Rektör Akan Yeni YÖK Taslağını Eleştirdi

OMÜ Rektörü Prof. Dr. Hüseyin Akan, “Yeni Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Yasa Taslağı’nda çözemediklerimiz var. Bu taslakta yeni bir bakış yok. Rektörleri sıkıntıya sokmasınlar. Bırakın üniversiteler kendi programlarını kendisi açsın” dedi.

 

Yeni YÖK Yasa Taslağı’nı değerlendiren OMÜ Rektörü Prof. Dr. Hüseyin Akan, “YÖK Yasa Tasarısı Taslağı’nın önceki halinin de üstünde çalıştığım için biliyorum. En çok gündemde konuşulan hususlardan birisi de rektör seçimleri konusudur. Bu taslakta değişik öneriler ve alternatifler var. Bunların hepsi olabilir ama bana sorarsanız bugünkü haliyle seçim yapılmaması daha doğru olur. Yüksek öğretimde bir reform yapmak istiyorsak, bence çok temel iki husus var; birincisi, devlet üniversitelerine devlet katkısının öğrenci başına olmasıdır. Yani bununla kastettiğim devlet üniversitesi harcamalarını, özellikle maaşlarını bütçeden aldıklarıyla değil, okuttuğu öğrenci başına aldığı katkı paylarından vermesidir” diye konuştu.

“TASLAKTA ÇÖZÜLMEYEN SORUNLAR VAR”

Bugünkü sistemle ve taslakla ilgili çözülmeyen sorunların olduğunu belirten Rektör Akan, “Mesela bir bölümde hiçbir iş yapamayan, kendini yenilemeyen, 20 yıldır kendini tekrarlayan bir hocayla, sürekle kendini tazeleyen ve öğrencilere yeni ufuk açan bir hoca arasında hiçbir fark oluşturamıyorsunuz. Yani zihnen bütün gün oturan biriyle, bütün gün çalışan bir zihniyeti en azından maaş olarak aynı şekilde karşılıyorsunuz. İyi bir yönetici, çalışkan bir hocaya en çok gidip teşekkür edebilir. Bu sistemle bunu ayırt edebilmenin imkanı yok. O zaman ne oluyor? Hiç öğrencisi olmayan, hiç araştırma yapılmayan bir bölümde 20 hocanız oluyor ve siz ona devlet olarak ders ücreti ve maaş ödemek zorunda kalıyorsunuz. Öğrenci başına katkı dediğimizde ise o bölüm, öğrenciyi kendi bölümüne çekmek için ya da araştırma teşviklerinden faydalanmak için gayret gösterecektir” şeklinde konuştu.

“REKTÖRLERİ SIKINTIYA SOKMAYIN”

Yeni taslakta yeni bir bakış açısının olmadığını söyleyen Rektör Akan, “Üniversiteye bir şekilde giren bir kişi hiçbir şey üretmese de doçent veya profesör oluyor. Bu da bunu bir özlük hakkı haline getiriyor. O zaman benim önerim şu; yasada her bölüm için belli kriterlere bağlı norm kadro getirilsin. Ya da hiç rektörlüğün talebine ve YÖK’ün iznine bağlı olmadan doçentlik sınavını kazanan herkese doçent kadrosu, doçentlikte 5 yılı dolduran herkese de profesör kadrosu otomatik olarak verilsin. Birbirimizi kandırmayalım. Her bölüm için belli sayıda yardımcı doçent, doçent ve profesör yerleştirelim. Boşuna rektörleri sıkıntıya sokmasınlar” ifadelerini kullandı.

“ÖĞRENCİLERİN OY KULLANMASI SONUCU DEĞİŞTİRMEZ”

Rektörlük seçimlerinde öğrencilerin oy kullanması konusuna da değinen Rektör Akan, şöyle konuştu: 

“Dünya uygulamalarında tüm öğrenciler seçimlere katılmaz. Öğrenci temsilcileri ya da temsilcisi katılıyor. Böyle bir seçimde temsilci ya da temsilciler katılsa ne olur, katılmasa ne olur. Ben bu üniversitede 40 bin öğrenciye ve 900 öğretim üyesinin hepsine mi seçim yaptıracağım, yoksa bütün uygulamalarda olduğu gibi öğrenci temsilcilerine kullandıracağım. Öğrenci temsilcisi ya da temsilcileri de dersek sayıları 1’le 15 arasında değişir. 900 kişinin oy kullanacağı bir seçimde 1’le 15’in çok bir önemi var mıdır? Bence yanlış şeyleri tartışıyoruz. İster katılsın ister katılmasın sonucu değiştirmez.”

“ÜNİVERSİTELER KENDİ PROGRAMLARINI KENDİLERİ AÇSIN”

Üniversite konseyleri ve senatosu ile ilgili de yeni yasa taslağında tartışmalar olduğunun altını çizen OMÜ Rektörü Prof. Dr. Hüseyin Akan, konuşmasına şöyle devam etti: 

“Bir de üniversite konseyi ile ilgili de tartışmalar var. ‘Üniversite konseyinde iş adamı olur mu’ tartışması vardı. 11 kişilik konseyde bir tane işadamı olsa ne olur olmasa ne olur. Sonucu etkiler mi etkilemez mi? Eğer üniversiteye birçok alanda katkıda bulunmuşsa konseyde neden bulunmasın? Sonuçta bakılırsa OMÜ, Samsun’un bir varlığıdır. Şehir bu üniversiteyi ne kadar desteklerse kendisini desteklemiş olacak. O zaman bırakalım Samsun sahip çıksın üniversitesine, neden ‘girmesin’ istiyoruz ki konseye. Aslında hep temel meseleler tartışılmaz, hep böyle ayrıntılar tartışılır. Baktığınız zaman taslağa bunların hiç önemi yoktur. Önemli olan, çalışanla çalışmayanı ayırt edebilecek miyiz, farklılaşacak mı? Farklılaşmayacaksa o zaman ciddi bir eşitsizlik olacak demektir. Yani aynı kadroda bulunan kişilere aynı imkanları sağlamak eşitlik değil, eşitsizliktir. Çünkü birisi çalışıyor, birisi çalışmıyor ayırt edilemiyor. Bir diğeri de üniversitelere öğrenci kontenjanını kendisi belirlemesi gibi bir yer bırakmış. Kontenjanı biz ya da senatonun belirlemesi lazımdır. YÖK standartları, ilkeleri koyar ve yol gösterebilir. Üniversiteler öğrenci gelmeyecek bölümleri kesinlikle açmaz. Bırakın üniversiteler kendi programlarını kendisi açsın. Üst kurul bunu denetlesin ve standartlarını koysun.”

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Eğitim Haberleri