OMÜ Düşünce ve Atılım Topluluğu tarafından düzenlenen ve Gazeteci Yazar Mehmet Altan’ın konuşmacı olarak davet edildiği, “Küresel Vicdan” başlıklı Konferans, İlahiyat Fakültesi Konferans Salonu’nda verildi. Konferansa dekanlar, öğretim üyeleri ve çok sayıda öğrenci katıldı. Açılış konuşmasını yapan topluluk yöneticilerinden Alperen Özmen, “Bizler en başından beri, ‘En Büyük Değer İnsan’ sloganıyla hareket ediyor, yaşamanın ve yaşatmanın ölmekten daha değerli olduğuna dikkat çekmek istiyoruz. Zira davalar, fikirler ve emeller gençlerin omuzlarında yükselir, gençlerin toprağa düşmesiyle değil. En büyük değeri kardeşliğe ve insanlığa atfeden topluluğumuza hangi ideolojiden olursa olsun bütün öğrenci arkadaşlarımızı bekliyoruz. Yararlı bir konferans olmasını diliyorum” diye konuştu.
“Samsun’un ne kadar geliştiğini, büyüdüğünü ve aslında ne kadar güzel bir kent olduğunu gördüm. Bu da beni oldukça sevindirdi.” diyen Prof. Dr. Mehmet Altan, “Bu vicdan meselesi içsel bir terazidir. Peki, ben neden bu işe takıldım? Endonezya’da çok büyük bir deprem sonunda büyük bir tsunami oldu ve 200 bin insan öldü. O facianın peşinde koşarken, oradaki bir Amerikan üssünde bir alarm sistemi olduğunu ve işletilmediğini, işletilmesi halinde bütün bu insanların kurtulabileceğini gördüm. Teknoloji insanların ölmesini engelleyecek hale gelmiş olmasına rağmen vicdanın orada olmamasından dolayı o insanların ölümünün üstünden aklımı kurcalayan bir konu oldu. Temelde vicdan peşinde koşarken bunun felsefenin bir dalı olduğunu, kendi içinde çok farklı yaklaşım ve tanımların içerdiğini bir kez daha gördüm. Muhafazakar ve inançlı dendiği vakit benim aklıma tek tanım geliyor; vicdan sahibi. Ama vicdanla Türkiye’dekilerde dahil bütün olup bitenlerin hayatta karşılığının birebir yansımaması da aklımı kurcalayan başka bir konu. Küresel Vicdan adlı kitabımın çalışması sırasında bu kavramın aslında bir iç terazi gibi, her adaletsizliğe, eşitsizliğe, vicdanın isyan ettiği noktada harekete geçen bir mekanizmadan ziyade, hayatın şekillendirdiği, zaman ve zemine göre etkilenen bir duygu olduğunu gördüm. İnsan olmak muhteşem bir şey ama çok zor. Bu tür eğilimlerden insan olma vasfını kaldırıp, alt özelliklerin üstünden hayata bakmak insan realitesini ortadan kaldırıyor” şeklinde konuştu.
“Vicdan çıplaktır” diyen Prof. Dr. Mehmet Altan şöyle devam etti: “Eğitime göre, çevreye göre, algıya göre, ülkeye göre, vicdanın şekillendiğini gördüm. Daha önce yazdığım kitapta belirttiğim gibi; din algısı eğitim arttıkça, sosyoekonomik konum geliştikçe değişiyor. Dünyada 57 Müslüman ülke var. Bu ülkelerin dünya nüfusundaki payı yüzde 25 ama 57 ülkenin dünya üretimindeki toplam payı yüzde 11 gibi çok küçük bir oran. Bu durum da bu coğrafyalarda yoksulluk, itiş kakış ve büyük problemler çıkarıyor. Eğer vicdan zaman ve zemine göre oluşuyorsa, sanayi döneminin bir vicdanı var demektir ancak o dönem çok yereldir. Yeryüzü sanayinin bittiği, dönüştüğü yeni bir çağa gidiyor. Peki, şimdi bütün yer küreyi kapsayan bir şekilde değişen ve dönüşen dünyada, o yeni çağın vicdanını ne oluşturacak? Eskiden toprak çok kutsaldı çünkü ilk başta bizi toprak besliyordu. Hayatı devam ettirmenin tek yolu topraktı. Zaman içinde toprağın değeri azaldı. Çünkü yeni bir çağ oluştu ve işçi sınıfı, sanayi gelişti. Toplumlar, üretken yapıyla başka bir noktaya geldiler. Dünyadaki sanayi anlayışı herkesi standartlaştırmak, aynılaştırmaktır. Bu yüzden eğitim de meslekler de bitiyor. Facebook’u bulan çocuğun mesleği mi var? İnsan beyni, insan beyninin buluşu dünyanın en büyük zenginliğini oluşturuyor. Gençler Avrupa’da eğitimli olmalarına rağmen işsizlikten mağdur. Bu bir işsizlik çağıdır. Klasik anlamda ekonominin dünkü anlayışlıyla yürümesi sona eriyor. İnsan beyninin her buluşunun çok zengin olduğu, emek gücünün niteliğini yitirdiği bir çağ başlıyor. Hayat o kadar hızlı akıyor ki; modern insan anı ileride yaşıyor. Sizin açınızdan şöyle bir zorluk var; bu çağ değişimleri bizim konuşmadığımız bir şey. Yani en zor dönem gençliktir çünkü psikologlara göre en fazla stres oluşturan şey belirsizliktir. En belirsiz dönemse gençlik, yani üniversite dönemi. Doğal belirsizliklerin dışında işin bitip buluşun ve rekabetin olduğu bir yapı geliyor. Bu kadar değişen, belirsiz hayatta aslında her şeyi komşu belirliyor. Komşu musallat oluyor, ‘oğlun sınavı kazandı mı, kızın işe girdi mi?’ gibi sorularla anne-babayı baskıya sokuyor. Başarı bizde komşunun bizim için ‘vay!’ demesi oldu. Biz, çocuklara esas ölçünün mutluluk olduğunu anlatmıyoruz. Komşudan ibaret yerel algının mutluluk olmadığını anlatmıyoruz. Çağın gelişip, belirsizliğin arttığı bu zamanda yetenekleri geliştirmek yerine, yeniçağa adım atmanızın da büyük bir zorluğu var. O yüzden bu yeni dönem bu okulların bittiği, insanların birbirine benzeyerek değil, benzemeden yeni buluşlara imkân verecek, kapasitelerini artıracak bir dönem olmalıdır. İnsan beyninin buluşlarının, fiili olarak paradan puldan, sermayeden, kol gücünden daha önemli olduğu bir noktadayız. Türkiye’de vicdanı sistemin özü haline getiremeyiz çünkü paçamızı nasıl kurtarırız algısı o kadar derin ki; çok ürkek, çok ikiyüzlü zaaflar var.”
Konferans, soru-cevap bölümünün ardından, Prof. Dr. Mehmet Altan’a İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hüseyin Peker’in plaket takdim etmesiyle sona erdi.