Kaf Dağı kadar yüksekte olsan da, kefene sığacak kadar küçüksün!..

Erol ŞEKER

Bu gün farklı bir yazı ile daha merhaba demek istedim. Küskünlük, kırgınlık ve inanan Müslümanların kin duygularına kapılmalarını ele almak istedim…

İnsanlar arasında meydana gelen küskünlükler, bir münakaşada öfke ve kızgınlık sebebiyle sarf edilen sözlerden kaynaklanabileceği gibi, kimi zaman da bir başkası tarafından taşınan sözler sebebiyle meydana gelmektedir.

Günümüzde siyasî ve ideolojik görüş farklılıklarının taassup ve fanatizm derecesine varmasından da fertler arasında ayrılıklar, dargınlıklar görülmektedir.

İnsanlığın, geçmişte olduğu gibi çağımızda da huzur ve mutluluk için rahmet olarak gönderilen Hz. Peygamber (asm)’e kulak vermesi gerekmektedir.

Bir gün Resûlullah ashabına: “Size, namaz, oruç ve sadakadan daha üstün bir şeyi haber vereyim mi?" buyurdu. Onlar: "Evet, ya Resûlullah, " dediler. Peygamberimiz de sözüne devamla: "Arabulmak, barıştırmaktır; çünkü aranın bozulması saçı kökünden kazır demiyorum, dini kazır." buyurmuştur.

Kalbindeki kinden dolayı üzüntüyü yakalayan, siyasî ve dinî kökenli bazı çevre ve gruplara göre sözünü ve selamını belirleyen müminlerin, bu çerçevede bir kez daha düşünmesinin gerektiği kanaati günümüzde aşikardır.

Bu konu da Mevlana Celaleddin-i Rumi, “Bir an bekle, arkana dön ve unuttuklarını anımsa. Kaybettiysen ara, kırdıysan af dile, kırıldıysan affet: Çünkü hayat çok kısa.”

Akabinde ise, “Ey İnsan Kaf Dağı kadar yüksekte olsan da, kefene sığacak kadar küçüksün. Unutma her şeyin bir hesabı var; üzdüğün kadar üzülürsün.” demiş.

Necip Fazıl Kısakürek ise öylesine manalı söz etmiştir ki. Kısakürek, “İki insan çeşidi vardır. Zaman geçtikte hatalarıyla yüzleşen! Zaman geçtikçe yüzsüzleşen.”

Aslında İnsanların kötü olduklarını görmek şaşırtmıyor, ama bu yüzden hiç utanmadıklarını görünce hayretler içinde kalıyor insan…

Aslında bir kimse kendisinin ne olduğunu bildikten sonra, kendisini bilmeyenlerin onun hakkında söylemekte oldukları sözlerin itham ettiği kişi nazarında hiçbir önemi ve etkisi yoktur.

Bu tip insanlara, “Biraz insan ol diyeceğim ama seni de zor durumda bırakmak istemiyorum.” demekten başka çare kalmıyor.

Kâinatın Efendisi (s.a.v.), “Birbirinizle ilginizi kesmeyiniz, sırt dönmeyiniz, kin tutmayınız ve hased etmeyiniz. Ey Allah’ın kulları! Kardeş olunuz. Bir Müslüman’ın, din kardeşini üç günden fazla terkedip küs durması helal değildir. Kim Müslüman kardeşini üç günden fazla terk eder ve o hâl üzere ölürse cehenneme girer.” buyurmaktadır.

Kin tutmak insanın davranışlarındaki uyumu bozar. Çünkü kin duygusu o kimsenin karşı tarafa karşı sürekli hor bakmasına ve kıskanmasına sebebiyet verir. Hatta ve hatta birçok konuda onu adalet duygusundan ayırır. Adalet duygusu da sosyal hayatın en önemli denge unsuru ve teminatıdır.

Bir ayette şöyle buyrulur: “Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adil davranmamaya itmesin. Adaletli olun; bu, Allah korkusuna daha çok yakışan bir davranıştır. Allah’a isyandan sakının. Allah yaptıklarınızı hakkıyla bilmektedir.”

Sonuç olarak; Kin, nefret, öfke dinen olsun insanlık olarak olsun asla ama asla tasvip edilmeyen duygudur. Bu duygu seline kapılarak kendini ve çevresini dinden çıkartma noktasına getirenlerin gözlerini ve kalp gözünü açmak, duygularını yeniden canlandırmak adına çevresindekilerin o kişiyi kötü yönde poh pohlaması değil, aksine o kişinin ve çevresindekilerin de zaruri ve mecburi görevidir.

Kendi çıkarı için başkasının ekmeğine, namusuna dil uzatılmasına müsaade etmek, din inancı ile de, insanı duyguları ile de insanı yanlış ve hataya sürükler.

Kısacası; Kin duyan kişiyi doğru yola çevirmek her Müslüman ve inanan müminin ilk görevidir.

Mutlu ve (sağ)-lıcakla kalın…

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.