Malum, 15 Temmuz sonrası yaşananlar herkesin beyninde korkular oluşturdu. Yargıya güven nerede ise sıfırlandı. HSYK değişime uğrayarak HSK oldu. Daha sonra defalarca çok sayıda Savcı ve Hakim yeri değişse de güven problemi bir türlü makul seviyeye ulaşamadı.
Mesela "Basın" adı altındaki RESMİ GAZETELER... Kanunlara, kişilere, siyasilere göre mi? hareket etmelidir. Sarı basın kartlı, resmi yayımlanan gazete, televizyon vb yayın organları Basın Kanunu çerçevesinde ve evrensel insan hakları, doğru, tarafsız, ilkeli, objektif habercilik yaparak mı sansürsüz yayıncılık yaparak mı kontrol edilmelidir. Kanunlar ve insanlar neye ve hangi kararlara göre düzenleme çerçevesinde hareket etmelidir.
Dünya da hiç kimse kafasına ve istediğine göre hareket edip yaşayamamaktadır. Herkesi ve her şeyi kendine has kanunlarla ve yönetmeliklerle kontrol altına alarak ve düzen sağlayarak yaşantılar düzen altına alınmaktadır. Elbette ki hiç bir şey sonsuz hakka sahip değildir. Her şeyde bir sınır olmalıdır.
Basın ne yazık ki son zamanlarda eleştiri ve yorum hakkı bilinçli ve sistemli biçimde güçlülere, siyasetçiye ve zengine endeksli kararlarla adeta SANSÜR, BASKI altına alındığı düşüncesi hakim olmaya başlamıştır.
Bu düşünce tarzı hakkında herkes aynı fikre haiz olmaya başlıyor ve sayı gittikçe de artıyor gibi. Nedenleri ve niçinler de çok. Fakat şu çok iyi bilinmelidir ki; Yargının hepsi, her yeri ve her yetki verilen ismi suçlu diyerek kimse söyleyemez!? Ama büyük ve yoğun bir inanış o ki, hala FETÖ veya başka kanunsuz baskıların kalıntıları yargı içinde var gibi?
Sıkıntı şu: Bizim 9/6/2004 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren 5187 sayılı Basın Kanunumuz var.
(BİK) Basın İlan Kurumu Basın Ahlak Esasları 195 Sayılı Kanun’un Müeyyide Başlıklı 49 Uncu Maddesi ve elbette ki Basın Ahlâk Esasları Hakkında 129 Sayılı Genel Kurul Kararımız mevcut.
Bütün bu kanun ve yönetmelikler yetmemiş gibi dijital medyanın artması ile mantar gibi türemeye başlayan ve aşırı baş ağrıtan İnternet medyası adı verilen internet haberciliği muhabbetinden kaynaklı ülkemizde 4/5/2007 tarihinde İnternet ortamında yapılan yayınların düzenlenmesi ve bu yayınlar yoluyla işlenen suçlarla mücadele edilmesi hakkında 5651 sayılı kanunda yürürlüğe girdi.
Bu kanunla beraber nur topu gibi bir BTK'mız ve Erişim Sağlayıcılar Birliğimizde oldu.
Ne olduysa bu yürürlüğe giren ve sorumsuzca ve yargıyı da töhmet altına bırakacak şekilde güçlüden, siyasetçiden yana kararların alındığı ve bu sayede de kanunlarımız da yargı adına keşmekeşlik, baskı, sansür, hukuksuz yargı, adaletsiz yargı şekilleri de oluşmaya başladı.
Bakın resmi gazete olmak için bu memlekette özellikle yerel bağımsız ve maddi manevi baskı altında yaşamaya çalışan yerel gazeteler şimdilerde güçlülerle birlikte bazı siyasilerin sayesinde yargı eli ile ezilmeye ve yok olmaya, kapanmaya gidiyor. Bu gazetelerin kapanması ile binlerce insan işsiz, aşsız kalacak. Bunun vebalini kim kabul edecek merak ediyorum.
Kısaca olayı iyi etüt edelim: X bir şahıs veya Kurum, siyasetçi(!) en yakınında ki bir Sulh Ceza Hakimliğine giderek "www.... bilmem ne adresinde ki haber, köşe yazısı ile Kişilik haklarıma, aileme yalan, mesnetsiz, ahlak dışı yazı yayınlamıştır. Bu yazının kaldırılmasına" diyerek suç duyurusunda bulunuyor.
O Hakimlik bu dilekçenin hiç bir tarafını araştırmadan incelemeden kafasına göre kendisini bir anda adeta Yargı mensupluğundan soyutlayarak basın kanununa bakmadan, bu yayının resmi bir yayın mı, merdiven altı bir kurum mu olduğuna araştırmadan gelen yazıyı okuyor ve alakalı alakasız kendisini de rencide edebilecek bir karara imza atıyor.
Sonuç; "DAVANIN KABULÜNE" diyor ve mahkeme kararını Erişim Sağlayıcılar Birliğine yolluyor. Bir de kararın bir suretini şikayetçi olan X Kişi veya kuruma...
Pekiii ne demiştik; "Yargılama taraflar arasında adaletli şekilde yapılırsa Yargı kimliği kazanır."
Tek taraflı yargı kararları DESPOT, DEMOKRAT OLMAYAN ÜLKE KANUNLARINA HAS BİR ÖZELLİKTİR. KANUNA AYKIRI, YARGILAMA KANUN VE YÖNETMELİKLERİNE AYKIRI, KURUM VE KİŞİLERİN HAKKINI GASP SUÇUNA KADAR GÖTÜREN SONUÇLAR DOĞURAMASI kaçınılmazdır.
Mahkeme kararında şikayetçinin iddiasında ki link denilen basın yayın kuruluşunu taraf görmeyerek büyük bir yargı hatasına neden olduğunu fark etmiyor.
Hadi bu merdiven altı 50-100 TL'ye kurulmuş bir haber sitesi olsa neyse! Peki bu bir resmi Yerel süreli yayın organı ise ve aynı haber gazetede yayımlanmışsa hangi kişinin hangi kişiliğini nasıl korumuş oluyor bu kararla!. Yargı araştırmalı, doğruyu bularak kanunlara uygun karar vermelidir.
Önüne gelene göre yargı karar verdiği andan itibaren keşmekeşlikler artar, suç ve suçlu ayırt etmek güçleşir ki o gün HAK- HUKUK- ADAALET ve TARAFSIZ BİR YARGIDAN SÖZ EDİLEMEZ.
Buradan diyorum ki; Eyy kanun koyucular, kanunları aklı selim ve modern dünyaya uygun maddelerle ve kabul edilebilir kanunlarla yasalaştırın. Ve elbette ki Yargı erki: Bir karar vermek için değil, hakkı, haklıyı, kanunları ve resmi kurumlarla resmi olmayan kurumları ayırt ederek adaletli kararlar vermelidir. Dönüşü olmayan zararları devlete yüklememelidir.
Adaletin geç tecellisi adaletin yerine gelmesi demek değildir. Bazen geciken adalet doğruda olsa haklı olanın canını acıttığı sürece adalet olmaktan çıkmış demektir. Haklı, hukuka uygun, modern dünyaya adapte olmuş kanunlarla, adil yargıyla ve huzurlu yaşamak umuduyla,
Mutlu ve (sağ)-lıcakla kalın...