Efendim bu hafta yine müzik ağırlıklı bir röportajımız var. Müzik dünyasına kazandırdığı birbirinden güzel bestelerle bu alandaki yolculuğunu sürdürmekte olan bestekâr, yorumcu sayın Selahattin CİCİM konuğum. Kendisi, özellikle anılarıyla bizleri gülme krizine soktu. Zevkle takip edeceğiniz bir röportaj sizleri bekliyor.
Remzi ÖZKAN: Kısaca kendinizi tanıtır mısınız hocam?
Selahattin CİCİM: 1960 Mardin doğumluyum. Evli üç çocuk sahibiyim. Almanya’nın Dortmund şehrinde elektrik bölümünden terk. İBB’den emekliyim. Şu zaman itibariyle 33 yıldır İstanbul’da ikamet ediyorum.
Remzi ÖZKAN: Neden müzik diye sorsam?
Selahattin CİCİM: On yaşından beri kendimi müziğin içinde buldum. Müzik beni her yönüyle yaşatıyor. Hani derler ya müzik ruhun gıdasıdır. Bu çok doğru bir söz ve keyif alıyorum müzikten.
Remzi ÖZKAN: Bugüne kadar kaç beste yaptınız ve hangi söz yazarlarıyla çalıştınız?
Selahattin CİCİM: 400’den fazla kayıtlı bestem var. Siz dahil, iki yüzden fazla söz yazarıyla çalıştım. Biliyorsunuz sizinle de “Oy Yavrum Oy” ve “Şu Mardin’in Uğruna” adlı iki eser kazandırdık müzik dünyasına.
Herkesin gönlünü almak, yeni şairlerimizi sevindirmek çok güzel bir duygu. Onları mutlu gördüğümde ben daha çok mutlu oluyorum. Karşılaştığım herkesin kalemi güzel fakat güfte konusunda seçiciyim.
Her yöreden, her dilden ve türden beste icra ediyorum ama daha iyi bir yere gelemedim. Belki sesten kaybediyorum. Ancak benim sesim demo kayıtlarıyla ilgili bir konu. O eserleri sesi güzel sanatçılarımız okuduğunda bambaşka bir güzelliğe kavuşacak. Çok güzel eserler icra ettiğime inanıyorum. Akıllı bir sanatçı, demo kaydındaki sese takılıp kalmamalı. Eserin icrasına, melodi ve güfte uyumuna bakmalı bence. O esere, gerçek değerini kendi sesi, kendi yorumu kazandıracaktır. Bazı kibirli sanatçılar vardır mesela… demo sanatçı diyorum onlara. Kötü bir eseri alır, klip çeker, altı ay sonra da piyasadan silinir gider. Bu elbette ki benim görüşümdür. Tabii ki emeğin her türlüsüne saygı duyarım. İyi eser çıkarılmışsa da saygı duyarım, kalitesiz eser çıkarılmışsa da saygı duyarım, orası başka bir şey. Sonuçta ortada bir emek var. Fakat sanatçı veya sanatçı adaylarının bu konuda seçici davranması gerekir diye düşünüyorum. Sürekli gündemde olan birileri iyi beste çıkarıyor diye bir şey yok. Adı sanı duyulmamış o kadar çok bestekarımız var ki harika eserlere imza atıyorlar fakat bunları gören, değerlendiren yok. Bence sanatçılarımızın en büyük hatalarından birisi de bu bence. İllaki bestekarın veya söz yazarının meşhur bir isim olması gerekmiyor. Bir araştırsınlar bakalım ne müthiş eserlerle karşılaşacaklar.
Allah sağlık verdikçe beste icra etmeye devam edeceğim. Ülkeme güzel eserler bırakmak amacım. Elbette bunu da söz yazarlarımızla bütünleşerek, onların eserlerini değerlendirerek yapmak istiyorum. Belki bugün kıymetimiz pek bilinmiyor ama yarının neler getireceği belli olmaz. Gelecekte beni belki de bu eserlerim yaşatacak.
Remzi ÖZKAN: Biliyoruz ki siz çok yönlü bir sanatçısınız. Aynı zaman da çalıp söylüyorsunuz. Peki hangi enstrümanları çalıyorsunuz?
Selahattin CİCİM: Evet… aslında ana enstrümanım elektro ve normal bağlama. Bunların yanında org, cümbüş, ud ve ritim grubu var. Bu kadar işte. Elimden bu kadar geliyor. Herkesin çalma yeteneği ve duygusu farklıdır.
