Tarım Hukuku: Çiftçinin Kalkanı mı, Prangası mı?

VURAL YEŞİLYURT

Tarım, insanlık tarihinin en kadim uğraşlarından biri. Ancak modern dünyada sadece tarlayı ekip biçmek yetmiyor; çiftçinin artık kanunları da bilmesi gerekiyor. İşte tam da bu noktada “tarım hukuku” devreye giriyor. Ama bu hukuk, çiftçiye bir kalkan mı sunuyor, yoksa onu bürokrasi çukuruna mı itiyor?

Öncelikle tarım hukukunun ne olduğuna bakalım. Kabaca söylemek gerekirse, tarım faaliyetleriyle ilgili her türlü yasal düzenlemeyi kapsayan bir alan. Toprak kullanımı, destekleme politikaları, gıda güvenliği, su hakları, çevre koruma, miras hukuku ve daha niceleri… Günümüzde çiftçilik yapmak için yalnızca saban kullanmak yetmiyor, iyi bir hukuk danışmanına da ihtiyaç duyuluyor.

Türkiye’de tarım hukuku konusunda en büyük sorunlardan biri, yasaların sık değişmesi ve çiftçinin bunlara ayak uydurmakta zorlanması. Örneğin, tarımsal destekleme politikaları her yıl değişiyor. Bugün mazot desteği var, yarın kesiliyor. Geçen yıl buğday ekenin yüzü gülüyordu, bu yıl kota geldi. Hal böyle olunca çiftçi, tarlasından çok Resmî Gazete’yi takip etmek zorunda kalıyor.

Bir başka mesele de arazi miras hukuku. Türkiye’de tarım arazilerinin bölünmesi, üretim verimliliğini düşüren en büyük problemlerden biri. 2014’te yürürlüğe giren Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu ile bu bölünmenin önüne geçilmek istendi, ama hâlâ birçok aile miras yüzünden tarlayı ekemiyor. Kimi zaman hukuki süreçler o kadar karmaşık hâle geliyor ki çiftçiler çareyi toprağı terk etmekte buluyor.

Gelelim çevre ve su hukuku meselesine. İklim değişikliğiyle mücadele kapsamında birçok yeni düzenleme yapılıyor. Ancak çiftçiye alternatif sunulmadan getirilen yasaklar, üretimi baltalayabiliyor. Örneğin, su kıtlığı sebebiyle bazı bölgelerde vahşi sulama yasaklanıyor, ama çiftçiye damla sulama sistemi için yeterli teşvik verilmiyor. Bu durumda hukuk, çözüm değil, problem yaratıyor.

Elbette tarım hukuku tamamen olumsuz bir şey değil. Çiftçiyi koruyan birçok düzenleme de var. Tarım sigortaları, organik tarım teşvikleri, üretici birlikleri yasası gibi düzenlemeler, doğru uygulandığında çiftçiye büyük fayda sağlayabiliyor. Ancak asıl mesele, yasaların sahada ne kadar etkili olduğu. Kâğıt üzerinde harika görünen kanunlar, eğer çiftçinin gerçeklerine uygun değilse, yalnızca raflarda tozlanmaya mahkûm kalıyor.

Sonuç olarak tarım hukuku, çiftçi için bir kalkan mı, yoksa pranga mı? Bu tamamen yasaların nasıl uygulandığına bağlı. Eğer yasalar çiftçiyi üretimde tutacak şekilde düzenlenirse, tarım hukukunun koruyucu bir kalkan olduğu söylenebilir. Ancak çiftçiyi sürekli bir hukuki çıkmazın içine sokuyorsa, o zaman pranga hâline geliyor. Burada en önemli nokta, kanun yapıcıların masada değil, tarlada düşünmesi. Çünkü tarım, sadece kanun kitaplarında değil, toprağın içinde hayat bulur.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.