Çocukken hayvan otlatır, davar güderdik.
Bel ile bahçe beller, tarla da çapa yapardık.
Sütü inekten sıcak sıcak sağıp, soba da o sütü kaynatıp içerdik.
Tarlada yetişen buğday, ayçiçeği, karpuz, salatalık, biber kokusunu içimizde, boğazımızda hissederdik.
Ülke de ne et, ne süt ne de sebze- meyve bitecek korkumuz olmazdı.
Hatta hatta çöplük üzerinde biten domates pis diyerek yemezdik.
O günlerin de, meyve- sebzenin de, tarım ve hayvancılığın da tadına doyum olmazdı.
Saman yüklemenin eziyeti bile günlerce anlatılırdı.
Ya şimdi?
Samanı bile dışarıdan alıyoruz.
Düşürüldüğümüz hala bakın...
Hububatımız yurt dışından,
Domatesimiz İsrail'in arılı hormonlu domatesinden.
Domates yerken hıyar kokusunu, karpuz yerken domates...
Bunlar yetmedi domatesin içinde ki hıyar hormonu yüzünden,
Dışı kırmızı içi hıyar gibi domatesleri,
Bize hıyar diye kakalasalar daha mantıklı olur.
Ya Şeker'imize ne demeli!
Şekerimizi kendimiz üretip, sadece içine kireç suyu (KİREÇ KÖPÜĞÜ) katardık.
Onu bile nazlanırdık acaba kirli mi diyerek.
Şeker ya nişasta'dan ya Malezya'nın şeker kamışı denilen kamışından.
Diğerlerini saymıyorum bile...
Hemen hepsinin içerdiği kesinlikle kanserojen.
O da ülkem de kanser ve ölümü artıyor.
Ve Ülkem üretmeyen ülke konumuna döndürüldü.
Bunu isteyen ABD, ve Düşman Ülkeler ile İMF...
Bizim tarımımızı, hayvancılığımızı bitirdiler.
Hem de çok acı ve yazık ama içimizdeki bilinçsizce siyaset yapanların eli ile...
Düşmana göre ya onlar bitecekti ya iç siyasetimiz.
Keşke iç siyasetimiz biteydi tarım ve hayvancılık bitmeseydi.
Bakın Çarşamba Şeker Fabrikasına...
Şimdilerde köylüler de, fabrika da tıpkı boynu bükük çocuk misali uzanacak bir el bekliyor.
Atatürk ne demiş ti;
"KÖYLÜ MİLLETİN EFENDİSİDİR."
Uzun zamandır üzülerek belirtmeliyim ki;
Köylü efendi değil aksine Milletvekilleri milletin efendisi oldu.
Köylüyü iktidar vekilleri haricinde muhalefetin 3 kişilik cılız sesleri,
Şeker Fabrikası ile öyle ya da böyle sahiplendi.
Üzülerek belirteyim ki;
AK Partinin bir birini yok etmeye yırtınan
6 Milletvekili, siyasetçisi ortada yok.
Ses var görüntü yok.
Artık ya milletin vekili olun, ya da gölge etmeyin yeter.
Bu millet sizi o meclise,
Bizi temsil edin, destek olun diye yolladı.
Bize efendi olun diye değil!
Üç vakte kadar,
Ya bu Çarşamba Şeker Fabrikasına sahip çıkar bacasını tüttürürsünüz,
Ya da millet olarak kanserli tarım, hayvancılıkla birlikte düşman oyunu ile yok olup gideriz.
Aslına bakarsanız düşmanın savaşla Türk Milletini bitirmeye çalışmasına da gerek yok.
Siyaset ve bürokrasinin tepkisiz kalışı olduğu sürece,
Zoru kolay başarıyorlar.
Sonra hiç biri çıkıp seçim öncesi tarım, hayvan, para, pul demesin.
İsrail'in hormonlu sebze - meyvesi, hububatı milleti tamamen bitirmeden,
Aslımıza dönüp, ovalarımız da tarım ve hayvancılığı yeniden yaşatmalı,
Yerli sanayi hamlemize hızla dönmeliyiz.
Hani yerli Uçak, helikopter, gemi, füzelerimizle, silahlarımızla övünüp,
Yıllardır yapılmamasına isyan ediyoruz ya!
Tıpkı o hamle gibi şeker fabrikamıza sahip çıkılmalıdır.
Şimdi neden Şeker Fabrikasının kapanmasına,
Sanayinin canlandırılarak yerli üretime geçilmesine,
Ses verip, ayağa kalkmıyorsunuz.
Hiç birisini anlayamıyorum!?
Şeker fabrikanı çalıştırmazsan,
Şekerpancarın dolayısı ile şekerin olmaz.
Tarım ve hayvancılığı ayağa kaldırmazsan,
Sebze- meyve ve hayvanın sütün, yoğurdun, yağın olmaz.
Tarım, hayvancılık ve sanayimizi memleketi düğün (toy) yerine çevirin.
Görün o gün neler oluyor.
Kısacası derler ki;
"Toy'u olmayanın, eşi de çocuğu da olmaz."
Bilmem ki anladınız mı?.
Mutlu ve (sağ)-lıcakla kalın...