Malumunuz Cumartesi günü Ramazan ayının ilk günüydü ve bu gün 3. günündeyiz. Yani yaradan bir ramazana daha kavuşmamızı nasip eyledi. Hepimize hayırlı uğurlu olsun...
Oysa ramazan ayından önce ki gün güneş yakıp kavuruyordu. Hepimiz bu sıcağa ve bu kadar uzun saate nasıl dayanacağız diyorduk. Ama yaradan o kadar büyük ki ramazan akşamı tüm yurtta ve özellikle bölgemizde öyle bir akşam yaşattı ki. Bir anda tüm termometreler, hava durum tahminleri, düşünceler hepsi bir anda yerle yeksan oldu gitti.
Çünkü o gece yağmur, fırtına derken önce yürekleri hoplattı ama sabah olunca baktık ki o kavurucu sıcaklık gitmiş serin ve rahat huzur dolu bir Ramazan ayına başlamış olduk. Ramazan çoğumuzun yüzünü güldürdü güldürmesine ama...
Önce halk elektriklerin kesilmesi nedeni ile sıkıntı yaşamaya başlarken peşine sularımız da kesildi. Şehir hem karanlığa hem de susuzluğa mahkum oldu bir müddet. Allah beterinden sakınsın. Sanki doğal bir afet yaşanmış gibi az rüzgarda elektrikler, sular gidiyorsa demektir ki beterinden bizi yaradan korusun. Öyle bir olay yaşasak günlerce, aylarca demek ki mahvolacağız. Bunların önlemleri kalıcı olarak alınmalı...
Ama asıl sıkıntıyı yine çiftçiler çekti ve hala da çekiyor, çekecek gibiler de...
Bu olaylar öncesinde Büyükşehir belediyesine bağlanan ilçe merkezi içme suları kesildiği yetmezmiş gibi bir de 10-13 günden bu yana eski Dikbıyık içme Suları Birliğine ait yaklaşık 28 köy içme suyuna mahrum kaldı. İnsanlar ne yıkanabildi, ne içme suyu ihtiyacını karşıladılar. Aslına bakarsanız insanlar tepki gösterdiler ama SASKİ'ye de inançları vardı ve mağduriyetlerini dün içme suları gelmese idi ayyuka çıkartacaklardı.O işi de kıl payı yırttılar. Yaklaşık 2006 yılından bu yana hiç bir yaz ayında susuz kalmayan Dikbıyık grubu Büyükşehirle birlikte adeta mateme büründü.
Oysa işin kolayı vardı. Eski elemanları çıkartmasalardı, aynı göreve isim değişikliği ile devam ettirseler de bu dertleri ve sıkıntıları da halk yaşamayacaktı. Her neyse bunlarla köylüler cebelleşirken birde fırtına vurdu köylü ve çiftçileri. Köylerde (gerçi mahalle oldular) şeftali, fındık gibi meyve ağaçları birer birer kırıldı, üzerinde ki meyveler yerlere döküldü. Bazı köylüler yağmurların meyvelerin toplanması esnasında çürüdüğünü bile dile getirdi.
Çiftçiler şimdi maliyeti yüksek ekim yaptık, sel vurdu, yağmur vurdu, doğal felaketler vurdu bittik diyerek tepki göstermeye başladılar. Bir yandan Yaradan biz insanları rahat ve huzurlu oruç tutmamız adına adeta ince bir ayar çekerken, diğer yandan da akıllı olun yoksa başınıza neler gelir anlayın dedi. Anlayanlara elbette ki bu dersler. Bütün bunlardan çıkartılacak sonuç ne mi?
Bu dünyanın makamı, koltuğu, gücü, kudreti, adamcılığı, büyüklüğü hiç kimseye ait değil. Allah dilediği anda her fakirini zengin, her zengini fakir, her makam, koltuk sahiplerini de sersefil bırakabilir.
O zaman yaratana yakışır olmak, hakkı ve hakkaniyeti gözeterek yaşamaya çalışıp, insanların duyguları ve emeklerini zehir zıkkım etmeyelim. Edenlerin anı, vakti ve fırsatı olmaz. Tıpkı yanarken serinlediğimiz, güzel ürünler alacağım diye beklerken zarar edilmesi gibi. Teraziyi iyi tutalım hakka ve hakkaniyete dikkat edelim.
Gerisi bu dünyada boş...
Makam- mevki- güç-kuvvet ve kudret hepsi bir anlık. Ya elindedir ya yoktur. Önemli olan yaratana doğru olmak...
Mutlu ve (sağ)-lıcakla kalın...