1913 senesinde yazılan ve bulgarların Müslüman Türklere yaptıkları zulümleri anlatan "Türklere uyan" adlı kitabın 228. sayfasında; bir çavuşun komutanına mektubu şöyledir:
"Zabit efendi! kuvvetli düşman müfrezelerinin Gümülcine`ye indiğini, askerimizden bir kısmının çekildiğini ve bazısınında esir edildiğinin işittim! Geçen gün 4 erle bana teslim ettiğiniz kuru orman sırtındaki mühimmat deposunu hala muhafaza diyorum. Tabii Gümülcine`yi işgal eden düşman buraya da gelecek! Doğrusu devletimin ve milletimin nice fedakarlıklarla buraya yığdığı bu cephaneyi, sapa sağlam düşmana teslim edecek değilim! Buna ne askerlik vazifem, ne de vatan sevgim müsaade eder!...
Elbette burayı havaya uçuracağım! Fakat o binlerce liranın heba olup gitmesine üzülüyorum. Haydi! havaya uçurdum. Sonra ne olacağım? Düşmana esir değil mi? Biz buraya esir olmak için mi geldik? Milletin paralarını, devletin namusunu esaretle ödemek için mi asker olduk? Hayır, hayır! Ben bu zilleti kabul edemem . Dün bizim idaremiz altında rahat yaşayan bu vahşi çobanların eline esir düşmek! Aman ya rabbi , bu ne müthiş zillet! Ben bu esirlik zilletine düşmektense bin defa ölmeyi tercih ederim. O halde ne yapmalıyım? Ben bu cephane deposunun içine saklanacağım. Burayı teslim almaya gelen Bulgarlar, iyice toplanıncaya kadar saklanacağım. Ben de içinde dahil olmak üzere cephaneliği havaya uçuracağım. Memleketim de bulunan ana ve babama, hanımıma ve çocuklarıma selamımı yazınız. Onlar seferberlik ilan edildiği zaman beni subaşında, değirmen kenarında uğurladılar. Bana; " Haydi yiğit, haydi git ya gazi ol ya şehit." Demişlerdi.
Gelecek sayıda buluşmak üzere esen kalınız.