Vakti zamanında bir hükümdar,veziri ve diğer erkandan bir kaçıyla sarayından ayrılarak gezintiye çıkmıştı.Bir müddet yol kat ettikten sonra yolları üzerindeki bir nar bahçesinin kıyısında mola verdiler olgunlaşmış narlar insanın iştahını kabartıyordu.
Hükümdar bahçe içinde çalışmakta olan yaşlı adamı yanına çağırıp sordu.Bu güzel nar bahçesi kimin?Benimdir efendim,babamdan miras kaldı.Niye yalnız çalışıyorsun?oğlun uşağın yok mu senin?Allah bize evlat vermedi efendim,bir karı kocadan ibaret iki kişilik bir aileyiz.Peki bende bu ülkenin hükümdarıyım,nar şerbeti ikram etsen de içsek olmaz mı?İhtiyar ‘zaten siz istemeseniz de misafire ikram etmemek olur mu hükümdarım?’ dedi.Ve hemen en yakındaki ağaçtan iki nar kopardı ve sıktı.
Hükümdar içti ve çok beğendi.Bütün vücuduna bir zindelik ferahlık yayılmıştı…İhtiyar çiftçi herkese sırayla nar şerbeti ikram etti.Hükümdar ve adamları bedenlerinin kazandığı bu zindelikle biraz yol almak için ihtiyara veda edip yola koyuldular.Yolda şeytan hükümdarın kafasını karıştırmaya başladı: ‘Madem birer ayakları çukurda olan bu karı kocanın mirasçıları yok,ne yapacaklar böyle güzel nar bahçesini,karşılığında birkaç kuruş vereyim ellerinden alayım’ diye düşündü…
Hükümdar ve adamları akşama doğru geri dönerken aynı bahçenin yanında yine konakladılar.Hükümdar,bir tas daha nar şerbeti yapmasını istedi adamdan.İhtiyar sabah ki kadar candan ve gönülden olmasa da bir tas nar şerbeti yapıp sundu.Fakat padişah bu defa nar şerbetinin tadını pek beğenmedi.Sabahkine hiç benzemiyordu.Sordu, “Baba ne oldu böyle,bu nar şerbeti sabah ki ile aynı nardan değil mi?Bunun tadı hiç hoşuma gitmedi” “Aynı nardan hükümdarım…Aslında tadında bir değişiklik yok,değişen sizin kalbiniz olsa gerek, malıma göz dikmiş olmayasınız?” der demez hükümdar karşısındaki zatın hal ehli iyi birisi olduğunu anlar ve tövbe eder.Artık o kapı,hükümdarın dua kapısı olur…Allah niyetimizi de ağzımızın tadını da kalbimizi de bozmasın…