AA'nın, Adnan Menderes'in siyasi hayatındaki önemli dönüm noktalarını arşiv belgeleriyle ele aldığı 3 bölümden oluşan haber dosyasının ikinci bölümünde, Menderes iktidarında Arapça ezana yeniden dönüş, Türkiye'nin NATO üyeliği başta olmak üzere iç ve dış politikadaki kritik gelişmeler ve darbe sürecine giden yol belgeleriyle ele alındı.
Merhum Başbakan Adnan Menderes, "Yeter söz milletindir" anlayışıyla kurduğu Demokrat Parti iktidarında, halk tarafından kabul görmeyen çok sayıda politikaya son verdi.
Dini özgürlüklerle ilgili attığı adımlar kapsamında Menderes, 1932 yılından itibaren Diyanet İşleri Başkanlığının talimatıyla uygulanan "Arapça ezan okuma yasağını" 18 yıl aradan sonra kaldırdı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 16 Haziran 1950 tarihli oturumunda kabul edilen değişiklik, Anadolu Ajansına da aynı gün Başbakanlık'tan gelen bir yazıyla bildirildi. Yazıda, kanunun Cumhurbaşkanı tarafından tasdik edildiği, 17 Haziran 1950 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanacağı ve aynı gün yürürlüğe gireceği belirtildi. Öte yandan yazıda, 17 Haziran 1950 tarihinden itibaren ezanın ve kametin Arapça okunmasının serbest olduğunun Başbakanlıktan vilayetlere "telle tebliğ edildiği" vurgulandı.
Diyanet İşleri Başkanlığının müftülüklere dini lisanla ezan okumayı bilmeyen müezzin olup olmadığını soran yazı
Dönemin Diyanet İşleri Başkanı Ahmet Hamdi Akseki'nin imzasıyla 23 Haziran 1950'de bir müftülüğe gönderilen yazıda, "Ezan ve kameti din lisanı ile okumak yasağının ahiren B. Millet Meclisince kaldırılması hadisesinin vatandaşlar üzerinde husule getirdiği büyük ferahlık ve hoşnutluk, yurdun muhtelif bölgelerinden gelen yazılarda açıklanmaktadır." ifadelerine yer verildi.
Yazıda ayrıca müftülükten ezan ve kametin dini lisanla ne zamandan itibaren okunmaya başlandığının ve dini lisanla ezan okumayı bilmeyen müezzin olup olmadığının bildirilmesi istendi.
Menderes, İzmir İl Kongresi'nde yaptığı konuşmada konuyla ilgili şu ifadelere yer verdi:
"Şimdiye kadar baskı altında bulunan dinimizi baskıdan kurtardık. İnkılap softalarının yaygaralarına ehemmiyet vermeyerek ezanı Arapçalaştırdık. Mekteplerde din derslerini kabul ettik. Radyoda Kur'an okuttuk. Türkiye bir Müslüman devletidir ve Müslüman kalacaktır. Müslümanlığın bütün icapları yerine getirilecektir."
Menderes'in Kore harekatıyla ilgili Amerikan Uluslararası Haber Ajansı'na verdiği röportaj
Menderes hükümeti tarafından, 25 Temmuz 1950'deki Bakanlar Kurulu toplantısında Kore'ye askeri bir kuvvet gönderilmesine karar verildi.
Türk askerinin Kore'deki başarısı Türkiye'nin NATO'ya üye olmasında etkili oldu.
Türkiye tarafından NATO'ya girmek için ilk başvuru 11 Mayıs 1950'de yapılırken, Adnan Menderes hükümeti döneminde ise Türkiye, 1952'de NATO'ya tam üye olarak kabul edildi.
Cumhuriyet Arşivinde bulunan belgeler arasında Başbakan Menderes'in, Kore harekatıyla ilgili Amerikan Uluslararası Haber Ajansı Avrupa Genel Müdürü Kingsbury Smith'in sorularına verdiği yanıtlar da yer alıyor.
Menderes mülakatta, nereden gelirse gelsin tecavüze uğramış herhangi bir memleketin yardım talebine icabetin, bütün üye devletlerin vazifesi olduğunu vurgulayarak, "Diğer yandan, şartın derpiş ettiği veçhile, dünya emniyetini ve barışı korumakla mükellef bir milletler arası askeri teşkilatın bir an evvel kurulmasındaki zaruret bu hadise ile de belirmiş bulunduğundan, bu konunun ciddiyetle ele alınması hususunun daha fazla geciktirilmesi caiz olmayacağı düşüncesindeyiz." ifadelerine yer verdi.
Halkevlerinin kapatılması
Demokrat Parti milletvekilleri, halkevlerinin CHP'nin bir yan kuruluşu gibi çalıştığını savunuyordu.
Adnan Menderes, 12 Aralık 1950 günü partisinin meclis grubunda yaptığı konuşmada, "Halkevleri denilen müessese bugün toplumsal yapımızda bir diken gibi, bir yabancı cisim gibi önemsiz bir şeydir. Toplumsal, siyasal bir işlevi kalmamış, kapılarına zincir vurulmuştur." ifadelerini kullandı.
Halkevleri, CHP'nin itirazlarına rağmen 1951 yılında kapatıldı, köy enstitüleri ise öğretmen okullarına dönüştürüldü.
Halkevlerinin kapatılması konusu, DP'liler ile CHP'liler arasında en çok tartışılan konulardan biri oldu.