Remzi ÖZKAN: Bir besteyi yapmadan önce nasıl bir hazırlık döneminden geçiyorsunuz? Diyelim ki güzel bir söz buldunuz, sonraki aşamada o sözler besteleninceye kadar neler yaşanıyor sizin cephenizde?
Selahattin CİCİM: Gerçekten çok güzel, çok anlamlı bir soru bu. Bir eseri bestelemek çok zor bir süreçtir. Beğendiğim bir güfteyi, öncelikle ne tür bir melodi ile bütünleştirmeliyim buna kara veririm. O melodi türkümü, sanat müziği mi, pop mu olur diye değerlendirme yaparım. Daha sonra bu melodinin formatı başka eserlerle benzerlik gösteriyor mu göstermiyor mu diye uzun soluklu bir araştırma yaparım. Benzerlik yoksa şarkı sözünün yedili, sekizli, on birli hece ölçüsünde olup olmamasına göre, o melodiyi o söze oturturum. Bu uyum sürecidir. Bu anlattığım ilk aşamadır. Sonrasında kayıt aşaması başlıyor. Ben, ne kadar kayıtlarda profesyonel değilsem bile profesyonel gibi davranıp eksik cihazla olsa bile esere proje açarım. En hızlı yaptığım eser bile en az bir günümü alıyor kayıt aşamasında. Eserin durumuna göre genellikle en az iki üç gün sürdüğü de oluyor bu kayıtların. Ben bu işlemleri yaparken hiçbir söz yazarı kardeşimden ücret talep etmiyorum. Masrafları kendim karşılıyor ve kayıtları icra ediyorum. Piyasada masrafları söz yazarlarıyla paylaşan çok bestekâr mevcut. Aslında bir ara ben de almayı düşündüm. Fakat günün birinde bir şairimiz dedi ki “ya.. bizde çok güfte var. Haydi bir iki tanesine verdik. Daha sonrasında bu masrafı nasıl karşılayacağız? Bu şekilde işin içinden çıkamayız.” Baktım ki o da kendince haklı. Masrafı paylaşma fikrimden vazgeçtim. “Eser satıldığı zaman stüdyo masrafı alırım” dedim. İnanın bir besteyi gün ışığına çıkarıncaya kadar çok giderim, çok masrafım oluyor. Hatta çok eski bir bilgisayarda çalışıyorum halâ. Arada bir format atıp devam ediyorum. Yeni bir bilgisayar alacak gücüm dahi yok. Eser bittikten sonra tanıtım için, bu güzel sesimle… yorumluyor, stüdyo kaydını bitiriyorum. Daha sonra ortaya çıkmış olan demo kayıtlarını, tanıtım amacıyla sosyal platformlarda paylaşıyorum.
Ben aslaumudunu kaybetmeyen bir kişiliğe sahibim. Elbet bir gün,o bestekâr plaketlerinden birini ben de alacağım.Bunun ümidiyle çalışmalarımı sürdürüyorum.
Remzi ÖZKAN: Günümüz gençliğinin türkülere olan ilgisi sizce nasıl? Bu ilgiyi daha üst seviyelere çıkartmak için neler yapılabilir?
Selahattin CİCİM: Valla bu saatten sonra hele hele bu akıllı telefonlar çıktıktan sonra gençlerin türkülere olan ilgisi oldukça azaldı. Çoğu rock, pop ya da benzeri şarkıları dinliyorlar. Birde hadi iş olsun diye, erik dalı veya misket tarzı eserleri, oyun havalarını dinleyenler de oluyor. Düzelteyim, gençlerin yüzde altmışı diyebilirim artık pop tarzı şarkıları ön plânda tutuyor. Zaten bestelerim içerisinde de sadece bir pop müziği eksiktir. Birkaç tane pop projem var aslında. Hazırlanması gerekiyor. Bu zamanda sanırım biraz popüler müziğe eğilmek gerekiyor. Herkese bir şeyler sevdirmek için uğraşmak lazım. Ana temayı bulmak şart. Piyasadaki gidişatı görmek ve insanlar tarafından ne isteniyorsa onu takip etmek lazım.
Remzi ÖZKAN:Yeni projeleriniz var mı? Varsa ileriki günlerde bizi ne gibi sürprizler bekliyor?
