten 15 Temmuz benzeri bir girişimin tekrarlanması zayıf bir ihtimaldir. FETÖ, aşamalı olarak girişimlerde bulundu. Her yeni girişiminde şiddetin dozunu arttırdığı yaşananlarında gösterdiği gibi ortadadır.
O halde akıllara gelen soru şu;
“FETÖ mevcut yapısı itibariyle neyi planlayabilir?”
-Örgüt yukarda da belirttiğim üzere örgütlü bir eyleme kalkışamaz. Buna cesaret edemez. Ancak örgütün kırıntı kadroları, toplumsal hassasiyetlerin arttığı bir ortamda çeşitli provokatif faaliyetlere yönelebilir.
Önder AYTAÇ’ın twitter paylaşımından yola çıkacak olursak, 31 Mart yerel seçimlerinin olduğu günün tarihi dikkat edilmesi gereken bir noktadır. Özellikle Ankara seçimlerinin büyük önem arz ettiğini düşünüyorum. 2014 yerel seçimlerinden dolayı Ankara’daki seçmenin bir kısmında zaten mevcudiyetini koruyan bir hassasiyet bulunmaktadır. Seçim günü sandıklarda yaşanabilecek herhangi bir şaibe, şüpheli durum toplumsal anlamda bazı reflekslere/tepkilere sebep olabilir. Elbette böyle bir ortamı fırsat bilecek yegane oluşum FETÖ’dür. Herhangi bir partinin seçmen profiline bürünerek böyle bir ortamda provokasyona sebep olabilecek bir zemin hazırlayabilirler.
Humeyni gibi gelmek?
Bilindiği üzere Humeyni’nin destek görmesinin en büyük sebebi Şah’a en sıkı muhalif olan isim olmasıydı.
FETÖ, NATO müdahalesini desteklediğini birçok defa ifade etmiştir. Örgütün elebaşı Gülen’in konuşmasında yer alan cümleden yola çıkarsak, örgüt NATO destekli bir plana güveniyor olabilir.
31 Mart’ta yaşanabilecek herhangi bir olumsuzluktan kaynaklı olarak toplumda yaşanabilecek herhangi bir eylemsel hareketlilik çok ağır bir faturaya neden olabilir. Muhalefet mensuplarının kaba bir tabirle “oy çalındığını iddia etmesi”, iktidar seçmeninin de FETÖ ile mücadeleye dair çıkarılan gerekli durumlarda silahlı mücadeleyi destekleyen yasaya olan güvenceyle sokağa inmesi hiç şüphesiz en hafif ifadeyle bir iç savaşa/kaosa neden olacaktır. Yine aynı şekilde siyasi liderlerin kullandığı ayrıştırıcı dil, rakiplerini terörize etme çabası ve beka vurgusu seçmende radikal bir algı oluşturmaktadır. Ankara, İstanbul gibi bölgelerde yönetimin el değiştirmesi halinde liderlerin o günün atmosferinde kullanacağı herhangi aykırı bir cümle çok ağır bedellere sebep olabilir.
FETÖ’nün iletişim yöntemlerini ele alırsak, subliminal mesajlara sıkça yer verdiği aşikârdır.
Yapılan bir algı oyunu değilse, FETÖ’nün 31 Mart akşamı olumsuz bir ortam oluşturmak için her türlü girişime başvurabileceği kuvvetle muhtemeldir.
Özetlemek gerekirse; FETÖ, 31 Mart akşamı yukarıda değindiğimiz bir yönteme başvurarak toplumsal bir kaos/iç savaş yaratmak suretiyle Türkiye’yi NATO müdahalesine uygun hale getirmeyi hedefleyebilir. Fetullah Gülen’in hastalıklı zihni yapısı, Erdoğan’ın dış müdahaleyle antidemokratik şekilde yönetimden el çektirilmesi durumunda Erdoğan’a en sıkı muhalif olarak kendisini gördüğü için, NATO’nun desteğiyle ülke yönetimine el koyabileceğine inanabilir. Humeyni gibi gelmekten kastının bu olabileceği kuvvetle muhtemeldir.
*
Bu yazdıklarım elbette iddia ve ihtimalden öte değildir. Ancak karşımızda ideolojik olarak konsolide edilerek bugünlere gelmiş kriminal bir örgüt vardır. Ardına aldığı küresel güç odaklarının desteğiyle örgütün harekat planlarına dair her türlü ihtimali ele almak durumundayız.
Elbette bu süreci FETÖ aleyhine yönetebilecek en etkin isim Recep Tayyip Erdoğan’dır. Sayın Erdoğan’ın rakiplerine yönelik kullandığı üslupta yer alan kutuplaştırıcı dil, kendisinin ve partisinin rakiplerini terörize etme gayreti FETÖ’nün amaçladığı bir ortama katkıdan öte değildir.
Dolayısıyla en azından Cumhurbaşkanlığı sıfatının yüklediği misyon ve sorumluluktan dolayı sayın Erdoğan’ın kullandığı üslubu yumuşatması, birleştirici bir dil kullanması ülke menfaatine ve seçim mottosu olarak kullandıkları beka meselesine katkı sunacaktır. Diğer taraftan seçim ve sandık güvenliği hususunda devlet dinamiklerinin en ufak bir olumsuzluğa mahal vermeyecek şekilde seçimlere hazırlanması büyük önem arz etmektedir.
Dileriz bundan sonraki süreçte iktidarı ve muhalefetiyle güle oynaya bir seçim süreci yaşarız.
Esenlikler…