Reçete Yazmadan Önce Teşhis Koyun

S.M.M.M İLKNUR ÇAKIR

Eğer doktor iseniz; doğru tedaviye ulaşmak için yapabileceğiniz en iyi ve en etkili şey doğru bir teşhis koymaktır. Doğru teşhis ise; hastayı çok iyi anlamaktan, çok iyi dinlemekten geçer.  “çok acelem var, siz şu ilacı geçici süreyle kullanın” demez. Bir doktorun teşhisine güvenmezseniz, onun yazdığı reçeteye de asla güvenemezsiniz.

Bu ilke satış alanında da geçerlidir. Müşterilerinin ihtiyaçlarını, ilgi alanlarını anlamadan ürün ve hizmet piyasaya sunamazsınız. Önce teşhis yani müşterilerinin ihtiyaç ve  ilgi alanlarını anlar sonra da reçete yani; ihtiyaç ve sorunlara uygun bağ kurar, ürün geliştirir ve çözüm satar.

Hukukun da temelidir; reçete yazmadan önce teşhis koymak. Profesyonel bir avukat, savunmasını hazırlamadan önce, müvekkilini dinler, durumu anlamak için olguları ve ilgili yasaları bir araya toplar.

İyi bir öğretmen, ders vermeye başlamadan önce sınıfındaki öğrencileri tanır ve değerlendirir.

Çoğu insan karşısındakini anlamak amacıyla değil sadece cevap vermek için dinler. Hatta sizin ilk kelimelerinizde, vereceği cevapları kafasında sıralar. Her şeyi kendi eleğinden süzer, kendi öz yaşamına göre itinalı bir şekilde özdeşleştirerek lafı ağzınıza tıkar.

Başka biri konuşurken ya hiç dinlemez, ya dinliyormuş gibi yapar, ya konuşmanın sadece belirli bölümlerini dinler yani seçerek dinler ve ona göre cevabını, hizmetini ve değerlendirmesini sunar.

İletişim kurdukları herkese kendi gözlüklerini tavsiye ederler ve derler ki;

“aynı şey benim başımdan da geçti”

“boş ver bunda ne var”

“benim bir tanıdığım şöyle şöyle yaptı sen de yap”

Oysaki en güzeli, en yararlısı ve zor olanı ise göz ve gönülle dinlemektir.

Empatiyle dinlemek;

             Sağ ve sol beynimizi kullanarak dinlemektir,

             Psikolojik oksijen vermektir,

             Sevmek, değer vermek ve paylaşmaktır,

             Yargılamadan,

             Nasihat etmeden,

             Hem duygusal hem de zihinsel anlama niyetiyle dinlemektir.

Empati denilince aklıma Nasrettin Hoca geldi birden aklıma; Nasrettin Hoca ağaçtan düşmüş ve oflayıp puflarken, yanına gelenler, “ne oldu da bu kadar sızlanırsın, biraz sabırlı ol” demişler. Hoca sormuş “siz hiç ağaçtan düştünüz mü” diye? Hayır cevabını duyan Hoca “öyleyse siz gidin de ağaçtan düşen biri gelsin yanıma” demiş.

Tolstoy’un çok güzel bir sözlerinden; “İnsan acı duyabiliyorsa canlıdır. Başkasının acısını duyabiliyorsa insandır.”

Birbirimizi gerçekten anladığımızda çözüm alternatiflerini barındıran kapılar açılır.

Herman Amato’ya ait olan ve Can Yücel’in Türkçe’ye çevirdiği öğüt gibi dizeleri;

“En uzak mesafe ne Afrika’dır

Ne Çin, ne Hindistan,

Ne seyyareler,

Ne de yıldızlar geceleri ışıldayan….

İki kafa arasındaki mesafedir

Birbirini anlamayan.”

Bir insanın en büyük ihtiyacı fiziksel yaşamını sürdürmektir. Sonrası ve en önemlisi psikolojik yaşamı sürdürmektir. Anlaşılmak, takdir edilmek, değer verilmektir.

Çok büyük bir olgu olan “anlamaya çalışmak”, ön yargıyı yok etmek, var saymamak, net ve şeffaf olmak, kazan kazanın önemini bilmek ve en önemlisi de herkesi olduğu gibi kabul etmektir.

Einstein o kadar güzel ifade etmiş ki işin özünü; “insanların önyargılarını kırmak atomu parçalamaktan daha zordur.”

Aslında insan yaratılış gereği merhamet, yardımseverlik, hoşgörü ve diğer insanları düşünme gibi özelliklere yatkındır. Bu özellikleri yeşertmek hayati önem taşır.

Sezai Karakoç’un dediği gibi:      “Anlamak masraflı iştir. Emek ister, sabır ister, samimiyet ister. Yanlış anlamak kolaydır oysa, biraz kötü niyet, biraz da cehalet kafidir.”

Proaktif olan ve can kulağı ile dinleyen yani reçete yazmadan önce teşhis koyan kişilerin sayısının çok olması dileklerimle,

Sağlıcakla!

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.