Selahattin CİCİM: Yeni projeler her zaman var. Fırsat buldukça, her tür dilden her yöreden icraya devam. Üretmeye devam. Fakat siyasi içerikli olmayacak şekilde. Ha bu arada toplumu bilinçlendiren siyasileri de uyarıcı eserleri seviyorum. Şimdi misket tarzı oyun havalarına ve hareketli eserlere ağırlık veriyorum ama ilham bu belli olmuyor. Duyguların insanı ne tarafa sürükleyeceği belli olmuyor. Bakarsın karşıma çok hoş bir güfte çıkar. Etkilenebilirim. O zaman da hemen ilham gelebilir. Diyelim ki sözlerin ve ilhamın birleşmesinden ne çıktı, sanat müziği formatı… makam; hicaz, uşak vs. fark etmez. O anda o besteyi icra etme zorunluğu taşıyorum yoksa o besteleme ahengini kaçırırım. El elden üstündür. Elbette ki beste konusunda benden daha iyileri var. Teorik besteciler var. Pratik besteciler var. Hepsine saygı duyuyorum ve kutluyorum. Ayrıca söz yazarlarımıza da sayı duyuyor ve onları da kutluyorum. Herkes sanat için emek sarf ediyor, eser üretiyor.
Remzi ÖZKAN: Selahattin CİCİM, hiç unutamadığı bir anısını paylaşabilir mi bizlerle?
Selahattin CİCİM: Ne desem… anı çok… O zaman paylaşacağım anı yine müzikten olsun: Memlekette düğünlere giderdik. Gerçi halâ da grup olarak gidiyorum. O dönemler bölgede bir ağa vardı. Bu ağa, ne zaman düğün yapsa bayağı masraf eder, para harcamaktan kaçınmazdı. Fakat sıra düğünü çalan sazlara gelince ücretlerini ya eksik verir veya geç verirdi. Bu yüzden onun düğününe orkestradaki hiçbir kimse gitmek istemezdi.
Zaman sonra aynı ağanın yine düğünü olacak. Fakat o düğünü çalmak için kimse gitmek istemiyor. “Ben giderim” dedim. Fakat düğüne gitmeden önce süper bir plân yaptık. Bir arkadaşımızı daha kendi siyah mercedesiyle birlikte plâna dahil ettik. Mercedes benim, mercedesin sahibi arkadaş da şoförüm plâna göre. Aracın ön koltuğunda da başka bir arkadaşımız koruma olarak oturuyor. Farklı birkaç arkadaş da eskort olarak rol yapacaklar. Hep birlikte yola çıktık. Köye yöneldik. Köye ulaştığımızda bir gördük ki büyük çadırlar kurulmuş, bayağı bir kalabalık birikmiş, düğün alanı toz toprak içinde. Ben, arabanın arka koltuğunda makamımda oturuyorum. Mercedesle düğün alanına girince şoför arkadaşa dedim ki: “Arabayı biraz süratli kullan. Hızlı bir şekilde kimseyi ezmeden, tam ağanın bulunduğu yere kadar ilerle. Ağanın yanına yetiştiğin an sert bir fren yap. Önde oturan da arabadan inip, seri bir hareketle bana kapıyı açsın. Bu plân tam yerini buldu. Tabiki ben Mercedes sert fren yaptı. Öndeki arkadaş seri bir şekilde kapımı açtı ama ben arabadan hemen inmedim. Bir müddet gecikmeyle arabadan indim. Ağa beni görür görmez yanıma geldi. Çok samimi bir tavırla karşıladı. Koluma girdi veçadır içine girinceye kadar kol kola yürüdük. Çadır içine girdiğimizde hemen elini cebine atıp yüklü miktarda bir parayı ceketimin cebine koydu. Bu para bizim ücretimizden çok daha fazlaydı sağolsun. Bizde ekip olarak onlara en güzel düğünü icra ettik.
İkinci komik anım… Yirmi beş sene önce bankalarda sıra otomatı yoktu. Herkes kuyruğa girer, hangi vezne boşalırsa vatandaşı sıradan çağırırlardı. Bir gün ben de bankada sıradayım. O anda dördüncü vezne boşaldı. Veznedeki bayan beni çağırdı. Ben, kira yatıracağımı söyledim. Bayan, “adınız ne?” dedi. Bende direkt“ Selahattin Cicim.” dedim. Hiç beklemediğim anda bayan bir ayağa fırladı ki görülmeye değer. Ayağa kalktıktan sonra bana bakarak “Ukala! Terbiyesiz! Ne demek istiyorsun sen?Bana nasıl “cicim” diyebilirsin?” diyerek ortalığı inletti. Bana söylemediği kalmadı bağırarak. Diğer gişelerdeki işlemler, bankadaki farklı işlemler bir anda durdu. Herkes bize bakıyor! Ben “dur!” dedim “dur!”. “Beni yanlış anladınız, sakin olun. Yaptığınız ayıptır. Yahu kimliğime bak! Kimliğimi aldı. İnceledi. Kimlikteki soyadı görünce ne diyeceğini şaşırdı. Neyse konuyu özürle kapattık. Bu arada “bu soyadı nereden geldi?” diye sordu bayan. Ben de “valla soyadı kanunu çıkınca, dedemde benim gibi yakışıklıymış. Nüfus memuru “hey cicim! Gelsene!” demiş. Memur, dedeme ne soyadı vereceğini bilmiyor. Rahmetli dedem de aslan mı olsun, dağmı olsun ya da vs. bir soyadı mı olsun bilmiyor. Daha doğrusu soyadının ne olduğunu, neye yarayacağını bilmiyor dedem. Susup kalıyor. Memur “hadi senin soyadın, cicim olsun.” demiş.
