Böylesi günlerde nedense son zamanlar da aşırı derecede duygusallaşır ve hüzünlenirim.
Neden derseniz 4 Şubat 2008 de babamı, 24 Ağustos 2011 de henüz acısı taze olan canımdan çok sevdiğim ağabeyin Efdal Şeker’i ebediyete uğurladım. Geçen hafta sonuna doğru her zamanki gibi rahatsızdım. O nedenle çoğu cenazelere gidemedim. Ama hep dediğim gibi hakkımız helal olsun, yattıkları yer cennet mekan olsun.
Neyse son ebediyete uğurladığım ağabeyime hep derdim; “Ağabey babamdan sonra bana bir hal oldu cenaze törenlerine katılamıyorum. Üzüntümden günlerce kendime gelemiyorum”.
Rahmetli “Oğlum bu hayata geldiğimiz gibi gideceğiz. Yeter ki iyi işler yap. O sevdiklerini bir şekilde yad edersin ama asla ve asla kap kırma”.
Onu da uğurladım ve sevenlerimden, sevenlerinden Allah razı olsun. O gün gerçek dostlarım hep yanımda yanı başımda idi. Kırgın olmasına rağmen gelenler bile sevgisini göstermiş ama kırgınlıklarını da göstermişlerdi. Mesele de buydu. Bu hayatta kime neden kırılır, küseriz, kin dolarız. Üç günlük dünya… İnadına kırgınlıkları, kinleri, küskünlükleri unutmayıp inadına bayramlara, cenazelere bile kuru bir inat uğruna gitmeyenleri Allaha bildiği gibi yapsın. Bu dilek tek şahsım için değil herkes için aynıdır ve asla birilerini değil herkesi kast ederek dile getiriyorum. Çünkü dedim ya üç günlük dünya… Kim öleee, kim kala. Kalana ne kalıyor ki sanki. Üzüntü ve kederden başka…
Her neyse;
Dün öğle namazı ile birlikte Çarşamba nadide insanlarından ikisini daha ebediyete uğurladı.
Birincisi yılların emekli Doktoru ve çoğumuzun bilmediği son günlerinde görmediği Celal Alver. Belki Oğulları Haluk ve Haldun Alverlerle hiç konuşmadık. Haluk Alver’le bir kez bu güne kadar ayaküstü 10 saniyelik görüşme dışında düne kadar hiç konuşup görüşmüşlüğüm yoktur. Ama onun kişiliğini bilmeyen yoktur.
Ama onun nezdinde Celal Alver’le de (rahmetli) bir kez bir yerde konuştuk.
Kendisini hiç tanımazdım ve bir iş yerinde tanıştırıldığımda aynen şunları dile getirmişti. Yıl 2009 yerel seçimlerinin hemen akabinde yaşadım bu diyalogu: “Oğlum seni gazeteni açtığın ilk günden bu yana takip ediyorum. Ben abone olmadım ama Bayram Yavuzaslan’ın oraya gelen gazeteni alırım çıkar evde satır satır okurum. Çok güzel bir gazeten var ve çokta güzel eleştiriler, yorumlar, haberler yapıyorsun. Seni bu ilçe geçte olsa anlayacak. Mesela belediyeyi, hizmetleri, hükümeti, muhalefeti öyle güzel eleştiriyorsun ki kırmadan, hakaret etmeden. Tam halkın anlayacağı dilden. Sana kızan oturup düşünmeli neden kızıyorum. Haklı olduğun yoldan hiç dönme aynen devam et. Sen bende hastalık gibisin. Her sabah seni okumadan duramıyorum. Seni böyle kara kuru birisi olarak da hiç düşünüyordum. Olsun harika bir iş yapıyorsun” diyerek bana cesaret vermiş ve güzel cümlelerle de gönlümü almıştı.
Sonra öğrendim ki onları harbiden yürekten söylemiş. Ve gerçekten beni çok severmiş.
İşte o sevimli adamı, Celal Alver Amca’yı kaybettik.
Belki bana hiçbir desteği, yardımı olmadı, muhabbeti fazla olmadı ama bana en güzel hediyeyi verdi. Cesaret, sevgi ve azim…
O nedenle rahatsızlanmam nedeni ile cenaze törenlerine fazla katılamama rağmen dün cenazesine gittim. Dua ettik, hakkımızı helal ettik. İşte dünya bu kadar kısa ve bu kadar basit. Hak varsa helal edilmedim mi işin burada ne yaparsan yap öbür tarafta azabı yeter.
***
Celal Alver’ den önce Doktor Mehmet Uysal’ın Hastane bahçesinde ki uğurlama törenine gittim. Gerçekten geç kalmış olmama rağmen bahçede esen üzüntü- hüzün rüzgârı bir anda içimi kapladı. Bir an aklıma ağabeyin Efdal Şeker geldi. Onu da hemen hemen aynı hastalık nedeni ile uğurlamıştık. Bu meret öyle bir illet ki çaresi bir türlü bulunamıyor. Ama Mehmet Uysal belki hastanede iken neler denilmemişti. Fakat o Konya’ dan gelip burada aile kurmuş ve 20 yılı aşkın süredir harika bir şekilde Çarşamba’ya hizmet etmiş. Onlarca insanın hayatını kurtarmış. Ama bazen olmadığı gibi kendi hayatını da kurtarmaya yetmiyor bazı şeyler. Bunların hepsi bahane aslında...
Uysal, öyle bir doktordu ki tüm Çarşamba Devlet Hastanesi personellerini gözyaşlarına boğdu. Başhekiminden alın, temizlik görevlisine kadar. Bir insan ancak bu kadar sevilebilir.
Ona da hakkımız helal ettik. Bir ara uzun süre bir türlü yıldızımızın barışmayıp birbirimizi kırdığımız ve sonrasında canciğer olduğum ve çok sevmeye başladığım Dr. Işık Özkefeli’ yi bile gözyaşlarını tutamamış, görünce duramadım ve kaçtım oradan.
Bir insan ancak ve ancak bu kadar sevilebilir...
O nedenle bu dünya da ne iyilik yaparsanız onunla, ne kadar kötülük yaparsanız onunla gidersiniz.
Arkanızdan bir Fatiha bile çok görülmeden gitmek kadar güzel bir iş yok. Allah her iki sevilen insanın da yattığı yeri cennet bahçesi eylesin. Ruhları şad olsun. Elbette ki daha sevdiğimiz başkaları da ebediyete vakitsiz gitti. Biz vakitsiz diyoruz ancak kaderler böyleymiş. Çok sevdiğim insanlardan Saadet Partisi İlçe Başkanı İdris Çakır’ın Kardeşi İbrahim Çakır’ı da Cuma günü uğurladık. Hastalığım nedeni ile uğurlamaya gidemedim. Allahım ona da rahmet eylesin yattığı yeri cennet bahçesi eylesin.
İşte böyle bir hüzün ve yoğun duygu içerisinde bir hafta sonunu daha geçirdik.
Allah yaptığımız her işte helal, doğru ve dürüst işler yapmamızı, yalansız, riyasız bir yaşamı bizlere nasip eylesin.
Tüm acılı ailelere başsağlığı ve sabırlar diliyorum.
Yarınlarımız bu günümüzden hayırlı ve güzel olması dileklerimle…