“Bir yerde küçük insanların büyük gölgeleri oluşuyorsa, orda güneş batıyor demektir.” Bu atasözü içinde bulunduğumuz durumu ne kadar güzel ifade ediyor. Bu atasözünde iki tip insandan bahseder: Şahsiyetler ve gölgeler.
Şahsiyetler; kendilerini gerçekleştirenler, varlığını hissettirenler, tarihin kurucu ve aktif öznesi olanlardır. Böylesi erdemli, Şahsiyetli onurlu ve omurgalı insanlara bütün bir insanlık, hava kadar, su kadar muhtaçtır. Yani şahsiyetlerin kendilerine has yürekleri vardır. Analiz ederler, sorarlar- sorgularlar, onaylar ya da itiraz ederler, dinlerler ve anlamaya çalışırlar.
Gölgeler ise omurgasız hep birilerine yamanan, iddiası olmayan, sormayan-sorgulamayan, varlığından habersiz ve pasif bir nesne durumunda olan varlıklardır. Gölgeler, genellikle aslını takip eden olduğu için kendine ait bir duruşu olmaz. Kendileri olmadığı için kendilerine ait, ilim, irfan, ahlaki değerler olmaz. Böyle olmadığı için de olayları veya olguları yerine ve zamanına göre kolay çarptırırlar.
Bu sebepledir ki kişiliğini; aklın, irfanın, tasavvurun koordinatlarında bulanlar, şahsiyetlrini de inşa etmiş olanlardır. Bunlar, olayları ve olguları analiz ederken, seçip ayıklayabilen, farkı far edebilen bir mantığa sahip kişilerdir. Gölge şahsiyetler ise “uydum kalabalığa” diyenlerdir. Yani gölgeler; karanlığın omurgasızlığın, iddiasızlığın ve pasif nesne olmanın sembolüdür. Hazreti Mevlana bu durumu güzel bir şekilde ifade etmiştir: “Senin dünyaya bakan penceren kirli ise benim çiçeklerim sana çamur görünür…”
Hasılı kelam, güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen hayatında lezzet alır. Şahsiyetli olanlar, karşılarındakine daima bir fayda ve iyilik sunarlar. Dünyada bizim tarihimiz kadar değerli şahsiyetleri bulunan böyle bir geçmişe sahip olan millet yoktur. Bu sebeple çocuklarımıza tarihimizi ecdadımızı dilimizi, dinimizi, bu büyük insanları anlatmamız tanıtmamız önemlidir.
Gelecek sayı görüşmek ümidiyle esen kalınız…