İnsanoğlunun canını en çok acıtan hadiselerin başında gençlerin ölümü gelmektedir. Ölüm aslında insanların maddi alemden manevi aleme yolculuğu ve ebediyete kavuşmasıdır. Ölüm herkes iin büyük mecburiyettir.
Al-i İmran suresi 185. Ayeti bizlere şu yüce mesajı vermektedir; Her nefis ölümü tadacak, ecirleriniz ancak kıyamet günü tamamlanacak. O vakit kim ateşten uzaklaştırılır da cennete konulursa işte o murada erdi. Yoksa dünya hayatı aldatıcı bir metadan başka bir şey değil.
Yüce Mevla bizleri bu dünyaya imtihana tabi tutmak amacıyla göndermiştir. Bu geçici alemdeki imtihanımızın en son durağı ölümdür. Ya biz sevdiklerimize ya da sevdiklerimiz bize zaman gelince bu acı gerçeği yaşatacağız veya yaşatacaklar. Burada asıl önemli olan konu bu dünyadaki imtihanımızı iyi bir şekilde yerine getirdikten sonra başta ailemiz sonra da tanıdıklarımız ile iyi ilişkiler içinde olabilmemizdir.
Şöyle bir çevremize dönüp bakalım birbiri ile sürekli kavga halinde olan insanlar, birbirini hiç uğruna kıran insanlar, her geçen gün azalarak yok olmaya yüz tutan sevgi ve saygı kavramları… Gelişen bütün bu hadiseler bakınca ölüm var görmüyor musunuz? Niye bu ihtiras bu kibir, bu gururu? Demekten kendimi alamıyorum. Ancak bu duyguları anlayabilmek için önce çuvaldızın ucunu olmasa da iğnenin ucunu kendimize batırmamız gerekiyor sanırım. Size birisi bir sevdiğinizi kaybetseniz ne hissedersiniz diye sorsa gerçekten sevdiği bir kişiyi kaybeden ile aynı duygu ve düşünceleri aksettirebilir misiniz? Ateş düştüğü yeri yakar derler. Yaşayan kadar bilmez söyleyen…
Yakın bir zamanda sevdiğini kaybeden bir olarak sizlere şu duygularımı aktarmak isterim; Kimsenin kalbini kırmayın. Tanıştığınız her kim olursa olsun herkesin helalliğini mutlaka yaşarken alın ve asla unutmayın, en sevdiklerinizin ölümü sizlere bir veda değil sadece ertelenen bir kavuşmanın ilk perde gösterisidir. Sevgiyle kalınız…