O günden sonra artık bana ders oldu. Herhangi bir kurum ya da kuruluşa gittiğim zaman “adım şu, soyadım şu.” diyorum en başında.
Remzi ÖZKAN: Değerli hocam siz çok yaşayın. Allah ömrünüzü uzun etsin. Beni çok güldürdünüz. Sizi güldürenlerde hayatınız boyunca hep var olsun. Peki hocam; yolunuzdan gitmek isteyen, müziğin tınısını yüreğinin derinliklerinde hisseden genç bestekar adaylarına neler önerirsiniz?
Selahattin CİCİM: Anlamlı soru… ben müzisyenliği hiçbir zaman bir meslek olarak seçmedim. Hep ikinci plânda tuttum. Çünkü müzisyenlerin durumunu korona virüsünün etkin olduğu dönemlerde gördük. Bu çok kötü bir gidişattı. birçok sanatkâr zor duruma düştü. İntihar edenler dahi oldu. Bu yüzden, eğer müzik ile uğraşmak isteyen gençler var ise hep tavsiyemdir: Müzikten önce bir iki, meslek edinmeleri gerek. Konservatuar mezunu olsa bile asıl bir mesleğinin olması şart. Bu, boyacılık olabilir, teknik bilgi gerektiren bir iş kolu veya yapabileceği farklı bir iş olabilir. Bende şükür hepsi var. ilk üç tanesini söyleyeyim: Kombi, klima bakım ve tamirciliğinin yanında cami ve okulların ses sistemlerinin bakımını ve onarımını yapabilirim. Hepsinin yetki belgesi var. Fakat bu işlerden hiçbirini yapmadım. Emlak danışmanlığı konusunda dört sertifika sahibiyim. Allah bu beyni vermişse çalış, öğren demiş.İşimi temiz yapıyorum,çok dürüst çalışıyorum. Fakat kendime ait bir ofisim yok. Bireysel takılıyorum.
Remzi ÖZKAN: Son olarak müzik piyasasının geleceğini nasıl görüyorsunuz? Bu konudaki değerlendirmelerinizi öğrenebilir miyiz?
Selahattin CİCİM: Benim görüşüm; “İbo Show” bittikten sonra (Allah sağlık versin İbrahim Tatlıses hocama) müzik piyasası duraklama devrine girdi. Önceden sanatçı, İbo Show’a çıkmak için albüm veya single yapıyordu. Piyasa canlıydı, Unkapanı canlıydı. Tatlıses’in programı bitince zaten zorla yol alan müzik dünyası daha da yavaşladı. Dijital dünyanın kapılarının açılmasıyla birlikte müzik piyasası da tersine duraklama noktasına geldi. Sanatçılar, mecburen dijital mecralara yöneldi. Artık eskisi gibi kimse albüm yapmıyor. Single eser çıkartıp bir klip ile geçiştirip gidiyorlar. Tabii ki ekonomik şartlar ve savaşlarda etkiliyor bu durumu. Ayrıca ben bile demoları dijital e platformlara yüklüyorum. Satılsın veya satılmasın, umurumda değil. Yok bu sanatçıya ulaştırayım, yok şu sanatçıya dinleteyim dönemi bitti. Bana göre, akıllı bir sanatçı dijital mecralardan ulaştığı eseri görür ve beğenirse alır zaten. Her şey elinin altında. Her şarkıya kolaylıkla ulaşabilir.
Remzi ÖZKAN: Değerli hocam, keyifli bir sohbetti. Çok teşekkür ediyorum katıldığınız için. İyi ki varsınız.
Selahattin CİCİM: Benden bu kadar. Çok güzel, anlamlı bir sohbetti. Bana değer verip, bana da röportajınızda yer ayırdığınız için emeği geçen herkese ve özellikle siz değerli Remzi Özkan hocama çok teşekkür ediyorum. Şarkılara, sanata gönül veren herkesi sevgiyle, saygıyla kucaklıyor gönül dolusu selamlarımı sunuyorum. Kalın sağlıcakla …