Bir Atasözünde der ki: "Her akla geleni işleme, her ağacı taşlama "
Rahmetli babam da bizleri yetiştirirken derdi ki; "Oğlum, oğlum her doğru her yerde söylenmez"
Bu söze hiç bir zaman inanmadım. Israrla da aynı kararlılığımı sürdürüyorum.
Çünkü eskiden adam gibi adamlar vardı doğru, yanlış iyi etüd edilmesi gerekirdi. Teknoloji hayatımızı bu kadar kirletmemiş, aile ortamına, hayatımıza girmemişti. Dedikodu kültürü ile her duyulanın doğru olup olmadığı net bilinmezdi. Şahit gerekirdi. Şimdi öyle mi?
Şimdi her şey anında kameralarla, ses kayıtları ile anında metrelerce, kilometrelerce öteden durup öğrenilebiliyor. Ama yine de rahmetli babamın dediği gibi "Her doğruyu her yerde söyleme huyum yüzünden, çok acı, sıkıntı çektim ve çekmeye devam ediyorum"
Ancak, inanmayacaksınız lakin, Çok mutluyum...
Hatta kendimle o kadar barışık birisiyim ki...
Bu duruşum ruhuma da yansımış olsa gerek. Düşmanlarımıza korku, dostlarımıza ise bu duruşumuz güven veriyor. Belki bir avuç dostumuz var. Olsun ama hepsi de en azından "ADAM GİBİ ADAMLAR"
En azından her doğruyu ulu orta söyleyip, kıvırtmadan dürüstçe konuşabiliyoruz.
Ruhlarımızı üç, beş kuruşa, makam ve saltanata esir etmemişiz. Böylesi deli dolu ve ruhları tertemiz dostlarım var...
İmam Gazali der ki:
"Bedenine değil kendine değer ver ve gönlünü olgunlaştır! Çünkü kişi; bedeni kadar değil, ruhu kadar insandır"
Bizim bedenimizle işimiz, yüz güzelliğimizle alakamız hiç olmadı. Allah nasıl yarattı ise öyle kabullenip onun yazdığı kadere inanarak yaşamaya özen gösteriyoruz.
Bu vesile ile de bedenimizi güzelleştirmek yerine ruhumuzu temiz tutmanın gayreti içindeyiz.
Bir baba çocuğuna burnunu, gözlerini hatta aklını miras bırakabilir. Ama ruhunu veremez; ruh her insanda yenidir..
İşte Mevlana ne güzel anlatmış dörtlüğünde;
"Can acısı çabuk geçer de, Gönül Acısı ağır gelir insana….
El acısı çabuk unutulur da, Dil Acısı uzun süre Canını Yakar İnsanın....
Edepli, Edebin den Susar; edepsiz de, Susturdum Sanır..
O vakit derim ki; Ruhunu, dilini, beynini temiz tut ki dünyaya geldiğin gibi tertemiz gidebilesin.
Elinizde ki makamı, gücü, kudreti dünya nimeti denilen şeytani nefisinize uyarak baskı, zulüm ve her türlü entrikayı çeviriyorsa birileri ve buna da;
Susuyorsa bazen birileri, bazı insanlar, bilin ki korkudan değil edebindendir.
Hani derler ya!. Dil yarası, hiç bir şeye benzemez. Bazen yuva yıkar, can yakar...
Ruhunu şeytana teslim edenden ruhunun temiz kalmasını bekleyemezsiniz. Bunu elbette ki anlayabilene...
Size ilginç ve bir o kadar da düşündürücü bir yazı ile bu günlük hoşçakalın demek isterim...
***
Solomon adalarında yaşayan yerlilerin ilginç bir ağaç kesme yöntemi olduğunu biliyor muydunuz? Elektronik testere gibi teknolojik nimetlerden mahrum olan yerliler, baltayla kesemeyecekleri kadar
kalın bir ağacı üfleyerek deviriyorlarmış…
Evet, yanlış duymadınız, üf-le-ye-rek.
Baltayla deviremeyeceklerini düşündükleri ağacın karşısına hep birlikte dizilip bir ağızdan ağaca kötü sözler fısıldıyorlarmış. Bunu yaparken her bir ağacın içinde bir ruh taşıdığına inanıyorlarmış. Kötü fısıltıların bu ruhu güçlendirip ağacı terk etmesini bekliyorlarmış.
Ve haklı da çıkıyorlarmış. Bir süre sonra ağaç kurumaya yüz tutuyor, ardından da devriliyormuş…
İnanamayabilirsiniz… Ancak Solomon adası yerlilerinin ağacın içinde farz ettiği ruhun insanlarda da olduğuna bir inanabilsek… Ve onları baltadan çok, kötü sözlerin devireceğine…
Söz baltadan daha yaralayıcı olmalı…
Değil mi!?
Mutlu ve (sağ)-lıcakla kalın...