Çarşamba günü bir köşe yazdım. “Beni Asın, Türk milletini asın” başlığı ile…
Konu Türkiye’nin geldiği yerde konuşulan ve her geçen gün dillendirilen
‘NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE’ sözü ile birlikte, Türk kavramının unutturulmaya çalışıldığı idi.
Hatta bazıları daha ileri giderek Kurtuluş Savaşının baş mimarı Mustafa Kemal Atatürk adının bile unutturulmaya çalışıldığı idi. Ben o kadar ileri gitmedim.
Ama o esnada o duygusallıkla öyle bir bilgi ve haber geldi ki,
Tüm bu yaşananlara kayıtsız kalamazdım.
Bende o haber üzerinden yazdım da yazdım.
Neydi bu haber veya köşeye duygu selini katan.
Konu TÜRKAV Çarşamba Temsilciliğinin gerçekleştirdiği kutlama törenleri öncesinde yaşananlar.
Bize ulaşan bir bilgi aynen şunu bildiriyordu:
“TÜRKAV Yürüyüş ve akabinde Cemil Şensoy Kültür Merkezinde gerçekleştirmeye hazırlandığı etkinlik öncesi bir görevli Başkan Bekir Özçelik’i aramış ve,
“Yürüyüşte, etkinlikte ‘Kahrolsun pkk’ sloganı atmayın, atmak yasak. Atarsanız falan filan işte…
Bu haberi duyunca ister istemez bir Türk olarak duygusallıkla birlikte yazdık ta yazdık.
Aslına bakarsanız haberi yaparken karşıdan da bilgi alma durumumuz vardı.
Lakin o gün akşam AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un Çarşamba’ya gelmesi bilgi alamamamıza neden oldu.
Haber ve köşe yazım çıktı. Ne çıkış.
Tepkiler olumlusu da olumsuzu da ayyuka çıktı. Ancak her zaman derim. Eğer adımız duyulacaksa, kavga ile kırgınlık ile değil.
Yani adımızı kırgınlıklarla duyurma heveslisi değilim olmadım hiçbir zamanda…
Her neyse konuya dönelim.
Ertesi gün haber yayınlanır yayınlanmaz…
Detaylı bilgilere ulaşmaya çalıştık. Ortaya enteresan durumlar çıkmaya devam ediyor.
Olayın aktarılmasında siz deyin hata ben diyeyim eksiklikler veya farklı algılamalar olmuş. Olmuş diyorum benim edindiğim bilgiler bu doğrultuda çünkü.
Olay günü TÜRKAV Başkanı Bekir Özçelik’i arayan görevli haberde ki gibi yürüyüşün olup olmayacağını sorduğu olacak cevabı sonrasında ise,
“Başkan slogan atacak mısınız, atmayacak mısınız?”.
Bu konuşmalar arasında pkk kelimesinin veya haberde belirtilen şekilde iddia edildiği gibi o konunun o gün hiçbir şekilde konuşulmadığı ve gündeme gelmediği anlaşılıyor.
Diye soru sormuş…
Bize iletilen cevap bu oldu. Yani siz birilerinin işgüzarlığı da diyebilirsiniz, Ya da birilerinin duygusallıkla iletilen konunun farklı algılandığını da… İki tarafı da pis bir değnek… Ne tarafa çekerseniz çekin.
Ki gazetemizde bu konu haber olduktan sonra haber, gazete ve konunun taaa TBMM meclis koridorlarında ve TV ekranlarında MHP Genel Başkan Yardımcısı Oktay Vural’’ın ekranlara göstererek basın açıklaması yapmasına kadar gidince adeta ŞOK oldum. Haberci yaptığı haberin ses getirmesini ister.
Bende isterim. Ancak böylesine değil.
Şimdi eğer suçlu aranacaksa, Bu suçlu kim sorusu akıllara gelebilir. Birileri bir görevlinin işgüzarlığından kaynaklandı da diyebilir. Ki bu noktada görevli dediğimiz kişinin de bu konuda art niyeti yok. Samimi bir ortamda dile getirilmiş güvene dayalı bir söylemde olabilir. Gerginlik ve sıkıntı çıkmaması adına…
Ancak kendisi de bu konuların buraya kadar gelebileceğini düşüneceğini hiç sanmıyorum.
Kaldı ki o görevli de tamamen suçlu denilmemelidir.
Ya da TÜRKAV Başkanı Bekir Özçelik de aynı şekilde. O bir STK Başkanı olarak hele ki böyle bir hassas ortamda algılamasında sorun olabilir mi?
Düşünüyorum işin içinden çıkamıyorum. Ama bu konu kapanmalıdır ve kapanmıştır da…
Yaranın kaşınmasının anlam ve manasının olduğuna inanmıyorum. Ama bu herkese çok güzel bir ders olmuştur inancındayım. Nedenine gelince.
Siz dünyanın en iyi koruması ile en iyi sırrını kolay kolay uzun süre saklayamazsınız. Yani iddia edilen genelgeler, belgeler ömür boyu artık gizli kalmıyor. Teknoloji gelişti, hayat standardı yükseldi. Demek ki hiçbir şey gizli kalmıyor.
O zaman bu halktan gizlemeden, saklamadan yapılan her şey alenen yapılmalıdır ki,
Ne bir devlet görevlisinin, Ne STK başkanının ve de haber yaptı diyerek gazetecinin canı sıkılmasın, yaşamı kararmasın. Kim ne demek istediğimi net anlamıştır umuduyla,
Mutlu ve (sağ)-lıcakla kalın…