Menderes'in ekonomik kalkınma atılımları
Devletin ekonomik hayata müdahalesini yoğun bir şekilde eleştiren Menderes, iktidara geldiği ilk günden itibaren ekonomide liberal bir politika izledi. Menderes'in gerçekleştirdiği politikalarla ekonomide kalkınma dönemine giren Türkiye'de, serbest piyasa ekonomisine geçişe hız verildi.
İthalata getirilen kısıtlamaları kaldıran Menderes hükümeti tarafından kredi faizleri düşürülerek özel sektörün daha fazla kredi kullanımı teşvik edildi. Gelen kredilerin özellikle tarım alanında kullanılması önerilirken tarımda makineleşme çalışmaları başladı.
Yabancı sermaye girişini teşvik etmek amacıyla yasal mevzuat hazırlanarak KİT'lerin özel sektöre devri öngörüldü.
Marshall Planı'nın da katkısıyla ülkede yeni sanayi tesisleri kuruldu. 1954 yılında Türkiye Vakıflar Bankası kuruldu. Bu dönemde Türkiye'nin gayrisafi milli hasılası yılda ortalama yüzde 9 büyüdü.
1954 genel seçimlerinde ikinci büyük zafer
2 Mayıs 1954'te yapılan genel seçimlere katılım, hiçbir kanuni zorlama olmamasına rağmen yüzde 88,63 gibi oldukça yüksek bir oranda gerçekleşti.
Demokrat Parti, yüzde 58 oy oranıyla, Meclis'teki milletvekili sandalyelerinin yüzde 93'ünü kazandı.
Darbenin ayak sesleri "6-7 Eylül Olayları"
Demokrat Parti'nin 1954'te kazandığı bu seçim zaferinin ardından, Kıbrıs'ta yaşanan sorunlar tüm ağırlığıyla hissedilmeye başlandı.
Kıbrıs konusunun müzakere edilmesi için 29 Ağustos 1955'te gerçekleştirilen Londra Konferansı'ndan, Türkiye'de yaşanan "6-7 Eylül Olayları" nedeniyle bir sonuç alınamadı.
"Atatürk'ün evinin bombalandığına" ilişkin bir haberle başlayan "6-7 Eylül Olayları", sıkıyönetim ilan edilerek ancak bastırılabildi.
Cumhuriyet arşivinde bulunan belgeler arasında, dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın imzasıyla yayınlanan sıkıyönetim kararnamesi de yer alıyor.
Kararnamede şu ifadelere yer veriliyor:
"Kıbrıs meselesini ve Selanik'te Atatürk'ün doğduğu eve ve Konsoloshanemize karşı vuku bulan tecavüzü vesile ittihaz ederek vatandaşları tahrik ve memleketin yüksek menfaatlerine aykırı olarak hükümet kuvvetlerine karşı koymak suretiyle girişilen toplu hareketlerin amme huzur ve asayişini ihlal edecek istidat göstermesi muvacehesinde, Teşkilatı Esasiye Kanununun 86. maddesi hükmüne tevfikan İstanbul, İzmir ve Ankara vilayetlerinde Örfi İdare İlanı, İcra Vekilleri Heyetinin 7.9.1955 tarihli toplantısında kararlaştırılmıştır."
Olaylar bastırılana kadar İstanbul'da Rumlara ait çok sayıda kilise, okul, iş yeri yakıldı, yağmalandı. Binlerce Rum, uzun yıllardır yaşadıkları topraklardan ayrılmak zorunda kaldı.
1957 genel seçimleri
Demokrat Parti, 27 Ekim 1957'de yapılan genel seçimlerde yüzde 9,8'lik bir kayıpla yüzde 48,6 oy aldı.
Menderes, seçimlerin ardından parti içinde bir özeleştiriye giderek seçim sonuçlarını teşkilatın yeterince çalışmamasına, basında yer alan yalan haberlere bağladı.
İnönü'nün "şartlar tamam olduğunda ihtilal meşru haktır" sözü
18 Nisan 1960'ta TBMM'de "muhalefet ve basının faaliyetlerini incelemek" amacıyla Demokrat Partili 15 milletvekilinden oluşan Tahkikat Komisyonu kuruldu.
Bu komisyon nedeniyle CHP yöneticileri, Demokrat Partiyi diktatörlüğe gitme amacında olmakla suçladı.
CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, "Şimdi arkadaşlar, şartlar tamam olduğu zaman milletler için ihtilal meşru bir haktır." şeklindeki sözünü, bu komisyonun kurulmasının hemen ardından dile getirdi.
"Bir Başbakanın boğazını sıkıyorsun, bundan ala hürriyet mi var"
Basında yer alan iddialar ve oluşturulan hava, büyük öğrenci olaylarının yaşanmasına neden oldu.
İlk büyük öğrenci gösterisi 19 Nisan 1960'ta Kızılay'da düzenlendi.
Öğrenciler, bu olayların ardından "555K" koduyla, 5 Mayıs'ta saat 05.00'te Kızılay Meydanı'nda toplandı. Adnan Menderes, kendisine karşı eylem yapılan yere giderek eylemcilerin arasına girdi. O sırada bir genç Menderes'in boğazını sıktı. "Ne istiyorsun?" diye sorduğu gençten "Hürriyet istiyorum" cevabını alan Menderes, "Bir başbakanın boğazını sıkıyorsun, bundan ala hürriyet mi var?" ifadelerini kullandı.
AA