Etkinliğe; Rektör Prof. Dr. Hüseyin Akan, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Halis Ölmez, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Hakan Leblebicioğlu, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mahmut Aydın, OMÜ Tıp Fakültesi Başhekimi Prof. Dr. Mustafa Bekir Selçuk, dekanlar, öğretim üyeleri ve öğrenciler katıldı. Etkinlikte katılımcılara, Necip Fazıl Kısakürek tarafından hazırlanmış olan “Büyükdoğu Gazetesi”nin bir örneği dağıtıldı.
Açılış konuşmasını yapan OMÜ Tıp Fakültesi Başhekimi Prof. Dr. Mustafa Bekir Selçuk, “Bu kadar edebiyatçı varken bu etkinliğin açılış konuşmasını bir tıp fakültesi hocasının yapmasını yadırgayabilirsiniz. Öğrenci arkadaşlar benim üstatla olan ilişkimi öğrenip bana bu teklifte bulundular ve ben de büyük bir mutlulukla kabul ettim. Rahmetli üstadı şimdiye kadar şairliği ve diğer bütün sıfatlarıyla değerlendirdik. Ancak insan olarak ‘Necip Fazıl nasıl biri’ bunu hiç konuşmadık. Salonu çok dolu görüyorum. Bu demek oluyor ki Necip Fazıl bu ülkeye pek çok şey vermiş” dedi.
Ney dinletisi eşliğinde Necip Fazıl Kısakürek’in biyografisinin okunmasının ardından, Prof. Dr. Celal Tarakçı yöneticiliğindeki; Prof. Dr. Hüseyin Akan, Prof. Dr. Şaban Salık, Doç. Dr. Şahin Köktürk, Yrd. Doç. Dr. Dursun Ali Tökel ve Öğretim Görevlisi Sıdık Akbayır’ın konuşmacı olarak katıldığı panele geçildi.
Rektör Prof. Dr. Hüseyin Akan yaptığı konuşmada, “Benim Üstad’la tanışıklığım 1970 senelerine denk geliyor. Ağabeyimin İstanbul’dan getirdiği bir bavul kitabı okumamla başladı tanışıklığım. Daha sonra ‘Büyükdoğu’ nedir bunu anladım. 1990’lara kadar Türkiye’de egemen bir edebiyat iktidarı vardı. Bunlar bir edebiyatçıyı isterlerse meşhur eder isterlerse yok sayarlardı. Bu iktidar dışında var olmak neredeyse imkansızdı. Necip Fazıl’dan bir yazı veya şiir alıp yayınlamak o zamanki dergiler ve gazeteler için çok önemli bir durumdu. Yeni Cumhuriyette bazı nefret noktaları vardı. Bunlar; ‘Kızıl Sultan’ ve ‘Vatan Haini’ idi. Bu isimleri özellikle söylüyorum çünkü Necip Fazıl bunlardan başladı. Kızıl Sultan’ı, ‘Büyük Hakan’ lakabıyla bir kitapta yazdı. Vatan haini gösterilen Vahdettin’e ‘Vatan Dostu’ diye bir kitap yazdı. Egemen anlayışın nefret edilmesini istediği insanları kitaplarında objektif olarak değerlendirdi ve bunları utanarak yapmadı. Biz haklı olsak bile utanarak, ezilerek savunan bir toplumuz. Necip Fazıl’da bu ezikliğin zerresi yoktu. Her inandığını yüksek sesle savunurdu. Dolayısıyla bu herkesin cesaret edeceği bir şey değildi. Kitaplarına karşı yazılan bir kitaba fazlasıyla katıldığını söylediği de oldu. Bence Necip Fazıl’ın en büyük özelliği bir anda kimsenin söylemeye cesaret edemediği bazı nefret totemlerini tahlil etmesiydi. Necip Fazıl’ın bütün hayatı boyunca şunu tespit ettim. Necip Fazıl’da bir öfke var ve bu öfkeyi iki şekilde görüyorum. Birincisi çok üst düzeyde bir sanata sahip birisi olarak yere göğe konmazken, farklı ve yazınsal dünya iktidarının kabul etmediği şeyleri söylediği için bir anda yok sayıldığı kesime bir öfke duydu. Önce kendisini yere göğe koymayıp daha sonra aforoz etmeleri onlara karşı bir nefret oluşturdu. Daha sonra kendisini kucaklayan Anadolu insanına kendisini yeterince anlamayıp, yeterince kıymet vermedikleri için de öfke duymuştur. Necip Fazıl tek başına bir okuldu. Kendisini rahmetle anıyorum” şeklinde konuştu.
Sempozyum, “Serdar Tuncer Şiir Dinletisi”nin ardından düzenlenen kokteylle sona erdi.
“NECİP FAZIL’I ANLAR GİBİ OLMAK” ETKİNLİĞİ
OMÜ Aktif Üniversiteliler Topluluğu tarafından düzenlenen, “Necip Fazıl’ı Anlar Gibi Olmak” başlıklı etkinlik, OMÜ Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi Mavi Salon’da yapıldı