Dünya nüfusu bu kadar hızla artan insanların yaşamları için gereken besin maddesi üretim alanları olan tarım alanları dünyamız kara alanlarının ancak 11,7’sidir. Bu nedenle nüfus baskısı altındaki sınırlı tarım alanları üzerindeki gıda üretimi, bilim ve teknolojiden azami ölçüde yararlanarak artmıştır.
Bu artış sonuçu tarımsal üretim kaynaklarının yok edilmesi bahasına üretim yapma noktasına gelinmiştir. Ne yazık ki, bu gelişim birim tarım alanında üretim için kullanılan enerji değerinin artmasına karşılık elde dilen enerjinin azalmasına neden olmuştur.
Ben bir köylü çocuğuyum. Tarımla ilgili çalışmaları yakınen takip ediyorum. Şu ana kadar tarımsal üretim yapan birçok ailenin ürettikçe fakirleştiğini, üretmek ayrı bir dert satmak ayrı bir dert. Tarım işçisini bulmakta zorlanan üretici toprağını işleyecek yakıtın, enerjinin ve gübrenin durdurulamaz yükselişi tarımsal üretimde gerileme olduğunu gözlemledim.
Sürdürülebilir tarım hareketleri ülke genelinde olduğu gibi Karadeniz bölgesinde de etkili olmaya başladı. Organik tarım kuralları ve düzenlemeleri tamamen tüketiciler tarafından belirlenen ve çiftçilere, yani üreticilere birazda zorla empoze edilen bir üretim tarzı olmasına karşılık Sürdürülebilir tarım, çiftçiler tarafından geliştirilebilir tarım teknikleri oluşmuştur.
Türk üreticisi küçük işletmelerden başlayarak birer-birer el değiştirecek ve kısa bir süre sonra bol üretime geçebileçek bir konumdadır.
Tarımdan kopan bu nüfusun, diğer sektörde istihdamı mümkün olmadığına göre Türkiye tarihinde, ilk defa köyden başlayan ve kentlere sirayet eden bir yoksulluk ve talan içerisine girme üzere olduğu görülüyor.
Türk Tarım İşletmeleri sürdürülebilir yapısını bozmadan ve gelecek nesillerinde bu tarımsal üretim kaynakları üzerindeki haklarının bilincinde olarak, yeni bir tarım sistemi oluşturmaya çalışılmalıdır.
Tarımda ihracata yönelik kaliteli, bol ürünlü, kazançlı günleri görmek ümidiyle, Ocağınız şen Ürününüz bol olsun Kalın sağlıcakla